“Fordist” sermaye birikimi modeli 1970’li yıllarda tıkanmış, dünya kapitalist sisteminde yeni bir birikim modeli arayışı başlamıştı. Kapitalizmin tarihi, bir sermaye birikim tarzından başkasına geçişin her zaman krizli/kaotik gelişmelere yol açtığını gösteriyor.
Bu kez, bu sürece, dünyadaki tüm sınıfsal- siyasal güç ilişkilerine köklü değişiklikler getiren, var olan denge, kurum ve gruplaşmaları yerinden oynatan Sovyetler Birliği’nin çözülmesi eklendi. Çözülmeyi izleyen çok kısa bir zaman aralığında, Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkeler, kendilerine özgü farklı yollardan kapitalist restorasyon/dönüşüm süreçlerine girdiler. Çin ve Rusya, emperyalist paylaşım masasının yeni aktörleri olarak yerlerini aldılar.
Aynı sürece, sermayenin ulus devletleri aşan hareketi, üretici güçlerde, emek üretkenliğinde önemli ilerlemeler sağlayan teknolojik gelişmeler, bunların yol açtığı yeni çelişki ve sorunlar eşlik etti.
Bu koşullarda, sistemin “eski” yapısının, mimarisinin yeni sürecin yüklerini taşıması olanaksızdı. Kaotik bir geçiş dönemi kaçınılmazdı.
Yeni türden bir emperyalist paylaşım ve hegemonya savaşının; ulus devlet krizinin; kapitalizmin teorik, tarihsel sınırlarının belirginleşmesinin içinden geçmekte olduğumuz kaotik dönemin üç ana çizgisi olduğunu, dahası bunların sistemik bir çözülüşün işaretleri olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’deki gelişmeleri anlamak, ülke siyasetine devrimci müdahale yolları bulmak önemli ölçüde bu çizgi ve süreçlerin anlaşılmasından geçiyor.
Bu yazıda, hegemonya ve paylaşım savaşları ve bu eksende yaşanan çözülme ve yeniden gruplaşmalar üzerinde duracağım.
***
Birinci paylaşım savaşının beklenmeyen sonucu Ekim Devrimi’ydi. Bu devrimle Sovyetler Birliği kuruldu. Birincinin yarım bıraktığını tamamlamak üzere patlayan İkinci Dünya Savaşı ise, Hitler faşizmini inine tıkayan, yeni kopuşlarla beslenen Sovyetler Birliği’nin güçlenmesiyle sonuçlandı. Emperyalistler, Sovyetler Birliği’ni kuşatmak ve yok etmek için “soğuk savaş”ı başlattılar. ABD hegemonyası, bu ülkenin ulaştığı ekonomik-askeri gücün olduğu kadar, hatta ondan çok Sovyetler Birliği “ortak düşmanı” na karşı kapitalist “hür dünya”nın mücadelesinin yönetilmesi, koordine edilmesi, askeri güvenliğinin sağlanması ihtiyaç ve işlevleriyle biçimlendi. ABD hegemonyasının dayandığı askeri gücün kurumsal ifadesi olarak NATO oluşturuldu.
Sovyetler Birliği’nin dağılması, böylece, kapitalizme karşıt sistemin ortadan kalkmasıyla birlikte, “emperyalist paylaşım”, “hegemonya”, “Yeni Dünya Düzeni” kavramlarının içeriği de değişti. Rusya’nın ve Çin’in emperyalist paylaşım masasında sistem içi iki büyük güç olarak yer almasıyla, ABD’nin liderliği, Batı ittifakının, NATO’nun varlığı, doların dünya parası olmaya devamı vb. birçok ilişki sorgulanmaya başlandı.
İçinden geçmekte olduğumuz sürecin ana karakteri budur.
Emperyalist güçler yeniden gruplaşıyorlar. ABD ve Çin gruplaşmanın iki ana kutbunu oluşturuyorlar. Almanya Avrupası başta olmak üzere, çeşitli emperyalist, Türkiye’nin de içinde yer aldığı alt-emperyalist kapitalist ülkelerin konum ve tutumları, sürecin kaotik doğası ve farklı ülkelerin farklı arayışları nedeniyle netlik kazanmış değil.
ABD ekonomisini, dolayısıyla hegemonyasını yalnız Çin değil, Almanya da tehdit ediyor. ABD dış ticareti sürekli olarak ve büyük oranlarda açık veriyor. ABD’nin 800 milyar dolar civarındaki açığının yarısından çoğu, Çin ve Almanya ile ticaretinden kaynaklanıyor. Bu açığın, dolar egemenliğinin askeri dayatma ve tehdit yöntemleriyle sürdürülmesiyle karşılanması bir noktadan sonra mümkün görünmüyor.
Merkel, “artık kendi güvenliğimizi kendimiz sağlamak zorundayız” diye açıklama yaptı. Avrupa Birliği’, ABD’nin, Rusya –Almanya ortak projesi “Kuzey Akım 2” doğalgaz hattına karşı çıkmasına “Bu kabul edilemez, kendi enerji politikamızı kendimiz belirleriz, gerekirse uygun yaptırımlarla ABD’ye misilleme yapabiliriz” diyerek itiraz etti. Hindistan’ın yeni ve etkili nükleer silahlar geliştirerek Güney Kore’ye sattığı haberleri gazetelerde yer aldı. ABD’nin Kuzey Kore’nin nükleer denemelerini bahane ederek, Çin’i ve Rusya’yı da karşına alarak savaş tamtamları çalmaya başladı. Bunlar, emperyalist gruplaşmadaki çatlak ve kaymaları, aynı zamanda kapitalizmi ve ABD’yi çıkmazdan kurtarmak için savaşa başvurmaktan başka çare olmadığını düşünen odakların güçlendiğini gösteriyor.
***
Türkiye’nin son zamanlarda ABD, AB, Rusya ve başka ülkelerle ilişkilerini de bu çerçevede düşünmek gerekiyor. Rusya’yla S-400 füzeleri anlaşması, İran’la, Katar’la diplomatik trafik vb.
Kapitalistlerin sistemi krizden kurtarmak için savaş yöntemlerine daha çok ağırlık verdikleri bu dönemde, komünistlerin, büyük bir özgüvenle devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmeleri gerekiyor. Çünkü, insanlığın bugün karşı karşıya olduğu görev, kapitalizmi krizden kurtarmak değil, insanlığı kapitalizmden kurtarmaktır! 4 Eylül 2017