Adli yıl açılışları her seferinde farklı tartışmaları beraberinde getiriyor. Geçmiş senelerde külliyede yapılan tören tartışmaları sürerken bu seneki açılış her ne kadar Yargıtay'ın yeni binasında yapılsa da törene Yargıtay Başkanı'yla birlikte Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı'nın birlikte dua eden görüntüleri damga vurdu. Açılışın, külliyeden çıkartılıp yeni Yargıtay binasında yapılması mekansal olarak ehven-i şer gibi görünse de mekansal "geri adımın" yerine konulan özsel değişiklik adaletin ruhuna okunan dualar oldu. Törenlerin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılması elbette basit bir mekansal değişiklikten ibaret değildi. Yargının, bağımsız olduğu ileri sürülen yürütmenin evinde "ağırlanması" kuvvetler arasındaki ilişkinin özünü açıkça ortaya koyan ve yargının, yürütme tarafından teslim alınmasının sembolik bir sunumuydu.
Bu seneki dualı tören tercihiyle verilmek istenen mesaj da oldukça açık ve netti. "Bağımsız yargı" tarafından düzenlenen törende bir yanda yürütmenin başı konumundaki Cumhurbaşkanı, diğer yanda ise adaletin yalnızca ilahi boyutuyla ilgilenen Diyanet İşleri Başkanı'nın yer alması son derece manidardı. Yargının, yürütmeden "bağımsızlığı" ve "laiklik ilkesi" gereği dini işlerin, kamusal işlerden ayrı tutulması gerekliliğini tek fotoğraf karesiyle ters yüz eden unutulmaz bir poz verildi. Bununla da yetinmeyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş gelen tepkiler üzerine yaptığı "'İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adeletine, yargısına yansımasın'... Görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar." şeklindeki açıklamasıyla aslında laikliğin "ruhuna fatiha" okuduklarını da açıkça ilan etmiş oldu.
Erbaş'ın yargı bağımsızlığının ve laikliğin son kırıntılarının da gömülüp, üzerine toprak atıldığı bir cenazeye dönüşen tören sonrasındaki açıklamaları bizler açısından son derece doğru tespitler içermekte. İnancın ve dinin ticarete, siyasete ve adalete yansımaması hem tarihsel hem de güncel mücadele takvimimizin önemli sayfalarındaki yerini koruyor. 2021 yılı için yaklaşık 13 milyar lira bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Ali Erbaş, dua etmeye giderken kullandığı 1 milyon lira değerindeki Mercedes'inden "fakirlik Allah'a yakın olmaktır" şeklinde fetvalar vererek, dini ve inancı neden ticarete, siyasete ve adalete yansıtmak istediğini son derece açık bir şekilde dile getirmekte.
Yargıdaki dinselleşme ve gericileşme dualı açılışla sınırlı değil elbette. Geçen haftalarda Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden biri adına Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruya Adalet Bakanlığınca verilen cevap yazısında eşcinselliğin İslam dinine göre "haram" olduğunun belirtilmesi, yakın zamanlı bir mahkeme kararında içerisinde Allah kelimesine geçen cümlede parantez içine "haşa" kelimesinin yazılması, besmele ile duruşma açan hakimler ve gerekçeli kararlarda surelere atıfta bulunan mahkemeler yargıda dini referansların kullanımındaki artışın basına yansıyan sadece birkaç örneği.
Yaklaşık on yıl önce yargıyı siyasi irade eliyle Fethullahçılara teslim edip, "yargı imamlarıyla" iktidarın aparatına dönüştürenler bugün de Fethullahçıların yerini alan Süleymancılar, Hakyolcular ve Menzilcilerle birlikte Ali Erbaş zihniyetindeki "imamın yargısını" hayata geçirme çabasındalar.