Kocaman karanlık bir evin içinde her türlü zorbalığa maruz kalıyoruz. Polis şiddeti, gözaltılar, kadın cinayetleri, LGBTİ+'lara yönelik nefret söylemleri, işçi düşmanlığı gibi bitmeyen kötülüklerle mücadele ediyoruz. Sesimiz çıkmasın, zorbalıkları görünmesin istiyorlar. Odanın camına koskoca bir perde çekmek istiyorlar, içerideki itirazlar duyulmasın, kötülükler görünmesin diye örtmek istiyorlar pisliklerini.
Perdede desenler var, üzerlerinde adalet, özgürlük, insan hakları yazıyor. İçeride hangi hakları ihlal ediyorlarsa camın önündeki perdede onu koruyoruz yazıyorlar. Dövüyorlar, sövüyorlar, yetmiyor kelepçe takıyorlar evin içerisinde. Konu komşu içeriden yükselen sesleri duyup ne olduğunu sorduğunda "aile arasında" diye geçiştirmeyi de ihmal etmiyorlar. Evden cenazeler çıktığında kimi zaman doğal ölüm kimi zaman intihar ya da mukadderat diyerek kapatıyorlar üstünü.
Karanlığı yaratıp, zorbalığı yapanlar kabahatlerini örtmek için her seferinde ceplerinden yeni paketler çıkartıyorlar. Geçmişte yargı reformu olan paketlerini bu sefer İnsan Hakları Eylem Planı diye ambalajlıyorlar. Ambalaja bakınca masraftan kaçınılmadığı görünüyor, paketi deseniz kocaman bir kutu ve beklentiyi yükseltmek yaptıkları en iyi iş. Evdekiler artık yemiyor bu planları çünkü her seferinde paketin içinde bir şey olmadığını en iyi bilenler içerdekiler. Yine de adettendir diyerek açıyoruz paketi hep beraber en azından ne var ne yok içinde unutmayalım diye. Yüz yirmi sayfalık bir defter ile dilek ve temenni dolu sayfalar çıkıyor karşımıza. "Yapılacak, edilecek, çözülecek" vaatleriyle dolu bir defter. Ve vaatlerin ne zaman yerine getirileceği bile zahmet edip belirtilmemekte.
Yürürlükteki kanunları uygulamayı eylem planı olarak önümüze koymak için bunca çabaya gerek yoktu gerçekten. Hali hazırda uygulamadıklarınızı, yine uygulamamak için bir plana ihtiyacı yoktu hiç kimsenin. Ne kanunları ne de mahkeme kararlarını tanımayanların itibar edilecek sözleri de bulunmamakta zaten nezdimizde.
"İfade özgürlüğü ve gösteri hakkının kullanımını genişleteceğiz, hiç kimse düşünceleri sebebiyle içeride olmayacak" dedikleri günün ertesinde bir aydır Boğaziçi eylemlerine destek verdikleri için cezaevinde tutulan öğrenciler Anıl ve Şilan'ın tutukluluğuna devam kararı veriliyor. "Boşanma davaları için aile arabuluculuğu getireceğiz, kadına yönelen şiddeti azaltacağız" söylemi sonrası Samsun'da bir kadın sokak ortasında canını zor kurtarıyor, yaşlı bir kadına cinsel saldırıda bulunan fail tutuklanmadan önce elindeki üç hilal dövmesini kim ortaya çıkarttı diye soruşturma başlatılıyor. "Nefret söylemini azaltacağız, ayrımcılıkla etkin mücadele edeceğiz" diye yazanlar, kadın eyleminin bitiminde trans kadınları taksilerden indirip darp ederek gözaltına alıyor.
"İşkence ve kötü muameleye karşı etkili şekilde mücadeleyi sürdüreceğiz" iradesi açıklandığı günlerde, polisler Ankara'da sokak ortasında üniversitelileri kaçırıp darbediyor ve yol kenarında araçlardan atıyor. Ne failler tespit ediliyor, ne de bu yönde bir irade beyanı söz konusu. Sadece "gazeteci güvenliği esastır" satırlarını ilan ettikleri gün yargılanan gazeteci sayısı 66 idi. Yargılanan yüzlercesi ve cezaevlerinde tutuklu bulunan onlarca gazeteci ise karşımızdakilerin asıl derdini göstermekte.
Sabah akşam "asla çıplak arama yapılmıyor" diyenlerin planlarında çıplak aramaya karşı kararlı mücadelemiz sürecek yazmakta. Eylem planının genelinde her türlü hak ihlaline karşı eğitimler vereceğiz diyenlere sözümüz "siz eğitilmezsiniz" olacak çünkü meselemiz eğitimsizlik değildir. Meselemiz tüm hak ihlallerinin yukarıdan gelen talimatlarla yapılması ile bunlara açıkça yol verilmesidir. Ve meselemiz yargının bu kişilerden hesap sormayıp, suçluların yaptıklarının yanlarına kâr kalmasıdır.
Siyasi irade uzun süredir ne yapıyorsa tersini söylemekte, ne söylüyorsa tersini yapmaktadır. Ortada temel hak ve özgürlükleri genişletme iddiasıyla açıklanan bir "İnsan Hakları Eylem Planı" varsa perdenin arkasında mutlaka elde kalan haklarımızı tırpanlamak için yeni çabalar da vardır.