Ülke toprağının her karışından adaletsizlikler fışkırıyor. Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, iş cinayetleri, gözaltı, tutuklama haberleri ve daha niceleri. Evet yok başka bir cehennem, yaşıyoruz işte hep beraber. Güne başlayıp sosyal medyada kısa bir süre geçirdikten sonra yüreğimiz daralıyor, üst üste okuduğumuz felaket haberleriyle sinirlerimiz alt üst oluyor. Bir süre sonra acı ve üzüntü yerini öfkeye bırakıyor. Bu andan itibaren sloganlarımız klavyenin ucundan ekranlara doğru yankılanıyor.
Hayatımızın her anında yaşadığımız haksızlıklar, rejimin olağan karakteri ve “normali” haline geldi. Siyasi iktidar olağanüstü halden bugüne keyfilik ve hukuksuzlukları olağanlaştırma yolunda epeyce mesafe kat etti. Peki ya bütün bunlara maruz kalanlar açısından neler değişti. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası rejimin baskıcı karakterini arttırması ve son süreçte pandeminin de etkisiyle toplumsal muhalefetin sadece sokakta görünürlüğü azalmadı, belki daha da önemlisi gerçeklikle olan mesafesi açıldı. Bu sonuçta iktidarın uyguladığı şiddet politikası ve yargı zorunu artırmasının elbette mücadele alanını daraltıcı etkileri oldu ancak sosyal medya muhalefetine sıkışılmasının temel nedenlerinden biri de politik stratejide savunma pozisyonunun tercih edilmesiydi.
Sosyal medya milyonlarca insanın anlık olarak gelişmelerden haberdar olması, medyanın iktidar tarafından tamamen kuşatılması karşısında alternatif haber alma ve verme zemini sağlaması, yurttaşların birbirleriyle doğrudan etkileşimi sağlaması gibi olanaklarıyla önemli bir araç olmaya devam edecek. Günümüzde, özellikle de ülkemizde sosyal medyanın etkisini küçümsemek ya da önemsizleştirmek gibi bir niyet bulunmamakta olup tartışma ise tam da bu noktadan sonrasına ve geleceğe ilişkindir.
Hukukun işlemediği bir nesnellikte, hak arama mücadelesinin araçlarından birine dönüşen sosyal medyanın etkisiyle suç işleyen kişiler serbest bırakıldıktan sonra tutuklandı, aranan bazı kişilerin yakalanması sağlandı, yargılamalarda kamuoyu baskısıyla cezasızlık önlenerek bazı sanıklar cezalandırıldı. Bu anlamıyla suç bataklığına dönüşen memlekette boğulmamak ve nefes alabilmek adına tek tek sinekleri kovalamak veya yakalamak dahi yaşamsal önem arz ediyor. Diğer yandan ise hakkında #.....YalnızDeğildir şeklinde yüz binlerce paylaşım yapılan kişiler hayatlarını kaybettiklerinde cenazelerinde sınırlı sayıda insanla uğurlanırken, saldırıya uğrayanlara destek için yapılan açıklamalarda yüzlerce kişi olmuyorken ya da cezaevinde tutuklu bulunanlara yüzlerce mektup gitmiyorken gerçekliğimizden uzaklaşmadığımızı nasıl söyleyebiliriz.
Karamsarlık, enseyi karartmak, yılgınlık bize uzak kavramlar. Ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız diyenleriz biz. Uzaklara gitmeye gerek yok, bugün toplumun en direngen ve mücadeleci kesimi olan kadın hareketi ''Nasıl yapmalı?'' sorusuna bir yanıt üretiyor. Bir yandan sosyal medyayı etkili şekilde kullanarak gündemi belirleyip, sesini ve taleplerini milyonlara ulaştırırken, diğer yandan yüzünü her daim sokağa dönerek sesini duyurduğu milyonlardan binlercesini yan yana getirebiliyor. Kadınlar taleplerini muhataplarına bizzat meydanlarda iletiyor ve bu bütünlüğü sağladığı ölçüde kimi zaman taleplerini kabul ettiriyor kimi zaman da iktidara geri adım attırabiliyor.
Sanal olanı gerçeklikle bütünleştirdikçe aralayacağız bu cehennemden çıkışın kapılarını ve sinekleri kovalamaya ara vermeden, bataklığı kurutmak için kolları sıvadıkça hızlanacak güzel günlere doğru yürüyüşümüz.