5 Nisan, Avukatlar Günü olarak tarih yapraklarındaki yerini alalı epey zaman oluyor. 5 Nisan 1958 tarihinde yapılan iki günlük toplantı sonunda Barolar Birliği’nin kuruluş çalışmaları başlamıştır. Yapılan araştırmalar sonucu İstanbul Barosu’nun ilk olarak 5 Nisan 1878'de toplanıp genel kurul yapmış olduğu anlaşılmış ve bu tarih Avukatlar Günü olarak ilan edilmiş.
Bizim açımızdan Avukatlar Günü'nün ülkenin içinde bulunduğu durum ile adalet ve hukukun geldiği yer itibaıyla bir kutlama günü olmadığı açık. Dünya değişirken ve kapitalizm her geçen gün daha da vahşileşirken, eşitsizliğin katlanarak arttığı bu süreçte avukatlar da sömürüden muaf tutulmuyor. Uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, artan mobbing uygulamaları, tekelleşen hukuk bürolarının adeta fabrikalaşmasıyla birlikte kayıt dışı çalışma, parça başı ve kısmi zamanlı çalışmanın yaygınlaşması ekonomik sorunların başında geliyor. Avukatların hızla işçileşerek yoksullaşması, usta-çırak ilişkisinin yerini işveren-işçi ilişkisinin alması ve bu bağlamda meslek örgütleri olan baroların etkisizliği ve pasifliği özellikle de genç avukat intiharlarını maalesef artırmış durumda. Ekonomik sorunların yanı sıra kadın avukatların mesleklerini icra ederken iş yerlerinde maruz kaldıkları taciz vakalarındaki artış, LGBTİ+ avukatların var olma mücadeleleri sırasında karşılaştıkları zorluklar ve son süreçte avukatlara yönelik artan saldırılar karşılaştığımız önemli diğer sorunlar olarak sıralanıyor.
Siyasi iktidarın bizatihi kendisi ve adalete yönelik müdahaleleri ise sıralanan sorunların asıl kaynağı olarak önümüzde durmakta. Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan kayyum rektör protestolarında yüzlerce öğrencinin gözaltına alınması, İstanbul Sözleşmesi'nden tek adamın kararıyla çıkılması, HDP’ye açılan kapatma davası ile Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, KOD-29 gerekçesi ve pandemi bahanesiyle binlerce işçinin işinden ve ekmeğinden edilmesi ile son olarak emekli askerlerin Montrö Sözleşmesi'yle ilgili görüşlerini açıkladıkları için gözaltına alınmaları son birkaç hafta içerisinde yaşanan hak ihlallerinin özeti niteliğinde.
Henüz açıklananı bir ay olan insan hakları eylem planının hemen ardından yaşanan bu gelişmelere ek olarak Devlet Bahçeli’yi ifadeye çağıran hakim ile Fatmanur Altun’un şikayetçi olduğu davada beraat kararı veren hakim hakkında derhal soruşturma açılırken, siyasi iktidara destek açıklamaları yapan hakim-savcılar canlı yayınlara çıkartılıp el üstünde tutuluyor. Tıpkı muhalif baro yönetimlerine olur olmaz soruşturmalar açılırken, Saray'ın talimatıyla kurulan yandaş barolara her şeyin serbest bırakıldığı gibi.
Ülkede yaşanan binlerce haksızlık ve hukuksuzluk karşısında bir kez bile ses çıkartmayan Adalet Bakanı, Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları peş peşe hükümete destek açıklamaları yayınlayarak adeta tekmil veriyorlar. Bu tabloda yargıyı kendi siyasi projelerinin enstrümanı olarak kullanmaktan çekinmeyen iktidarın hedefinde teslim alamadıkları avukatların yer alması hiçbirimizi şaşırtmıyor.
Güçlü bir avukatlık geleneğinin mirasçıları olarak Halit Çelenklerin, Gülçin Çaylıgillerin, Necla Fertan Ertellerin izinde, hayatlarını adalet mücadelesinde yitiren Tahir Elçi ile Ebru Timtik’i unutmaksızın ve tutuklu meslektaşlarımızın kaldığı yerden devam ediyoruz. İşçilerin, kadınların, LGBTİ+'ların, öğrencilerin ve hak arama mücadelesinde yer alan tüm öznelerin yanında olmayı sürdürüyoruz. Rejime biat etmeme ve adalet mücadelesinde kararlı bir duruş sergileyen avukatların muhalif kimlikleri siyasi iktidarı rahatsız ediyor. Kaybettiklerimizle, katledilenlerimizle ve hapsedilenlerimizle birlikte vermiş olduğumuz rahatsızlıktan pişman değiliz, rahatsızlık vermeye devam edeceğiz.