Sayın İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetimine;
Bütün avukatlara göndermiş olduğunuz mektup dün bana da ulaştı. Seçimlere iki hafta kala olsa da biz avukatları hatırlamış olmanıza sevindiğimi söyleyemeyeceğim. Öncelikle bizler sadece baro levhasında adları yazan ve seçimden seçime hatırlanacak seçmenler değil, "dünyanın en büyük barosunun" mensubu olan hak savunucularıyız.
Mektubunuzda baro genel kurulunun "pandemi bahanesiyle" üç kez ertelendiğini, bu dönemde siyasi partilerin lebalep genel kurullarını, mitinglerini yapılabildiğini ve erteleme kararı alanların hukuka "saygısından" bahsetmişsiniz. Evet söyledikleriniz doğrudur ancak epeyce eksiklidir. Peki bunca hukuksuzluklar karşısında elli bin üyesi bulunan İstanbul Barosu yönetimi neler yaptı? Etkili, güçlü, süreklileşen ve sonuç alıcı hangi eylemlilikler yapıldı sorusunun cevabı hepimizin bildiği gibi görüntü verilip dağıldığımız bir basın açıklamasından ibarettir. Buradaki eleştiri konusu hukuksuz kararın sonucunu değiştirememeniz değil; bu yönde etkili, ciddi ve kararlı bir karşı koyuş iradesini örgütleyememiş olmanızdır.
Satırlarınızın devamında; "İstanbul'da zorla, tehditle, baskıyla ve Feyzioğlu'nun desteğiyle kurulan 2. baro vakasına karşı haykırışı Ankara'ya ulaştırabilmeliyiz" şeklinde seslenmişsiniz bizlere. Çoklu baro yasası sürecinde avukatları "korumak" bahanesiyle sadece başkanlar düzeyinde sürdürülen eylemlilik biçiminin etkisinin sınırlı olacağı, sürecin tüm avukatların katılımıyla güçlü ve kitlesel bir eylemliliğe dönüşmesi önerilerinin baro başkanlarınca geçiştirilmesiyle birlikte tasarının Meclis'te hızlıca yasalaştığını unutmadık. "Avukatlar beklesin, başkanlar direniyor" şeklindeki eylem çizgisinin geldiği nokta ise Ankara Adliyesi önünde ancak birkaç saat süren basın açıklaması görünümlü kısa bir eylem olmuştu. Bu sürecin yenilgi hanemize yazılmasındaki payınıza da değinmeden geçmemek lazım. Baroları özne değil nesne haline getiren, savunmanın meslek örgütünü yalnızca başkanlardan ibaret kurumlara indirgeyen ve katılımcılığın tasfiyesi sonucunu doğuran yaklaşımınızı da unutmadık. Tıpkı, çoklu baro eylemi için Ankara'ya gidiş otobüslerinin baronuz tarafından iptal edilmesinin hikayesini unutmadığımız gibi.
"Mesleğin itibarsızlaştırılmasına yönelik cevap verilmesi, elimizden alınan haklara sahip çıkılması ve yaşadığımız ekonomik güçlüklerin hesabını sorma" şeklindeki sözleriniz de dikkat çeken satırlar arasındaydı. İstanbul Barosu'nu 19 yıldır aralıksız yöneten grubunuzun yaşanan haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında kendinizi bizlerle denk tutarak eşit sorumlulukta görmenize şaşırmıyoruz ama alışmıyoruz da. Sayın Başkan ve yöneticiler; Hatırlatmak isterim ki yetki kimdeyse sorumluluk da ondadır. Sorumluluğu bizlerle paylaşıp, yetkiyi yalnızca kendinizin kullanıyor olması hiç de yabancı olmadığımız bir zihniyetin meslek örgütümüzdeki uzantısı olarak kendisini hissettirmekte. Ülkemizdeki siyasi iktidar da benzer şekilde 19 yıldır memleketi yönetmek için yetki almakta ancak her olumsuzlukta ve başarısızlıkta sorumluluğu yurttaşlara "paylaştırmakta". Bu vesileyle, eleştirdiğinize dönüştüğünüzün artık farkına varma zamanının geldiğini düşünmekteyim.
Uzun süredir mücadelesini verdiğimiz işçi avukatlık gerçeği karşısında yıllarca "avukatın işçisi olmaz" itirazıyla karşı çıktığınız tezlerinizden "geri adım atıp", hali hazırda asgari ücretle çalışan ve hatta binlercesi iş arayan işsiz avukatların varlığı karşısında ancak "ekonomik güçlüklere" değinebilmiş olmanız da son derece manidar. Mesleğimiz dönüşürken, avukatlar işçileşirken ve yoksullaşırken neredeydiniz diye sormak istiyorum Sayın Başkan ve yöneticiler. Bütün bunlar hepimizin gözleri önünde yaşanırken hangi tedbirleri aldınız, hangi etkin ve kararlı duruşu sergilediniz? Sayısını bilemediğimiz kadar meslektaşımız yaşamına son verirken, onlarca avukat ekonomik sıkıntılar sebebiyle ofislerini kapatmak zorunda kalırken, herkesin dost sohbetlerinde konuştuğunun ötesine geçemeyip sadece mektubunuzda iki satır yer ayırarak mı bizleri birlikte mücadeleye davet ediyorsunuz?
Evet yazdıklarım hoşunuza gitmeyecek ama karşılıklı dertleşmeye devam edelim isterseniz Sayın Başkan ve yöneticiler. Yargı dışı çözüm yollarıyla yargının adım adım özelleştirilmesi, yargıda Fethullahçı kadrolardan boşalan koltuklara başka cemaat ve tarikatların doldurulmak suretiyle kadrolaşılması, dini referansların her geçen gün mahkeme kararlarına daha fazla yansıması, kendini Şeyhülislam gibi gören Diyanet İşleri Başkanının adli yıl açılış törenlerine katılarak fetvalar vermesi veya İstanbul Sözleşmesi'nden tek adamın kararıyla çıkılması gibi başlıklardan hangisinde güçlü bir ses çıkartabildiniz? Kadın cinayetleri, iş cinayetleri, çocuk istismarları, LGBTİ+ düşmanlığı, hırsızlıklar, yolsuzluklar, Kürt düşmanlığı, göçmen karşıtlığı gibi konuların hiçbirinde gereğini yapmadınız. Bazılarında sessiz kalıp, bazılarında yazılı açıklamayla geçiştirmek dışında tabii. Ya da tek adam rejiminin karşısına adalet talebiyle dikilmek de pek gelmedi aklınıza.
Uzun yıllara yayılan iktidarınızın sizlerde yarattığı rehavetin ve umursamazlığın da farkındayız elbette. Konuyu bunca yılın kısa bir muhasebesini yapmaya getirsek, bugüne değin herhangi bir konuda özeleştiri verdiğinize tanık olmadık ve hatta sorumluluklarınızı yerine getirmemek bir yana önümüzdeki seçimlerde de yetki istemeye devam ettiğinizi gördük. Söz sırası seçimlere gelmişken genel kurula on gün kalmasına rağmen grubunuzun başkan adayı haricinde diğer adaylarını açıklamamış olmasını sadece iç dengelerinizle açıklıyor olmanızın bir değerinin bulunmadığını da söylemek isterim. Bu yaklaşım sadece temsil ettiğiniz gruba karşı değil tüm avukatlara karşı da bir zihniyeti ortaya koymaktadır. "Ceketimizi koysak kazanırız" yaklaşımının bir ürünü olarak adaylarınızı açıklamama davranışınızı da eleştirilerim arasına eklemekte fayda var.
Sayın Başkan ve yöneticiler; ¨Yaşananlarda hırsızın hiç mi suçu yok¨ diyorsanız eğer, bugüne kadar yaşanan tüm haksızlıkların ve hukuksuzlukların ilk elden sorumlusu olan siyasi iktidarı sürekli olarak en sert şekilde eleştirdik ve eleştirmeye devam edeceğiz. Ancak baroların da bu eleştirilerden muaf olmadığı ve genel kurul vesilesiyle eleştiri sırasının 19 yıldır baroyu yöneten sizlere geldiği ortadadır. Baroları, başkanların inisiyatifine indirgeyerek genel kurul iradesini tek kişinin iradesine terk eden bir yaklaşımın kabul edilemez olduğunu belirtmek isterim. Ülke yönetimindeki tek adam rejimine karşı verdiğimiz mücadelenin meslek örgütümüz için de geçerli olduğunu, memlekette yaşanacak değişim/dönüşümlerin barolar açısından da sonuçlar doğuracağını ve gelmekte olan dip dalgasının seslerine kulaklarınızı daha fazla tıkamamanızı dilerim.
"Bunca eleştiri sıralıyorsun peki sen ne öneriyorsun" diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Mektubu uzattığımın da farkındayım, "aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde" diyerek önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam etmeyi öneriyorum.
İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu'nun mektubunun tamamı ise şu şekilde:
Sayın Meslektaşım;
16-17 Ekim 2021 tarihinde Haliç Kongre Merkezi'nde İstanbul Barosu'nun Olağan Genel Kurulunu toplayacağız.
Bildiğiniz üzere, bu Genel Kurul "pandemi bahanesiyle üç kez ertelenmiş, bu süreçte siyasi partilerin Genel Kurulları "lebaleb" yapılabilmiş, mitingler düzenlenmiştir. Kaldı ki, Avukatlık Yasasının açık hükümler taşımasına karşın, genelge ile erteleme kararları alınması da, karan alanların hukuka saygısını göstermektedir.
Bu Genel Kurulumuz olağanüstü önemlidir. İstanbul Barosu olarak bu Genel Kuruldan hepimiz zaferle çıkmalıyız.
• İstanbul'da: jopla, zorla, tehditle, baskıyla ve Metin Feyzioğlu desteğiyle kurdurulan 2. Baro vakiası karşısındaki haykırışımızı Ankara'ya ulaştırabilmeliyiz.
• Mesleğimizin itibarsızlaştınılmasına yönelik "bilinçli stratejiye" bu Genel Kuruldan yanıt vermeliyiz. Savunma olarak, elimizden alınan haklarımıza sahip çıktığımızı göstermeliyiz.
• Avukatlar olarak yaşadığımız ekonomik güçlüklerin hesabını sorabilmeliyiz.
• İstanbul Barosu avukatları olarak Ankara yürüyüşümüzle boyun eğmeyeceğimizi nasıl haykırdıysak, İstanbul seçimlerinde nasıl sandıkların güvencesi olup demokrasiye sahip çıktıysak, Çağlayan Mitingi ile nasil direncimizi sergilediysek, bu Genel Kurulu da avukatların korku iklimine teslim olmayacağı bir platforma dönüştürebilmeliyiz.
• 30 Haziran 2020'de bizi Çağlayan Adliyesi önünde bütünleştiren direncimizi bu Genel Kurulda göstermeliyiz.
• Nihayet, bu Genel Kurulda çıkacak irade, Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulunda da yansımasını gösterebilmelidir.
Bütün bu nedenlerie 16-17 Ekim 2021 tarihinde toplanacak İstanbul Barosunun Genel Kuruluna "Irade koymanız". geleceğimizin şekillendirilmesi açısından olağanüstü önemlidir.
Pandemi koşullarının gerektirdiği bütün önlemlerin alınacağı konusunda emin olabilirsiniz. Kara ve deniz yolu ulaşımı sağlanacak, hava koşullarının elvermesi halinde sandıklar da açık ortamlarda kurulacaktır. Katılım konusunda göstereceğiniz duyarlılık, bu çok özel dönemde, mesleğimize vereceğiniz özgün bir katkı olacaktır.
Saygılarımızla,