Geçen haftanın en önemli gündemi çıplak aramayla ilgili yapılan tartışmalardı. HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun Uşak Emniyet Müdürlüğü'nde yaşandığı belirtilen çıplak arama uygulamasını gündemleştirmesine AKP Grup Başkan vekili Özlem Zengin "çıplak arama yok, inanmıyorum" sözleriyle cevap vermişti.
Karşılıklı açıklamaların kamuoyuna yansımasından sonra gerek gözaltında gerekse cezaevinde çıplak arama uygulamasına maruz kalan çok sayıda kişi yaşadıkları kötü muameleyi anlatma gereği duyarak somut olayları teker teker sıraladılar.
Çıplak arama, amasız/fakatsız karşı çıkılması gereken, insan onuruna aykırı bir uygulama olup suçtur. Bu suçun kime karşı işlendiğinin ise hiçbir önemi yok. İşkence ve kötü muameleye karşı olmak ilkesel bir tutumdur ve ne failin ne de mağdurun kimliğine göre değişkenlik göstermesi söz konusu olamaz.
Her başlıkta olduğu gibi çıplak arama konusunda da iktidar cephesinde değişen bir tutum sergilenmiyor. AKP'li Zengin'in inkar açıklamasına yönelik tepkilerin yükselmesi üzerine, diğer bir grup başkan vekili olan Cahit Özkan ise "çıplak arama iddiası varsa belgesini getirsin" şeklindeki beyanıyla el yükseltti. İktidar cephesinden yapılan açıklamaların somut iddialar karşısında tatmin edici olmaması sebebiyle olsa gerek AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal'ın: "Fetöcülerin hapishanede yapmak istediği provokasyonların ilk işaret fişeği" şeklindeki açıklaması konuyu hızlıca kapatma isteklerini ortaya koyar nitelikteydi.
Toplumda herhangi bir konuda yükselen itiraz, tepki ve sesin karşısında iktidarın sıralı refleksi önce inkar, ardından yalanlama ve son olarak terör yaftalamasıyla meseleyi geçiştirme çabası olarak özetlenebilir. Son dönemde ise bu sıralamaya ev sahibini bastıran yavuz hırsız özelliklerini de eklemek mümkün.
"İnsanlar aç" dendiğinde "kuru ekmek yiyorlar ya", işsizlikten intiharlar artınca "onlar da iş beğenmiyorlar" nutku. Kötü muamele dillendirildiğinde "belgesi nerede", tacizciler ifşa edilince "hani mahkeme kararı" söylemi. İşinden atılanlar hakkını arayınca, "işten çıkartmayı biz yasakladık", çocuk istismarları artınca "münferit olayları büyütmeyin" nasihatleri. Yargıya müdahale kayıtları ortalığa saçılınca "Fetöcüler kaydetti", kapısından girmediği Yargıtay'dan Anayasa Mahkemesine aday seçilen hakim için "yargının bağımsız tercihi" masalı. Ve gündüzünde 4 yaşındaki Leyla'nın katilini cezaevinden çıkartıp, akşamına Leyla Güven'i cezaevine gönderirken atılan yargı reformu naraları.
Bütün bunlar yaşanırken çıplak arananların değil de depremde ölü, salgında vaka, seçimde oy sayılarını saklayan iktidarın beyanını esas almamız vaaz ediliyor. Bizim için esas olan kadının beyanıdır, mağdurun beyanıdır. Her kim ki iktidarın beyanını esas alıyorsa ya suça ortaktır ya da suçunu saklamaktadır...