Haluk Kırcı'nın suç işleme özgürlüğü

Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence'nin anısına saygıyla...

Haluk Kırcı ve suç ortakları 8 Ekim 1978 tarihinde Ankara'nın Bahçelievler semtinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi yedi genci öldürdü. Kırcı, 12 Nisan 1988'de olayla ilgili yapılan yargılama sonucunda yedi kez idama mahkum oldu. "Yanlış infaz hesabı" nedeniyle serbest bırakılan ve hakkında arama kararı çıkması nedeniyle uzun yıllar firari yaşadıktan sonra yakalanarak yeniden tutuklandı.

Kırcı, geçtiğimiz temmuz ayında katıldığı bir televizyon programında sunucunun Bahçelievler Katliamı hakkında kendisine yönelttiği "Ankara Bahçelievler'de yaşları 20 ile 26 arasında değişen Türkiye İşçi Partili yedi genci neden öldürdünüz, Bahçelievler Katliamı'nı neden gerçekleştirdiniz?" sorusu üzerine, "Katliam katliam denilip geçiliyor. Sanki başka katliam olmadı Türkiye'de. Hep Bahçelievler ön plana çıkarılmıştır. İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi’nde 5 işçi ülkücü diye öldürüldü. Adana'da 5 tane ülkücü öğretmen öldürülmüştür. Varsa yoksa Bahçelievler. Bahçelievler bir katliam değildir. Biz öldürülen iki arkadaşımızın intikamı için oraya gittik. Oranın adresi bizde vardı. Katliam yapacaksak alırsın otomatik silahı vurabildiğin kadar insan vurursun. Bu bir intikam saldırısıydı" şeklinde cevap vermişti.

Bu sözlerle ilgili olarak Türkiye İşçi Partisi (TİP) adına yaptığımız suç duyurusu sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca "şüphelinin işlenen bir suçu ya da işlediği suç nedeniyle bir kişiyi övücü, yüceltici, sempatikleştirici nitelikte bulunmayıp kendi değer yargısını açıkladığı" gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi. Kararın haberleştiği saatlerde aynı adliyede, cuma günü evleri basılarak gözaltına alınan ve aralarında Av. Tamer Doğan'ın da bulunduğu 17 kişi hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek yürütülen soruşturmanın ifade işlemleri devam ediyordu. Yöneltilen suçlamalar arasında çeşitli yıllarda, farklı konularda yapılmış olan Twitter ve Facebook paylaşımlarının cumhurbaşkanına hakaret ve terör örgütü propagandası suçlarını içerdiği iddiaları yer alıyordu.

Aynı gün, aynı savcılık tarafından yürütülen iki soruşturmanın tarafları ve sonuçları ülkemizdeki hukuk sisteminin işleyişini açıkça gözler önüne seren nitelikteydi. Bir tarafta yedi kişinin katilinin, gerçekleştirdiği katliamla "intikam aldık" diye övünüp, suçu-suçluyu övmesi ve başkalarını suç işlemeye tahrik etmesi "ifade özgürlüğü" olarak değerlendirilirken diğer tarafta siyasi iktidarı eleştiren paylaşımlarda bulunan kişiler günlerce gözaltında tutuluyor, sonrasında ise ancak yurt dışına çıkma yasağı şartıyla serbest bırakılıyorlardı.

Yargı mekanizmasının bu ve benzeri olaylara yaklaşımı aslında son derece açık ve net. Önce söylenen sözün, ifade edilen düşüncenin veya yapılan eylemin kimin tarafından gerçekleştirildiğine bakılıyor. Söz konusu kişiler siyasi iktidar mensubu veya onlara yakın kişiler olduğunda tüm soruşturmalar "ifade özgürlüğü" kapsamında takipsizlik kararı ile kapatılırken, muhattabın muhalif kişiler olması halinde ise her şey cumhurbaşkanına hakaret veya terör örgütü propagandası suçlamasıyla kriminalize ediliyor.

Katliamın faili yaşattıklarından ötürü pişman olmak bir yana işlediği cinayetin arkasında durmakta ve suçunu gerekçelendirerek eylemini övmeye devam etmekte. Haluk Kırcı'nın, faili olduğu katliamdan intikam olarak bahsetmesi suç olup yargılanmasını gerektirirken dosyaları jet hızıyla kapatan yargının gücü ise ancak tweet atan muhalifleri gözaltına aldırmaya yetiyor. ''Çocuklar ölmesin'' diyen Ayşe öğretmeni, ''Ölümler dursun barış olsun'' diyen akademisyenleri suçlu ilan edenler, yedi kişinin katilinden düşünce özgürlüğü icat etmeye çalışıyor. Öldürmeyi özgürlük olarak görüp, yaşamı savunmayı suç addedenlerin tek güvenceleri ise adaletsizliklerin sonsuza değin süreceğine olan inançları. 

Evet bu topraklarda adalet, yapılan eyleme, söylenen söze göre değil "şahsının" siyasal kimliğine göre "tecelli" ediyor. Bu karanlık gidişe dur demenin zamanı şimdi değilse ne zaman ve biz değilsek kim yırtıp atacak bu derin sessizliği...