Bir tuğla da sen çek

Bir eylemliliğin ilerici ve devrimci niteliği sadece o eylemin biçimi ya da içeriğiyle değil içinde bulunulan nesnel şartlara yeterince müdahale edip etmediğine göre de belirlenir. Bir dönem yapılan eylem söz konusu meydana geldiği koşullarda ilerici ve devrimci bir içeriğe sahipken, başka bir dönemde ise tam tersi bir eylem de aynı ruha sahip olabilir. Karmaşık gibi görünen bu girizgahtan sonra biraz daha somut devam edelim. Ülke tarihinde kamu hizmetleri her zaman aksatılan ve bilinçli şekilde yerine getirilmeyen bir fonksiyon olarak tanımlanabilir.  Eğitimden sağlığa, ulaşımdan barınmaya kadar her türlü kamusal faaliyetin işlevsizleştirilip, devletin kamusal olandan elini tamamen çekerek piyasanın insafına terk ettiği bir yüzyılda yaşıyoruz. Geçmişten bugüne kamusal hizmetlerin giderek ortadan kaldırılması karşısında, toplumsal yaşamdaki dayanışma ruhu yurttaşların hayata tutunmasını sağlayan en temel reflekslerden birisiydi.

Barınma sorunu yaşayan emekçiler, aynı mahalledeki komşularının taşıdıkları tuğlalarla yapılan gecekondular sayesinde başlarını sokacakları yerlere sahip oldular. Devlet politikası "gereği" yakılan, yıkılan köylerdeki okullar, kütüphaneler "bir tuğla da sen koy" benzeri kampanyalarla yine yurttaş dayanışması sayesinde inşa edilerek faaliyet gösterebildi. Bu ve benzeri örnekleri elbette çoğaltmak mümkün. Özellikle 80'ler ve 90'larda "tuğla koymak/taşımak" eylemi bahsedilen dönemde kamusal fonksiyonlarını terk etmeye başlayan devlet/siyasi iktidar karşısında,  yurttaşların temel ihtiyaçlarını dayanışma ile karşılayan niteliği sebebiyle ilerici bir yan taşımaktaydı. Günümüze geldiğimizde ise artık tuğla koymanın/taşımanın değil tuğlaları çekmenin zamanının geldiğini ve bunun toplumsal kurtuluş için zorunlu bir eylem olduğunu söylemekteyiz.

Geçtiğimiz hafta, "bu kitap o tuğla çekilsin diye yazıldı" sloganıyla yayınlanan  ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) araştırma raporunun kitaplaştırıldığı “Duvar” raflardaki yerini aldı. Sedat Peker'in itiraf, ifşaat ve iddialarının ayrıntılı olarak incelenerek hazırlanan bu çalışmada herkesin gözü önünde yaşanan hukuksuzluklar, işlenen ancak kimi zaman örtbas edilen kimi zaman ise görmezden gelinen suçlar bir kez daha kayıt altına alındı. Anlatılanlar tepeden tırnağa suça bulaşmış ve tam da bu nedenle birbirlerine göbekten bağlı olan bir yapılanmanın geçmişten bugüne macerasının bir özeti niteliğinde. Kitabın yazılmasındaki amaç ise ne bir akademik araştırma yapmak, ne de sözlü olanı yazılı olana çevirmekten ibaretti. Peker'in peşpeşe gelen açıklamaları sonrasında siyasi iktidar söz konusu iddiaları bizatihi kendisi organik bir parçası olduğu için görmemezlikten geldi. Meclis, cumhur ittifakının çoğunluğuyla kulağının üzerine yatarken, yargı ise bir kez daha ölüm sessizliğine büründü. Bu atmosferde, "helalleşmeyeceğiz hesaplaşacağız" diyen TİP tarafından kurulan araştırma komisyonunun ürünü olarak ortaya çıktı "Duvar".

Kitapta anlatılan tüm olaylarla ilgili bir “suç haritası” da hazırlandı. Olaylar, şüpheliler ve işlenen suçların yer aldığı haritada 129 farklı şüpheli bulunuyor. Türk Ceza Kanunundaki (TCK) 51 farklı suç, bu kişilerce 360 kez işlenmiş durumda. Kitabın adını iddianame olarak değiştirip, ekine suç haritasını eklesek memlekette hazırlanan tüm iddianamelerden daha fazla delillendirilmiş, suç vasfı yapılmış ve kişiselleştirilmiş bir hukuki metinle karşı karşıya olduğumuzu söylesek abartmış olmayız.
 
Son söz, bahse konu suç organizasyonunun önemli isimlerinden Mehmet Ağar'ın "bir tuğla çeksek duvar yıkılır" sözüne cevaben " bir tuğla da sen çek" olsun..

Not1: suç haritasına https://graphcommons.com/graphs/d013f22a-0f5f-49aa-be69-a53f62b2a49f   linki üzerinden ulaşılabilmekte.)

Not 2 (Kitabı hazırlayan Ahmet Şık, Bahadır Özgür, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal, Timur Soykan ve emeği geçen herkese teşekkürler )