İlk kez tanık olduğumda ilk önce anlamamış, sonra da endişelenmiş ve korkmuştum. Daha evli değildim, kardeşim benden tam iki sokak ötede oturuyordu, yeni taşınmıştı ve bir sabah, sabahın köründe beni aradı; “abi çok kötüyüm gel” diye. Geçmişte belli belirsiz hissederdim bazı dönemlerde kendisini kötü hissettiğini, ama o gün beni arama gereksinimi duyacak kadar kötü hissetmişti kendini. Ne olduğunu sorunca “ya malum regl ağrısı, ama bu aralar çok şiddetli” dedi. İnsan kardeşi olunca yüz ifadesinden, yüzündeki çizgiden, gerginlikten, sararmış teninden anlıyor çektiği acıyı. İlk tanışmam o gün oldu regl ağrıları, krampları veya acılarıyla.
Tam da 8 Mart yaklaşırken, kadınların çalışma yaşamındaki görünmeyen acıları üzerine yazmayı düşünürken, bir arkadaşımın paylaştığı yazıyı gördüm. Başlığı “Regl ağrıları kalp krizi kadar acı verici” diyordu. University College London üreme sağlığı bölümünde profesör olan John Guillebaud’a göre, regl ağrıları kalp krizi sırasındaki ağrılar kadar acı verici. Pek çok hastasının ifadesinden yola çıkarak bu ağrıların bu denli ağır olduğuna kanaat getirmiş, acıyı ölçeklendirmiş. Kadınların çektiği acılara dönük olarak gerek tıp dünyasının, gerekse de bilimin yanlı bir bakış açısı olduğu çokça tartışılır, kadınların histerik davrandığı düşünülegelmiştir. “Histerik” davranışların, histerik ruh halinin kadınların acılarını abarttığına ilişkin önyargının temeli oldukça eski. Düşünsenize histerik (hysterical) sözcüğünün kökeni “hystericus”: “rahim”, “rahimle ilgili” “rahime dair” gibi anlamları var! Özetle istediğimiz noktaya gelmiş oluyoruz ve rahatlıyoruz (!); kadın, kadın olduğu için histerik davranışlar içinde, acılarını abartıyor, özel ilgi istiyor! Ama söz konusu olan acımasız çalışma ortamı olunca bırakın özel ilgiyi, bunu belli etmek dahi istemeden bir köşeye çekilip acı içinde çalışmaya devam ediyor kadınlar.
Geçen yıl tam 8 Mart’ta yapılan bir röportaja rastladım ardından. İleri Haber portalından arkadaşım Meryem Yıldırım’ın yaptığı röportajda kadın işçilerden N.O., "Regl olduğu için izin isteyen kadını çöp toplama işine sürgün ettiler" diye işyerlerinde kadınların yaşadığı haksızlıkları anlatıyordu. 2011 tarihli bir haberde ise, THY çalışanlarının yaşadıkları “Regl olmak da yasak” başlığı altında 25 yıllık THY çalışanı Tülay Erinç’in sözlerine yer veriliyor:
“Bizim işkolumuz çok ağır bir işkolu. Regl dönemi sıkıntılı geçen arkadaşlarımız oluyor. Onların bu dönemlerinde izinli olması gerekiyor. Ama sağlık raporu aldıkları için cezalandırılıyorlar. Ya amirlikleri ellerinden alınıyor ya da ‘yatı’ dediğimiz ABD seferleri gibi seferlere çıkmaları yasaklanıyor.”
Bilindiği gibi Hava yolu çalışanları, yürürlükten kaldırılan Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ne göre ağır iş kolu çalışanı durumundaydı ve bu sektörde çalışan kadın işçilerin regl dönemlerinde 5 güne kadar izinli olma hakları vardı, daha doğrusu yönetmeliğe göre bu günlerde ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamazlar deniyor, beş günden fazlası için ise hekim raporu gerekiyor, regl döneminin başlangıcı olarak işçilerin ihbar tarihi kabul ediliyordu. Ancak işçiler, THY’de bu haklarını kullanamadıklarını belirtiyorlardı. Şu anda ise uygulamada bu sürmekle birlikte, Ağır ve tehlikeli işler yönetmeliğinin yürürlükten kaldırılmasına dair yönetmelik ile uygulamadan kaldırıldı, bu konudaki boşluklar 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve ilgili tebliğler ve yönetmelikler ile yapılıyor (daha doğrusu yapılmıyor!).
Sorunun iki boyutu var. Kadınların bir kısmı regl dönemlerini gerçekten çok sancılı yaşıyor, ama bir diğer boyut ise regl dönemlerinin yalnızca bu ağrılardan ibaret olmadığı. Bu dönemlerde izin hakkı üzerinde tartışılan ve tartışılması gereken bir başlık. Bu talep haklı bir talep, ama bu talebi öne çıkardığınızda örneklerin gösterdiği gibi işten atılma ve yerinize bir erkeğin tercih edilmesi veya işe alımlarda bir politika olarak erkeklerin tercih edilmesi uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Kadın işçiler için geri adım atılmaması gereken bir hak
Dünya’da kuşkusuz Sovyetler Birliği’nin ardından kapitalist dünyaya baktığımızda ilk kez İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’da, ardından Güney Kore, Tayvan ve Endonezya’da uygulamaya konuyor regl izni. Çin’de ise ShangXi ve Hubei bölgelerinde regl izni var. Sovyetler Birliği’nde 1920’lerin başlarında bu izin veriliyor, 1935 yılında 3 günden 5 güne çıkarılması tartışılıyor, yasal düzenleme yapılmasa da uygulamada 5 gün şeklinde uygulanıyor (Ilic, 1998).
İşyeri düzeyinde ise, Birleşik Krallık’ta Coexist firması ve uluslararası Nike gibi firmalar da bunu bir politika olarak benimsediklerini belirtiyorlar. Birleşik Metal-İş Sendikası ise 2016 yılında toplu sözleşme yaptığı Valfsan işyerinde, kadın üyeleri için bir günlük regl izninin sözleşme maddesi olarak düzenlendiğini duyurmuştu. Yukarıda da belirttiğim gibi, ülkemizde bu konuda bir düzenleme bulunmuyor. Ama sendikal mücadelede bir talep olarak göz ardı edilmemesi gereken bir başlık. Şimdi tek tek bu hakka dair bazı noktaların altını çizelim:
- Kadınlara özgü olan doğurganlığın sonucu olarak, her ay yeni bir yumurtanın üretilmesi ve diğerinin atılması sürecini bir “hastalık” olarak nitelendirmenin kendisi aslında bir “hastalık”!
- Bu hakkı “hastalık izni” kapsamında kullandırtmak bir ayrımcılık.
- Bu hakkın kullandırıldığı Asya ülkelerinde bile bu bir “kadının zayıflığı” olarak görülüyor, buna karşı mücadele etmek gerekiyor.
- Bu hakkın kullanımının yaygınlaşması pek çok işte kadın yerine erkek işçi tercih edilmesini getirebilir. Bu da bir mücadele konusu
- Bu hakkın kullanımı “eşitlik” kavramının sosyalistler açısından ne anlama geldiğini anlatmak açısından da önemli, hakça eşitlik, herkesin aynı haklara sahip olmasının ötesinde, hangi haklara gereksinimi varsa onlar için mücadele etmeyi gerektiriyor. Bu fizyolojik farklılığı ayrımcılık değil, gerçek anlamda eşitlik için kullanmak sınıfsal bir bakış açısını gerektiriyor.
- Tüm bu tartışmalar bir kez daha işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında “tek gözlü bilim” bakışını akla getiriyor, bununla mücadele etmek de önümüzde görev olarak duruyor.
Tek Gözlü Bilim!
Tek Gözlü Bilim-İşçi Sağlığı ve Kadın İşçiler (Karen Messing) kitabından daha önce söz etmiştim bu köşede (http://ilerihaber.org/yazar/kadinlari-gormeyen-tek-gozlu-bilim-68587.html). Messing “Kadınlar doğal olarak daha mı “zayıf”tır diye sormak, siyahlar müzik konusunda daha yeteneklidir demek gibi toplumsal mı yoksa biyolojik mi bir değerlendirmedir” gibi basit ama çarpıcı sorular soruyor. Soruların sayısı arttıkça önümüzde geniş bir tartışma alanı açılıyor. Kadınların çalıştığı işler daha az riskli midir, neden bu çalışma alanları işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında hep arka sıralarda yer almaktadır? Örneğin bir tavuk ve ürünleri gıda tesisinde erkek işçiler ağır yükler indirip kaldırırken, kadınlar seri üretim hattında tavuk ve hindileri kesip, küçük parçalara ayırıp paketlerken neden erkek işçilerin kas ve iskelet sistemi hastalıklarına yoğunlaşır, ama bu işte çalışan kadınların en fazla 6 yıl sonra bırakmak zorunda kalmalarından söz etmeyiz? Veya kadınların yoğun olarak çalıştığı satış ve perakende işlerinin 100 farklı meslek grubu içinde stres bakımından ortalamanın üzerinde meslekler olduğunu pek bilmeyiz? (1987 ve 1997 yıllarında yapılan aynı çalışma, 10 yıl içinde stres ölçeğinin daha da arttığını göstermiş, güvencesiz çalışmayla orantılı olarak, aktaran Özkaplan ve Diğ. 2017).
Peki kadınların güvenlik ve sağlık sorunlarına farklı mı bakmalıyız? Bu soruyu iki ana eksende tartışmak gerekiyor.
1. Kadınların fizyolojik ve biyolojik farklılıkları, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından ele alınması gereken ve üzerinde durulması gereken farklılıklar mıdır?
2. Kadınların çalıştıkları sektörlerdeki tehlike ve riskler nelerdir, bunlar üzerine yeterince çalışma yapılmış mıdır, yapılmalı mıdır? Hadi bir üçüncüsünü de ekleyelim, kadınlar doğası itibariyle zaten zayıf mıdır, himaye altına alınmak zorunda mıdır?
Açıkçası bu soruların ilki daha çok ideolojik bir bakış açısıyla yürütülecek, ciddi bilimsel çalışmalarla yanıtlanması ve desteklenmesi gereken bir soru. İkinci soru ise kuşkusuz yine ideolojik bir bakış açısıyla, biraz siyasal mücadelenin bize dayattığı bir soru denilebilir. Üçüncüsü ise gericilikle mücadelenin konusu! Söylenenler her ikisi için de doğru olsa da ağırlık farklılıkları olduğu belirtilmeli. İlk soruyu yanıtlamak için geniş örneklemler seçilmeli ve cinsiyetçi bakış açısından sıyrılmış bilim insanları, emekçilerle ve onların örgütleriyle ortak çalışmalar yapmalı, ikincisinde ise (bilimsel çalışmaları göz ardı etmeden) saklı kalmış kadın emeği ve emekçilerin yoğunlaştığı alanlara temizlik, ev emeği, tezgahtarlık, büro ve benzeri alanlara bir yoğunlaşan bir siyasal etkinlik yürütülmeli...
Kadın emekçilerin işçi sağlığı ve güvenliği tartışıldığında, genellikle tartışılan çalışma koşullarının kadınların doğurganlıklarına etkisi, gebelik dönemindeki ve emzirme dönemindeki olumsuz etkileridir. Kısacası bu tartışmalarda "kadın" yoktur "anne" vardır ve bu bakış açısına sahip olmak için illa da gerici, yobaz olmanız gerekmez. Dolayısıyla bu bakış açısını kırıp atmak gerekmektedir. Bu alanda yapılan çalışmaların da ezici çoğunluğu "kadını ve çocuğu koruma" amacıyla yapılan çalışmalar olup, kadın emekçilerin "anne" değil de "kadın" olarak kendilerine özgü sorunlarına odaklanan çalışma sayısı oldukça azdır. Regl ağrıları veya regl döneminde verilmesi gereken izne de bu açıdan, anne değil kadın işçi, bakılmalıdır.
Öte yandan işçi sağlığı ve iş güvenliğini inceleyen bilimsel çalışmalar hep sağlıklı erkeğe dayanmakta, onu baz almaktadır. Çeşitli kimyasal ve biyolojik ajanların maruziyet limitleri belirlenirken, kadın ve erkek arasındaki anlamlı sayılabilecek fizyolojik farklılıklar çok az dikkate alınmaktadır. Bu bakış açısı sağlıklı ve sağlıksız bireyler söz konusu olduğunda da kendisini göstermekte "sağlıklı erkek birey" tüm bu limitlerin belirlenmesinde temel teşkil etmektedir.
Maruziyet limitleri belirlenirken de, çalışma ortamları düzenlenirken de, araç-gereç-tezgah-makina tasarlanırken de, çalışma saatleri, vardiyalar, iş organizasyonu düzenlenirken de baz alınan erkek işçidir. Özetle basit gibi görünün regl izni hakkını tartışmak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin işyerlerindeki tüm yansımalarını tartışmak anlamına gelmektedir.
Kaynaklar:
- http://www.elleuk.com/life-and-culture/articles/a41956/doctors-rule-menstrual-cramps-as-painful-as-heart-attacks/
- http://ilerihaber.org/icerik/regl-oldugu-icin-izin-isteyen-kadin-isciyi-cop-toplamaya-surgun-ettiler-68962.html
- http://www.gokyuzuhaberci.com/haber.php?id=16003
- https://www.sgkrehberi.com/haber/4269/kadin-isciler-ozel-gunlerinde-agir-ve-tehlikeli-islerde-calistirilabilir-mi-4.html
- https://www.gazeteduvar.com.tr/analiz/2016/10/06/regl-izni-yasadan-cikarildi-ama-gundemden-dusmedi/
- http://www.sosyalistfeministkolektif.org/feminist-politika/buelten-mutfak-cad-lar/regl-izni-tartismasi/
- https://thedebrief.co.uk/news/real-life/countries-menstrual-leave-actually-thing/
- https://www.entitymag.com/countries-with-menstrual-leave/
- https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2016/mar/04/period-policy-asia-menstrual-leave-japan-women-work
- https://www.shape.com/blogs/shape-your-life/would-you-want-paid-menstrual-leave
- http://www.slate.com/blogs/xx_factor/2014/05/16/paid_menstrual_leave_not_a_good_idea_period.html
- https://onedio.com/haber/italya-kadin-calisanlar-icin-ucretli-regl-donemi-izni-veren-ilk-avrupa-ulkesi-olma-yolunda-764023
- Messing K. (1998). One-Eyed Science: Occupational Health and Women Workers Temple University Press, Philadelphia, ABD
- Özkaplan N ve diğ. (2017). AVM’lerin Yorgun Gençleri: Tezgahtarlıktan Satış Elemanlığına Emeğin Dönüşümü, SAV Yayınları.
- Ilic, M. (1998). Women Workers in the Soviet Interwar Economy: From'protection'to'equality'. Springer.