Aytekin Aktaş yazdı | Aleviler vardır, inanç özgürlüğü haktır!

Aytekin Aktaş yazdı | Aleviler vardır, inanç özgürlüğü haktır!

"Eşit yurttaşlık hakları verilmezse, Aleviler ezelden beri yolunu tuttukları hak ve hakikat mücadelesine bir an duraksamaksızın devam edeceklerdir. Yezid'lere karşı Spartaküs'ten İmam Hüseyin'e, Hallac-ı Mansur'dan Şeyh Bedreddin'e, Pir Sultan'dan günümüze bu kavga bizimdir!"

Aytekin Aktaş

Cumhuriyetin ilanından çok önceleri Alevilere karşı başlamış olan katliam, sindirme ve yok sayma politikalarının süregelmekte olduğu herkesin malumudur. Cumhuriyetle birlikte anayasal statüye kavuşan eşit yurttaşlık hakkı, inanç özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı ise Aleviler için uygulanmamaktadır. Bu toprakların kadim bir bileşeni olan Aleviler, ulusal yargı önünde yok sayılmaya devam edilmektedir. Tüm vatandaşlık görevlerini diğer yurttaşlarla eşit şekilde yerine getiren Aleviler, her ne hikmetse bir türlü anayasal haklardan eşit şekilde faydalanamamaktadır. Gerekçe olarak ise Alevilik diye müstakil bir inancın olmadığı yönündeki "kanaat" gösterilmektedir.

Ulusal hukuk uygulayıcıları bir türlü kabul etmese de inanç özgürlüğü temel bir anayasal hak ve evrensel bir insan hakkıdır. İnanç özgürlüğü ve ayrımcılık yasağı hem anayasamızda hem de tarafı olduğumuz uluslararası hukuk metinlerinde düzenlenmiştir. Bu haklara ilişkin özellikle tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) denetim organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) gelişkin bir içtihadı mevcuttur. Bu içtihada göre hiçbir devletin bir inancı tanımama hakkı olmadığı gibi, bir inancın mensuplarının yerine geçerek o inancı tanımlamak ve sınırlarını çizmek de devletlerin haddine değildir.

 İnanç özgürlüğünün içsel alanı inanmak yahut inanmamak, inancını yaymak, inancını değiştirebilmek, inancını açıklamaya zorlanmamak ve sistematik telkine karşı korunmak haklarından oluşur. İnanç özgürlüğünün dışsal alanı ise inançsal uygulamaları icra etmek, ibadethaneye sahip olmak, bağımsız bir inanç topluluğu olarak tanınmak, inançsal kıyafet ve sembolleri kullanabilmek ve inancına aykırı davranmaya zorlanmamak haklarından oluşur.

AİHM'de Alevi yurttaşların yapmış oldukları başvurular hakkında inancını açıklamaya zorlanmama hakkı, sistematik telkine karşı korunma hakkı, ebeveynlerin çocukları üzerindeki inanç eğitimi hakkı ve inanç topluluğu olarak tanınma haklarının ihlal edildiği yönünde hükümler kurulmuştur. Sayılan inanç hak ve özgürlüklerinin Aleviler aleyhine ayrımcı şekilde uygulandığı tespit edilmiştir.

ALEVİLERİN EŞİT YURTTAŞLIK HAKLARINA İLİŞKİN VERİLEN AİHM KARARLARI

AİHM'de Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri hakkında şimdiye kadar zorunlu din dersleri, Cemevlerini ibadethane statüsü ve kimlik kartlarındaki din hanesi konularında kararlar verildiği görülmüştür.

Yeni kimlik kartlarında din hanesinin kaldırılması ile birlikte, Sinan Işık kararı ile ortaya çıkan uyuşmazlık giderilmiş sayılmaktadır. Bu davada her ne kadar başvurucu Alevi yurttaş kimlik kartında din hanesine Alevi yazılması talebinin kabul edilmemesini başvuru konusu yapmış olsa da AİHM içerik tartışmasına girmeksizin, uygulamanın kendisinin inancı açıklamaya zorlanmama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu tespit etmiştir. Dolayısıyla Türkiye'nin AİHS 9. maddesinde düzenlenen inanç özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine hükmedilmişti.

Buna karşın Türkiye'nin zorunlun din dersleri ve Cemevleri hakkında verilen kararları uygulamadığı görülmektedir. (1)

ZORUNLU DİN DERSLERİ HAKKINDAKİ KARARLAR

Bu konuda Hasan ve Eylem Zengin ile  Mansur Yalçın ve Diğerleri başvuruları hakkında verilen ihlal kararları yakın izleme altındaki kararlardır. Kararlarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri içeriklerinin nesnellik ve çoğulculuk kriterlerini karşılamadığı tespit edilmiştir.  Alevi ailelerinin inançlarına aykırı olan bu zorunlu derslerden muafiyet usulünün de AİHM standartlarına uymadığı belirlenmiştir. Hasan ve Eylem Zengin kararından sonra zorunlu din derslerine Alevilik inancını da içeren sembolik eklemeler yapılmış olsa da Mansur Yalçın kararı ile bu revizyonun tatmin edici olmadığı belirtilmiştir. Ders içeriklerinin sistematik telkin (beyin yıkama) ve dini eğitim teşkil ettiği de ortaya koyulmuştur. Alevi çocuklarının din derslerinden muaf tutulması taleplerinin reddedilmesiyle, ebeveynlerin çocukları üzerindeki inanç eğitimi haklarının da ihlal edildiği tespit edilmektedir. (AİHS EK 1 Nolu protokol 2. Madde) Mevzuatta bu hak yalnızca Lozan Antlaşması ile azınlık inancı olarak kabul edilen gayrimüslimlere tanınmaktadır. Ayrıca mevcut uygulamada haktan yararlanmak için ailelerin inancını açıklamak zorunda bırakılmaları başlı başına yapısal bir bozukluk olarak görülmektedir.

CEMEVLERİ HAKKINDAKİ KARARLAR

Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı ile İzzettin Doğan ve Diğerleri başvuruları ise genel olarak kamu hizmetlerinden Alevilerin yararlanamamasını konu edinmektedir. CEM Vakfı başvurusu doğrudan Cemevlerinin diğer ibadethaneler gibi elektrik faturasından muaf olma talebine yönelikken; İzzettin Doğan başvurusu Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi, Alevi inanç görevlilerine memurluk verilmesi ve Alevi inancının ihtiyaçlarına yönelik olarak hazineden bütçe ayrılması taleplerini içermektedir. Başvurular hakkında Alevilik inancının devletçe tanınmaması ve diğer inançların sahip olduğu ekonomik imkânlara sahip olmaması sebepleriyle, Türkiye'nin inanç temelli ayrımcılık yaptığına hükmedilmiştir. (AİHS 9. ve 14. maddeler) Büyük Daire'de görülen İzzettin Doğan davası sonrasında verilen karar kilit karar niteliğindedir. Kararda Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerinin yerine getirilebilmesi için AİHS, Venedik Komisyonu, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı ile Birleşmiş Milletler belgelerinde yer alan inanç topluluklarının tüzel kişilik haklarına da atıflar yapılmaktadır. Türkiye'nin de taraf olduğu bu uluslararası metinlerde düzenlendiği üzere, inanç topluluklarının örgütlenme hakları kabul edilmelidir. Bununla birlikte devletler inanç topluluklarına karşı eşit mesafede olmakla yükümlüdür.

HÜKÜMETİN KARARLARA İLİŞKİN TUTUMU

Türkiye hükümeti her iki başlıktaki kararları Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) Alevilik inancına ilişkin görüşlerini gerekçe göstererek uygulamamaktadır. DİB'in görüşüne göre Alevilik İslam'ın özgün bir yorumundan ibaret olduğundan bir tarikat niteliğindedir. Bu sebeple devletin Alevilik inancının yaşanması konusunda bir yükümlülüğü olamaz. Böylelikle

Türkiye hükümeti, Alevilik inancını kendisine göre tanımlamakta ve Alevilerin bağımsız bir inanç topluluğu olduğunu kabul etmemektedir. Bu marifetle hükümet anayasal ve evrensel bir insan hakkı olan inanç özgürlüğünü uzun yıllardır ihlal etmektedir.

Oysa tamamen Sünnilerden oluşan DİB, hazineden aldığı payla çoğu bakanlığı geride bırakmaktadır. Camiler ve gayrimüslim azınlık inançların ibadethaneleri ise elektrik faturaları gibi kimi muafiyetten faydalanmaktadır. Buna karşın Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmemekte ve hiçbir sübvansiyondan yararlandırılmamaktadır. Aleviler tüm inanç hizmetlerini kendi ceplerinden karşılamakta ve diğer yandan diğer inançların giderleri için de vergi ödemektedir. Oysa AİHS'ne taraf olan ülkelerin çoğunda, yurttaşlar mensubu olmadığı bir inanç için vergi ödemek zorunda bırakılmamaktadır.

Hükümet verilen ihlal kararlarına ve Bakanlar Komitesi'nin Aralık 2019'daki son toplantısında aldığı karara rağmen bu tutumunu değiştirmemiştir.  Hükümetin Ekim ayında Bakanlar Komitesi'ne sunmuş olduğu eylem planı ile Alevilik inancının yok sayılmasına devam edileceği ve ayrımcı politikalardan vazgeçilmeyeceği açıkça ifade edilmiştir. Sunulan planda, elektrik faturası muafiyetinden faydalanmak isteyen Cemevlerinin dava açmak zorunda oldukları ve zorunlu din derslerinden muafiyet usulünde ayrımcı olmayan bir usul geliştirilmeyeceği belirtilmiştir. Alevilik inancının tanınmamasına karşı ise hiçbir değişiklik öngörülmemiştir.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olan R.T. Erdoğan'ın 25 Ekim 2021 tarihli kabine toplantısında yaptığı açıklamalarda ise Cemevlerinin "kültür merkezi" olarak kabul edilebileceğinden ve Alevilerin diğer talepleri hakkında çalışmalar yapılabileceğinden bahsedilmiştir.

Aleviler ise yirmi yıldır hükümette olan siyasi çevrenin bu açıklamasının, 2010 yılındaki Alevi çalıştayları(2) gibi bir oyalamadan ibaret olduğunu düşünmektedir. Çünkü aynı siyasi çevre, Alevileri diri diri yakanların bizzat kendileri yahut avukatlığını üstlenenlerden ve Sivas Katliamı zanlılarının zamanaşımından faydalandırılmasını kutlayan şahıslardan oluşur.

AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİNİN GÖZDEN GEÇİRME TOPLANTISI

AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle yükümlü olan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu'nun son gözden geçirme toplantısı 30 Kasım- 2 Aralık tarihleri arasında yapıldı. Alevi örgütleri 30 Kasım'da Strasbourg'da Avrupa Konseyi önünde AİHM kararlarının uygulanmasının sağlanması talebiyle basın açıklaması düzenlemişlerdi.

Türkiye hakkında Kavala, Demirtaş ve Gurban dosyalarının(3) yanında yukarıda sayılan Alevilerle ilgili kararlar da toplantının gündemindeydi. Kavala dosyası hakkında hükümetin insan hakları ihlallerinde ısrarcı olması sebebiyle, Türkiye hakkında Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkenin 35'inin oyuyla ihlal sürecini başlatma kararı alınmıştır. 19 Ocak 2022 tarihine kadar bu konuda hükümetin vereceği savunma yeterli görülmezse, Türkiye'nin oy hakkının alınması

ve Avrupa Konseyi'nden ihlalini de kapsayan bir dizi siyasi önlem alınması muhtemel olacaktır. Selahattin Demirtaş dosyasında ise derhal serbest bırakma yönünde ara karar alınmıştır. 

Bakanlar Komitesi'nin Alevi Kararları ile ilgili aldığı uyarı kararı ise şu şekildedir:

"1. Mahkeme, bu gruptaki, diğerleriyle birlikte, daha önce aldığı kararları hatırlayarak ‘devletin Alevi toplumuna, onun dinsel pratiklerine ve ibadethanelerine yönelik tutumunun, devletin nötr olma ve taraf tutmama göreviyle ve dini toplulukların özerk var olma hakkıyla bağdaşmadığına’ karar verdi.

Tekil yaptırımlar açısından

2. Yetkilileri başvuruyu yapan Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı’nın 2017’den bu yana aydınlatma giderlerinden muaf tutulup tutulmadığı konusunda bilgi vermeye ve başvuruyu yapan vakfın benzer masraflarının karşılanması bakımından düzenli olarak maddi destek alması için pratik çözümler üretmeye tekrar davet etti;

3. Bu ve diğer tekil davalardaki yaptırımların daha genel yaptırımlarla ilişkili olduğunu kaydetti.

Genel yaptırımlar açısından

4.Yerel mahkemelerin cemevlerinin (Alevi ibadethanelerinin) aydınlatma masraflarının karşılanmasına yönelik kararlarının mahkeme tarafından saptanan ve Alevilerin devletin dini yardımlarından ve vergi muafiyeti gibi diğer yardımlardan toptancı bir biçimde dışlanmasından kaynaklanan ayrımcılığın giderilmesinde yetersiz olduğu konusundaki önceki kararları hatırlayarak, yetkilileri Alevi inancının eşit muamele görmesinin sağlanması için kapsamlı yaptırımlar uygulamaya ve cemevlerinin aydınlatma giderlerinden muaf tutulmasına yönelik bazı pratik çözümler bulmaya davet eder;

5. 2018 ilk ve ortaöğretim müfredatındaki zorunlu ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ derslerinin mahkeme tarafından dile getirilen sorunlar için bir çözüm olmadığını tekrar kaydetti; dolayısıyla yetkilileri Türk eğitim sisteminin devletin farklı dinler, mezhepler ve inançlar karşısında nötr ve tarafız olma, çoğulculuk ve nesnellik ilkelerine saygılı olma görevini yerine getirmesini ve Sünni İslam dışında dini ve felsefi kanaatleri olan velilerin, dini ve felsefi kanaatlerini açıklamaya mecbur bırakılmaksızın, çocukları için uygun seçenekler sunmasını sağlamaya davet eder.

6. Bu kararlarla işaret edilen sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin ‘Alevi inisiyatifi’ çalıştaylarıyla yapılan ulusal tartışmayı hatırlayarak yetkilileri 2010 çalıştay sonuç raporlarıyla ulaşılan uylaşımın tavsiyelerinin, belirli hukuki ve yönetsel yaptırımlarla, daha fazla gecikme olmaksızın somut bir takvim dahilinde kapsayıcı bir eylem planı oluşturularak daha iyi uygulanmasını sağlamaya davet eder; bu açıdan ayrıca 10 Aralık 2010 ve 29 Haziran 2016’da kabul edilen Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonu Raporları gibi Avrupa Konseyi tavsiyelerinden esinlenmesini destekler.

7. Avrupa Konseyi’nin bu konuda destek sunmak için hazır olduğunu gösteren, mahkemenin halihazırdaki benzer davalarda işaret ettiği önerileri uygulamak için yetkililerin yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulanması çerçevesinde, belirli çözüm odaklı yaptırımlar uygulamasını kuvvetle destekler;

8. Bu davalarda ele alınan ve çoktandır süregelen sorunlarla ilgili henüz ilerleme sağlanmadığını göz önünde bulundurarak, bu davaların Mart 2023’te yapılacak DH toplantısında ele alınmaya devam edilmesine ve genel yaptırımlara dair olumlu bir görüşü olanaklı kılacak kapsamlı bilgilerin yokluğu halinde, toplantıda sekretaryanın geçici ara çözüm değerlendirmesi hazırlanmasına karar verildi."(4)

ALEVİLER İNANÇ TEMELLİ AYRIMCILAĞA KARŞI MÜCADELEYE DEVAM EDECEKTİR

Eşitlik talebi insanlık tarihi kadar eski bir taleptir. İnanç özgürlüğü ise yazılı hukukun ilk konu ettiği düzenlemelerden birisidir. Modern anlamdaki ilk uluslararası antlaşma olarak kabul edilen Westphalia Antlaşması inanç özgürlüğü hakkındadır.(5) İnanç temelli ayrımcılık için binlerce yıl süregelmiş bir mücadeleyi bugün en başından almanın bir anlamı yoktur. Alevilik bir barış inancıdır. Dolayısıyla Aleviler eşitliğin, özgürlüğün, toplumsal barışın ve toplumsal refahın tesis edilmesini ve zulme karşı koymayı inançlarına hizmet sayarlar.

Bugün hala daha en temel haklar için mücadele etmek zorunda olmak her ne kadar ülkemiz hukuku için acı bir durum olsa da temel hakların uygulanması ve eşit yurttaşlığın tesisi için Aleviler hak ve hukuk mücadelesini sürdürmeye devam edeceklerdir.

Aleviler yakın tarihe kadar devlet mahkemesi bilmezlerdi. Alevilik inancında uyuşmazlıklar cemlerde giderilirdi. Haksızlık ettiği öne sürülen can kendisini tüm canların önünde Dar'a çeker ve hakkını savunduktan sonra hakikate teslim olurdu. Elbette günümüzde Alevi hukukunu eski haliyle uygulamak mümkün değildir. Ancak Alevilik yaşayan bir inançtır ve yaşamın içinde dinamik olarak bulunmayı gerektirir. Güncel şartlarda resmi yargılama enstrümanlarını kullanmak zorunda olan Aleviler olarak, eşit yurttaşlık haklarımızı tanımayan ve bizi kabul edilemez bir ayrımcılık altında uzun yıllardır ezen devletimizi/hükümetimizi hem ulusal hem de uluslararası cemler önünde Dar'a çektik. Umulur ki hesap verilsin!

Taleplerimiz yukarıda anılan AİHM başvurularının sınırlarından ibaret değildir. Hatta Aleviliği DİB aracılığıyla ve devlet eliyle Sünnileştirme projelerine hizmet edecek adımlara karşı çok dikkatli olunması gerektiği apaçık ortadadır. Alevilerin derdi DİB bünyesinde memurluklar kazanmak ve bir kısım sübvansiyondan faydalanmak değildir. Alevilerin derdi gerçek anlamda eşit yurttaşlığın tesis edilmesidir. Belli inanç topluluklarına ekonomik muafiyetler tanınacağına, laiklik ilkesinin gereği olarak devletin tüm inançlara eşit mesafede olması mecburidir. Bu noktada ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulduğunda en makul yol, cenaze ve defin gibi zorunlu hizmetler dışında devletin inançlara hazineden pay ayırmaması olacaktır. Her inanç topluluğu kendi ihtiyaçlarını kendileri görebilmelidir. Halk devasa bir ruhban sınıfını/Saray ulemasını beslemek zorunda bırakılmamalıdır. Devletin inanç topluluklarına yapacağı yardımlar ise eşit şekilde yapılmalıdır.

Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri en kısa sürede karşılanmak zorundadır. Aleviler lütuf değil, haklarını istemektedir.

Eşit yurttaşlık hakları verilmezse, Aleviler ezelden beri yolunu tuttukları hak ve hakikat mücadelesine bir an duraksamaksızın devam edeceklerdir. Yezid'lere karşı Spartaküs'ten İmam Hüseyin'e, Hallac-ı Mansur'dan Şeyh Bedreddin'e, Pir Sultan'dan günümüze bu kavga bizimdir!

NOTLAR:

(1)https://inancozgurlugugirisimi.org/avrupa-konseyine-aihm-alevi-davalariyla-ilgili-bildirim-sunduk/

(2)https://serdargunes.files.wordpress.com/2013/08/alevi-c3a7alc4b1c59ftaylarc4b1-nihai-rapor-2010.pdf

(3)https://www.evrensel.net/yazi/89926/aihm-kararlari-ve-avrupanin-insan-haklari-karnesi

(4)https://www.pirha.net/avrupa-konseyi-bakanlar-komitesi-alevilerle-ilgili-turkiyeyi-bir-kez-daha-uyardi-299777.html/03/12/2021/

(5)Akif Emre Öktem, Uluslararası Hukukta İnanç Özgürlüğü, 1. Baskı, Liberte Yayınları, Ankara, 2002, s. 12.

DAHA FAZLA