İliç’te şirket üretime hazırmış

İliç’te şirket üretime hazırmış

Fırat’ın kenarında ve köyün hemen üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran ve ciddi tehlike barındıran atık havuzu dururken şirketin bu talebi ahlaki, vicdani ve bilimsel değildir.

Mehmet Torun

Erzincan'ın İliç ilçesinde 13 Şubat 2024 tarihinde siyanürlü liç yığınının kayması sonucu 9 işçinin yaşamını yitirdiği facianın sorumlusu Anagold Madencilik madeni yeniden açmaya hazırlanıyor.

Hatırlayalım neler olmuştu İliç’te. Uluslararası maden tekeli SSR şirketi ile yerli ortağı Çalık Holding hisseli Anagold Madencilik isimli firmaya ait olan madendeki liç yığın alanında meydana gelen on binlerce tonluk yığının kayması sonucunda 9 işçi toprak altında kalmış, işçilerin cenazelerine aylarca sonra ulaşılmıştı. Olay sonrası madenin faaliyeti durdurulmuş, çevre izin ve lisans belgesi iptal edilmişti.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından “liç yığınında yaşanan akma sonucu, liç yığınının gerekli geçirimsizlik koşulları sağlanmayan alanlara taşındığı ve depolandığı; malzemenin depolanması faaliyeti sırasında mevzuat hükümlerine uyulmadığı” gerekçesiyle açtığı davada Erzincan İdare Mahkemesince dava konusu Bakanlık işleminin iptaline karar verilmişti. Şirketin itirazı sonucu dava üst mahkemede görülecek. TMMOB Maden Mühendisleri Odası’da; şirketin hiçbir talebinin dikkate alınmaması gerektiğini ve tüm ruhsatlarının iptal edilerek ülkede herhangi bir faaliyette bulunmasına izin verilmemesi gerektiğini vurgulamıştı.

Son günlerde basında çıkan haberlere göre şirket yetkilileri madeni güvenli bir şekilde açmak için hazır olduklarını iddia ederek “Çöpler'de sülfit tesisi ve yığın liçi metodu olmak üzere iki üretim yöntemi kullanıyorduk. Operasyonlar yeniden başladığında, üretime sadece sülfit tesisi ile devam edilecek, yığın liçi yapılmayacak. Cevherleşme şeklinden ve cevher içindeki tenörden dolayı, yüksek teknolojili ve kapalı bir sistem olan sülfit tesisi ile devam edilecek” demekteler.

Şirketin açıklamasında kapalı bir sistemle üretim yapılacağı söylenmekte sanki hiçbir çevresel sorun yaşanmayacağı imajı verilmektedir. Oysa yapılacak olan tankta özütleme ya da tank liçi yöntemidir. Bu yöntemde; yüksek tenörlü cevherler kırılıp öğütülmekte, öğütülmüş malzeme siyanürlü çözeltiyle yıkanarak altın elde edilmektedir. Tank liçinde altın kazanım oranı yüzde 90’lara kadar çıkabilmektedir.

Tanktan çıkan siyanürlü atık malzeme havuzlarda depolanmaktadır. Atık havuzları en az açık liç yığını kadar tehlike arz etmektedir. Dünyada atık havuzu patlamaları sonucu çok ciddi can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Baraj yenilmeleri (patlamaları) sonrası can kayıpları ve çevre felaketlerine şahit olunmuştur. Her kazadan sonra da bütün önlemlerin alınmış olduğu ifade edilmiştir.

Dünya’daki resmi veriler altın madenlerinin yol açtığı felaketlerin başında siyanür sızıntısının geldiğini göstermektedir. 1971-2015 yılları arasında kayıtlara geçen 16 altın madeni kaynaklı felaketin 7'si siyanürlü suyla bağlantılıdır. Ayrıca söz konusu 16 felaketin 6'sı İliç altın madenini de işleten Kanadalı şirketlerin işlettiği madenlerde yaşanmıştır. 1971 ve 2000’de Romanya; 1984 ve 2000’de Papua Yeni Gine; 1995’de Guyana; 1995, 1998, 2014 ve 2015’de Kanada; 1996’da Filipinler; 1998’de Kırgızistan; 2003’de Honduras; 2004’de Gana; 2005’de Laos; 2009’da ABD; 2015’de Arjantin’de altın madeni kaynaklı felaketler olmuştur.

Üretim sürecinde ve üretim süreci sonrası yaşanmış ve yaşanabilecek baraj yenilmeleri, baraj sızıntıları gibi önlenemeyen olası diğer risklerle, üretim sonrası kalan kimyasallarla kirletilmiş yığınlar ve barajlarda kalan atıklar olası potansiyel tehlikelerdir.

Linklerde yaşanmış kaza sonuçlarını görmek mümkündür:

https://www.youtube.com/watch?v=sKZUZQytads

https://www.youtube.com/watch?v=SRAHIUrA_SI

Hal böyleyken şirketin yaşananlar normalmiş, hiçbir şey olmamış gibi yeniden çalışma taleplerini anlamak çok zor. Muhtemelen borsada kaybettiklerini yeniden kazanmak ya da mahkeme süreçlerini ve karar vericileri etkilemek için basın üzerinden çalışma yürüttükleri anlaşılmaktadır.

Fırat’ın kenarında ve köyün hemen üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran ve ciddi tehlike barındıran atık havuzu dururken şirketin bu talebi ahlaki, vicdani ve bilimsel değildir. Şirket, yaptığı yıkımların bedellerini ödeyerek ülkeyi terk etmelidir.

DAHA FAZLA