Arjantin ve Bolivya’da seçimler: Latin Amerika’da sol yükselişte mi?

Arjantin ve Bolivya’da seçimler: Latin Amerika’da sol yükselişte mi?

Özgür Yılmaz

Latin Amerika’nın iki önemli ülkesi olan Arjantin ve Bolivya’da geçen hafta genel seçimler yapıldı. Arjantin’de önceki seçimde sağ popülist dalganın bir uzantısı olan Macri kaybederken, Bolivya’da solcu Başkan Morales yeniden seçildi. Peki bu iki seçim, son dönem bölgede artan sağın yükselişinin sona erdiğinin, solun ise yükselişe geçtiğinin bir göstergesi olabilir mi?

Öncelikle Arjantin’den başlayalım. Geçen hafta bahsettiğimiz üzere, Latin Amerika’da 2019 yılının başından itibaren, neoliberal ekonomi politikalarına karşı halkların direnişleri başlamıştı. Ülkemizde en çok Şili dikkat çekse de, Ekvador, Honduras, Haiti gibi ülkelerde de büyük başkaldırılar gerçekleşti. Bunun yanı sıra Latin Amerika’da son iki yılda oldukça fazla sayıda seçim yaşandı. Arjantin’de ise, sağcı Devlet Başkanı Mauricio Macri 2015’teki seçimlerde, Brezilya’daki Jair Bolsonaro, Ekvador’daki Lenin Moreno, Şili’deki Sebastián Piñera gibi türevlerinden daha erken iktidara geldi. 27 Ekim Pazar günü yapılan seçimlerde ise, yeniden Peronistler iktidara geldi. 

PERONİZM NEDİR?

Federico Finchelstein “Faşizmden Popülizme” kitabında Peronizmin Latin Amerika’ya özgü ilk popülizm örneği olduğunu dile getirir. Peronizm, adını 1943’de sağcı Ramón Castillo hükümetini deviren askeri cunta içinde çalışma bakanlığı, 1944’te savaş bakanlığı yapan ve daha sonra 1946’da yapılan seçimlerde başkan seçilen Juan Domingo Perón’dan alır. Peron, askeri cuntada çalışma bakanlığı yaptığı dönemde sendikalarla yakın ilişkiler kurmuştur. 1930’larda İtalya’da askeri ataşelik yapan Perón, faşistlerin de yükselişini yakından izlerken, onlara olan sempatisini de saklamamıştır. 

Perón, kapitalizm ve komünizm arasında bir üçüncü yol arayışçısı olduğunu iddia ediyordu. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da Perón’un büyük bir et ihracatçısı olan Arjantin’de iktidara geldiği yıllarda, Avrupa’da savaş sonrası dönemde ciddi bir et ihtiyacı olmasıydı. Bu da Perón’la eş zamanlı olarak, ekonomik refahı da getirdi. Perón böylece, milliyetçi, kalkınmacı, korporatist bir model izlerken, arkasında büyük bir kitle desteği de buldu. Perón’un yaratıcısı olduğu popülist akım, kendisinden sonraki Arjantin tarihini de etkiledi. Ancak peronizm de kendi içerisinde “sağ” ve “sol” olarak ayrıldı. Örneğin Arjantin’de 1989’da başkan seçilen Menem sağcı bir peronistti. 

SEÇİMLERDEN NE ÇIKTI?

Arjantin’de 2001 ekonomik ve siyasi krizinden sonra, 10 gün içerisinde 3 başkan görevinden istifa etmiş, kriz uzunca bir süre durulmamıştı: Ta ki bir peronist olan Néstor Kirchner iktidara gelene kadar. Kirchner, Arjantin’in dış borçlarını ödemeyi reddetmiş, Chavez gibi solcu liderlerle yakın ilişkiler kurmuştu. 2007 yılında yapılan seçimlerde eşi Cristina Fernández de Kirchner’i desteklemişti. Cristina Fernández de Kirchner ise bu görevi 2015 yılına kadar devam ettirmişti. 2015 seçimlerindeki adaylık sürecinde bir sağcı popülist olan Mauricio Macri ise, “fakirliği bitirmek, yozlaşmayı önlemek, enflasyonu düşürmek” gibi söylemleri kullanmıştı. Öyle ki bu yöntem daha sonra Brezilya’da başkan seçilecek olan Bolsonaro’ya da örnek oldu. Ancak Macri, bu hedeflerin hiçbirini gerçekleştiremezken, Arjantin’deki ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Vaatlerinin hiçbirini gerçekleştiremeyen, aksine söz konusu problemleri daha da derinleştiren Macri’nin eli, 4 yıllık görevinin sonuna yaklaşırken, Arjantin pesosunun yüzde 40 değer kaybetmesiyle daha da zayıfladı. Böylece geçen haftaki seçimlerde, Macri’den önceki başkan Kirchner’in başkan yardımcılığını yapacağı bir peronist olan Alberto Fernandez iktidara geldi. Sol peronist Fernandez daha önceki Kirchner hükümetlerinde de görev almıştı. Fernandez görevine aralık ayında başlayacak ancak kriz ve dış borçlarla boğuşan ekonomiyle ilgili yapacağı ilk hamleler, iktidarının seyrini gösterecektir.

BOLİVYA'DA YENİDEN MORALES İKTİDARI

Bolivya’nın solcu Devlet Başkanı Evo Morales ise, 20 Ekim’de yapılan seçimlerden sonra yüzde 46 oy alarak yeniden seçildi. 

Ancak bir diğer aday olan ve Morales’in 2005’teki başkanlık yarışında yendiği sağcı Carlos Mesa, seçim sonuçlarına hile karıştırıldığı gerekçesiyle itiraz etti ve ardından ülkedeki sağcı muhalefet gösteriler düzenlemeye başladı. Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, ülkedeki seçim sonuçlarının şeffaflığına ilişkin kanıtlar sunsa da, Bolivya’da da Venezuela benzeri bir süreç başlatılmasının ihtimal dâhilinde olduğu söylenebilir. Venezuela’da da sağcı muhalefet 2018’de Maduro’nun yüzde 67 oy alarak seçildiği seçim sonucuna itiraz etmiş, daha sonraki süreçte ise ABD’nin açık desteğiyle Juan Guaido kendisini başkan ilan etmişti. 

Latin Amerika’nın geneline bakıldığında Arjantin’de sol peronistlerin iktidara gelmesi, Bolivya’da Morales’in yeniden seçilmesi, birçok ülkede neoliberal politikalara karşı süregiden direnişler, geçen yıl Meksika’da iktidara gelen Obrador hükümeti ile birlikte okunduğunda, 2000’lerin başındakine benzer bir sol popülist dalganın habercisi olarak görülebilir. Bolivya’da 15 yıldır devam eden Morales iktidarının sembolik olarak teşkil ettiği anlamının yanı sıra, Meksika ve Arjantin Latin Amerika’nın en büyük 4 ülkesinden ikisi. Dolayısıyla bu iki ülkenin sola kayması, kıtanın bütününe de bir etkide bulunacaktır.