29. yılında Sivas Katliamı davası ve Alevilerin haklı mücadelesi

29. yılında Sivas Katliamı davası ve Alevilerin haklı mücadelesi

Uzun yıllardır süregelen katliam, asimilasyon ve sindirme politikalarına karşı Alevi öğretisine dayanan çağdaş bir Alevi hareketini güçlü şekilde var etmeliyiz.

TİP Aleviler için Eşit Yurttaşlık Komisyonu Üyesi Av. Aytekin Aktaş

Sivas/Madımak Katliamı’nın firari sanıkları yönünden devam eden davanın 28. duruşması 22 Haziran 2022 günü Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemenin yıllardır, katliamın siyasi ve idari sorumlularının dinlenilmesi, yurt dışındaki firari sanıkların iadesi için yapılan yazışmaların dosyaya sunulması, firari sanıklar için kırmızı bülten çıkarılması gibi talepleri ısrarla kabul etmemesi üzerine yapılan reddi hakim talebi reddedildi. Mağdur avukatları sanıkların gereğince aranmadığını yine ortaya koydular. Duruşma 21 Eylül 2022 tarihine ertelendi.

Peki Sivas/Madımak Katliamı neden yaşandı ve bir daha benzerlerinin yaşanmaması için ne yapmalı?

I-) MADIMAK KATLİAMINA GİDEN SÜREÇ

Alevi öğretisinin teolojik ve felsefi konumu hakkında büyük tartışmalar bulunsa da öğretinin eşitlikçi, özgürlükçü, doğayı önceleyen, rızalık temeline dayalı otonom demokrasiyi öngören ve dolayısıyla her türlü antidemokratik tutumu dışlayan anlayışı tartışmaya mahal vermez. Bu sebeple tarih boyunca tüm baskıcı/gerici/sömürücü odaklar Aleviliği ve paralel anlayıştaki öğretileri hedef almıştır.

Kurtuluş Savaşı’nda ve cumhuriyetin inşasında Aleviler saltanata ve hilafete karşı, etnik farklılığa bakılmaksızın özgür iradeleriyle aktif rol almışlardır. Bunua rağmen Koçgiri ve Dersim gibi etnik ve mezhepsel ayrımcılığın iç içe olduğu katliamlardan sonra ise Aleviler kitlesel olarak sindirilmişler ve etnik fay hatlarından parçalanmak istenmişlerdir.

Cumhuriyetin inşası döneminde gerçekleştirilen katliamlarla devletin Sunni-Türk kimliği oluşturulmaya çalışılmıştır. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası süreçte ise batı bloğu ülkelerinin komünizme karşı kullandığı kontrgerilla faaliyetleriyle paralel şekilde, Sunni muhafazakar tabanlı siyasi partilerin iktidarlarıyla birikte Alevi katliamlarının yoğunlaştığı görülmektedir.

Alevilik öğretisinin kolektif ve eşitlikçi anlayışları gereği Aleviler yoğunluklu olarak sosyalist ve sosyal demokrat hareketlerin içerisinde yer almıştır. Bu sebeple 1952 yılındaki NATO üyeliği sonrasında yoğunlaşan kontrgerilla faaliyetlerine doğrudan hedef olmuşlardır. Kontrgerillanın oluşturulması sürecinde 1948 yılında ABD’de eğitim alan 16 subaydan birisi olan Alparslan Türkeş’in “sivil” siyasete girmesinden sonra yaşanan Maraş, Çorum ve Malatya katliamlarının hepsinde Ülkü Ocakları gibi yapılanmaların ve gerici tarikat/cemaatlerin kullanıldığı bilinmektedir. Sivas Katliamı’nda da durum farklı olmamıştır. Aleviler öğretilerinin mecburi sonucu olarak sosyalist mücadelenin ve seküler yaşamın tarafında yer almanın bedelini yine topluca katledilmekle ödemiştir.

1980 askeri faşist darbesiyle birlikte neoliberal politikaların uygulayıcısı olarak seçilen cihadist İslam örgütleri de yeni kontrgerilla aygıtları olarak genelde toplumsal muhalefetin bütününe, özelde ise Alevilere karşı kullanılmışlardır. Madımak Katliamı’na giden sürecin köşe taşları bu doğrultuda döşenmiştir.

II-) MADIMAK KATLİAMI VE DEVLETİN ROLÜ

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin düzenlediği şenlikler kapsamında pek çok aydın ve sanatçı dönemin valisinin özel davetlisi olarak Sivas’a gitmişlerdir. Aziz Nesin karşıtlığı bahanesiyle başlayan radikal İslamcı eylem, kolluk kuvvetlerinin müdahale etmemesiyle Alevi karşıtı bir saldırıya dönüşmüştür. Tekbirler eşliğinde ölüm naralarıyla binlerce kişinin toplanması devletçe izlenmiştir. Polis kayıtlarına göre farklı şehirlerden gelenlerle birlikte 2 Temmuz 1993 tarihinde 15 bin kadar gerici faşist, davetlilerin konakladığı Madımak Oteli’ni ateşe vererek 33 kişiyi katletmiştir.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel katliamı ağır tahriğe bağlarken, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ise katil güruhun olaydan zarar görmemesini şükranla anmıştır. Dönemin İçişleri Bakanı ve kolluk amirleri de aynı şekilde katliamı engellememeleri hakkında özeleştiri vermek bir yana, katliama sahip çıkar şekilde açıklamalar yapmışlardır.

Bundan önceki Alevi katliamları gibi bu katliam da neoliberal “dış mihraklar”ın maşalığını üstlenen “yerli ve milli” faşist ve cihadist kontrgerilla toplulukları üzerinden gerçekleştirilmiştir.

Yapılan yargıla(ma)malarda katliam sanıklarının avukatlığını üstlenen şahısların adalet bakanlığı dahil pek çok yüksek mertebe ile ödüllendirildiği görülmüştür.

III-) KATLİAM YARGILA(MA)MASINA DAİR    

Katliam mağdurlarının vekillikleri, Çağdaş Hukukçular Derneği, Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) koordinasyonuyla TBB’de oluşturulan hukuk komisyonu avukatlarınca yürütülmüştür.

Sivas/ Madımak Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı işlemez.

Ancak yapılan yargıla(ma)malar toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet, adiyen (yakarak) insan öldürme ve terörle mücadele kanununa aykırılık suç tipleri üstünden yürütülmüş olup, katliamı insanlığa karşı işlenen bir suç niteliğinde olduğu tespit edilmemiş ve  failler hakkında 2012 yılında zamanaşımı kararı verilmiştir. 

Katliamı gerçekleştiren 15 bin kişilik güruhtan yalnızca 170 kişi yakalanabilmiş, her nasıl becerilmişse 25 gün içinde soruşturma süreci tamamlanmış ve davalar açılmıştır. Açılan davalarda 67 sanık hakkında cezaya hükmedilmiştir. Pek çok hükümlü yurt dışına kaçmış/kaçırılmıştır. Trajikomik şekilde kırmızı bültenle aranan bu katillerin evlerinde ecelleriyle öldüğü ortaya çıkmıştır.

Davanın avukatlarından Şenal Sarıhan’ın konuyla ilgili hukukotesi’ne verdiği röportajda bu kısım şu şekilde ifade edilmektedir:

“…2011’de sanıklardan Cafer Erçakmak ve arkadaşları ile ilgili tefrik edilen dava görüldü. Bu davada TCK 146/1 de yargılanan ve yakalanan sanıklar oldu. Ancak bu sanıklar, arandıklarını bilmediklerini, askere gittiklerini, evlenip çocuk sahibi olduklarını, ehliyet aldıklarını yani devletin önünden defalarca geçtiklerini bildirdiler. Kimse onlara arandığını söylememiş, yakalamamış

katliamda payı bulunan kişi sayısı polis kayıtlarına göre 15.000 kişi iken sadece 170 kişinin yakalanabilmiş olması, hiç bir örgütün bu eylemle suçlanmamış olması, ayrıca Sivas’a girip konumlanabilen bu kişilerin girişine engel olunmadığı gibi yangın sonrası bu kişilerin Sivas’tan rahatça çıkabilmiş olması ve daha da önemlisi bu insanlar tahliye olur olmaz haklarında henüz hüküm yokken yurtdışına çıkarılabilmeleri. Bunlar, örgütlü bir eylemin emareleridir. Cafer Erçakmak yurtdışında öldüyse cenazesi ülkeye nasıl girebildi? Evinde öldüyse de dosyaya yüzlerce defa giren “evinde arandı ve bulunamadı” bilgisi nasıl oldu? Bunun gibi yüzlerce soru işareti bulunmakta.”

Yine aynı röportajda(1) katillerin yakalandıkları ülkelerden iadelerinin sağlanmamasındaki devletin ihmalleri ve ihlalleri ile yabancı devletlerin de insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmayacağı ilkesini tanımama ısrarları detaylıca anlatılmaktadır. Halen yabancı devletlerce iade edilmeyen sanıklar olduğu görülmektedir.

Devam eden yargılamalar bu firari sanıklar hakkındadır. Aradan geçen 29 yılda bu sanıkların bulunamamış olmaları pek çok soru doğurmaktadır.

IV-) NE YAPMALI ?

Sivas/Madımak Katliamı ve katliam hakkında yürütülen yargıla(ma)ma faaliyeti hem toplumsal muhalefet güçlerine hem de Alevi toplumuna örgütlenme ve birlikte mücadele etme zorunluluğunu açık şekilde göstermiş oldu. Gerçekten bu büyük acıdan sonra Alevi toplumu bir örgütlenme sürecine girdi. Günümüz Alevi eşit yurttaşlık mücadelesinin bu günlerden doğduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Hemen her gün Alevilere yönelik şiddet, ayrımcılık ve nefret suçu haberleri gelmeye devam etmektedir. Bu saldırılar hala siyasi iktidarca ve bürokratlarca desteklenmekte/görmezden gelinmektedir.

Sivas katliamı yargıla(ma)masında verilen zaman aşımı kararını müjde olarak halka duyuran zatların devlet ve hükümet başkanı olduğu ülkemizde bu zihniyete karşı eşit yurttaşlığın gerçekten tesisi için yapılacak çok şey vardır.

Ayrımcılığın her türlüsüne karşı verilen mücadelede bir olmalı, iri olmalı, diri olmalıyız !

Uzun yıllardır süregelen katliam, asimilasyon ve sindirme politikalarına karşı Alevi öğretisine dayanan çağdaş bir Alevi hareketini güçlü şekilde var etmeliyiz. Bunun için ilerici Alevi örgütlerinde örgütlenmeli ve üye olduğumuz siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinde Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesine katkı koymalıyız.


(1) https://hukukotesi.com/av-senal-sarihan-ile-roportaj-sivas-katliami-davasi/

DAHA FAZLA