Kadınlar vicdanı temsil eder. Onun için insanca bir hayattan uzaklaştıkça içinde “elinin hamuru” geçen deyişler fazlalaşır. Sekizde bir! Antisosyal davranışları ölçülebilir bir eşiği aşan, toplumsal suç kıvamına gelen kişi sayısındaki kadın erkek oranı böyle ölçülmüş. Kadın beyniyle toplumsallık arasındaki bağlantılar çok daha ileri boyutta. Baskıcı ve sömürücü otoriteye boyun eğme, haksızlıklardan fayda sağlama, sistemli yalan söyleme… Kapitalist toplumda kadınlar bunları ancak erkeklerin sekizde biri oranında yapıyor.
Ve geliyorlar! Çalışma hayatına artık eşit oranda katılıyorlar. 2014 ve 2015 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı anketlere göre işgücüne yeni katılan kadınların oranı, işgücüne yeni katılan erkeklerin oranını yakaladı. Çalışan erkek nüfusu bir milyon 110 bin artarken çalışan kadın nüfusu bir milyon 107 bin arttı
Toplumsal hayatın gericileştirilmesi çabasıyla birlikte düşünüldüğünde istenmeyen bir sonuçmuş gibi görünüyor. Ama düpedüz kentleşmenin, yoksullaşmanın, hanehalkı borçlanmasının, hizmet sektörü genişlemesinin doğal ve hızlanan bir sonucu.
KADIN İŞSİZLİĞİ: YÜZDE 21
15-64 yaş arasındaki ekonomik olarak aktif olma potansiyeline sahip nüfusumuz 51 milyon 847 bin. 26 milyon erkek. Yüzde 77’si çalışıyor. Kalanı kadın: Yüzde 30,5’i çalışıyor. Kadınların üçte birinden azı ekonomik olarak “ben varım” diyor. Kentlerde kadınların yüzde 17’si işsizim diyor. Yani iş arıyorum diyor. Kendimi işsiz saymıyorum ama uygun bir iş çıkarsa çalışırım diyenler eklenirse yüzde 21’e yaklaşan bir kadın işsizliği var. Yani özetle üç kadından biri çalışma hayatına hazır, çalışma hayatına hazır olan kadınların beşte biri çalışamıyor. Bu rakamlara kayıt dışı istihdam da dahil.
Bu kadın-erkek orantısızlığı toplumsal hayatımıza damgasını vuruyor. Nüfusun sekizde birine ulaşan engellileri gündelik hayatımızda dışarıda pek seyrek gördüğümüz gibi, kadınları da yarımız değil, azımız gibi görmeye alıştıran bir gerçek.
Kadın dediğin üç çocuk doğurur, kocasının dizinin dibinde oturur, gece sokağa çıkmaz, yüksek sesle konuşmaz, kahkaha atmaz… Gericilere bu cesareti veren en büyük faktör kadınların olduklarından az zannedilmesi.
NE DEĞİŞTİ?
Oysa istatistikleri sadece 2015 sonundaki kesite bakmak için değil “2014 ve 2015 yıllarında ne değişti?”ye bakmak için kullanırsak önemli gerçeklere ulaşıyoruz. Gericilere, Türkiye’nin geleneksel erkek egemen küçük mülkiyetçi gericiliğine geçmiş olsun diyoruz.
Son iki yılda işgücüne katılan emekçilerin yarısı kadın. Ve bu, Türkiye gericiliğinin Türkiye kapitalizmiyle arasının en iyi olduğu dönemde gerçekleşiyor. Son iki yılda tam bir milyon yüz yedi bin kadın çalışmaya başlamış. Hizmetler sektöründe çalışan kadın sayısı tam yüzde 23,2 artmış. Dile kolay, Türkiye’nin emekçilerinin tam yarısını barındıran hizmet sektöründe sadece iki yıl içinde çalışan kadın sayısı dörtte bire yakın artmış. Toplam çalışanlar içinde kadınların oranı sadece 24 ay içinde yüzde 28,5’tan yüzde 30,5’a yükselmiş durumda.
Bunun toplumsal açıdan, emekçi hareketleri açısından, egemen ideolojinin yeniden üretimi açısından, ve tabii sol açısından derin anlamları olması gerekmekte. Bu tersine çevrilebilir bir süreç değil ve önümüzdeki 4-5 yıl boyunca kadınların çalışma hayatına katılımının bu şekilde sürmesi beklenmekte. Ücretsiz ev emekçilerinin sayısının yine son iki yıl içinde yüzde 4 kadar azaldığını görüyoruz.
Tarımda da durum farklı değil. Küçük toprak sahipliğinden kapitalist tarıma doğru gelişimde hızlanma, tarımın finansallaşması, kadınları çalışma hayatına var gücüyle ittiriyor: Tarımda ücretli çalışan kadın nüfus son iki yılda tam yüzde 43 artmış.
Kapitalizmin yasaları çalıştıkça giderek hızlanan bir şekilde çalışma hayatının dönüştüğünü, direnç ve dayanışma geldiğini göreceğiz.