Geniş bir sinemasever kitlesinin heyecanla beklediği yeni ‘Yıldız Savaşları’ filmi Star Wars: Güç Uyanıyor (Star Wars: The Force Awakens) Perşembe günü dünyanın pek çok yöresiyle eş zamanlı olarak ülkemizde de vizyona girdi. Yıldız Savaşları’nın fanatik hayranları içinde yalnızca çocukluğunda, gençliğinde serinin ilk filmlerini izleyip etkilenmiş ve o deneyimi nostaljiyle anımsayan kuşaklardan değil, seri başladığında daha dünyaya gelmemiş kuşaklardan da sinemaseverlerin oluşu ilk bakışta oldukça şaşırtıcı; hatta bırakın serinin başlancında, serinin bundan bir önceki filmi çıktığında dahi doğmamış veya yeni doğmuş çocukların, ellerinde Star Wars oyuncakları!, annelerine ne zaman bu filme gideceklerini ısrarla sorduklarına dahi tanık oldum... Görünürdeki bu tuhaflığın bir sebebi doğal olarak eski filmlerin dvd, televizyon, internet vb mecralar üzerinden geriye dönük olarak keşfedilip sevilmesi olabileceği gibi, varolan hayran kitlesine dahil olma, ait olma isteğinin de rol oynadığını düşünmek için çok sebep var. Star Wars hayranlığını besleyen olgu, filmlerin kendisinin yanısıra filmlerle bağlantılı oyuncaklar ve benzeri diğer ürünler.
Serinin ilk filmi, Yıldız Savaşları (Star Wars, 1977); Amerikan sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yıldız sisteminin damgasını vurduğu Hollywood’un ‘Altın Çağı’’nın lokomotifi büyük yapımevlerinin krize girip geri çekildiği ve pahalı yapımların gündemde olmadığı 1960’lardaki ara devrenin bitimi önce Jaws (1975); ardından da özellikle Yıldız Savaşları ile gerçekleşmişti. Jaws zaten çok-satan bir romanın uyarlaması olduğundan gişede başarı elde etmesi sürpriz olmamış ama Yıldız Savaşları’nın elde ettiği beklenmedik başarı Hollywood yapımevlerini tekrardan pahalı yapımlara yatırım yapmaya öncelik vermeye yönlendirmişti. Yıldız Savaşları’nın esasen masrafını karşılayıp makul bir kazanç sağlayacağı umuluyordu ama kimse tüm zamanların gişede en çok gelir getiren filmlerinden biri olacağını beklemiyordu, öyle ki ilk hafta ABD’de yalnızca 40 sinemada gösterime çıkabilmiş ama kısa zamanda bu sayı 1000 sinemaya ulaşmıştı. Yıldız Savaşları, enflasyona uyarlanmış rakamlarla bugün dahi (Rüzgar Gibi Geçti’den sonra) hala tüm zamanların gişede en başarılı ikinci filmi ünvanını korumakta.
Açılış jeneriğinde konusunun “çok uzun zaman önce, çok uzak bir galakside” geçtiği ifade edilen Yıldız Savaşları, Luke Skywalker adında kendi halinde bir gencin galakside hakimiyet kurmuş kötücül “İmparatorluğa” karşı mücadele veren “asilere” katılıp bu mücadelede kilit bir rol üstlenmesinin öyküsünü anlatıyordu. Michael Ryan ve Douglas Kellner, çağdaş Hollywood filmlerini siyasi yönden analiz ettikleri Politik Kamera (Camera Politica, 1988) adlı temel eserlerinde Yıldız Savaşları’nı Yeni Sağ’ın yükselişe geçmek için agresif bir ideolojik taarruz yürüttüğü yıllarda bu akımın felsefi altyapısıyla uyumlu bir ürün olarak değerlendirirler ve bu yaklaşımlarını filmin devlete karşı bireyi, kentsel modern değerlere karşı tarım toplumuna ait değerleri, vb yücelten bir anlatıya sahip olduğunu ortaya koymaya yönelik –açıkçası ancak kısmen ikna edici- analizlerine dayandırırlar. Öte yandan filmin seyircileri arasında yaptıkları araştırmanın sonuçlarının filmin izleyiciler tarafından algılanışının çok farklılıklar gösterdiğini de kaydederler; örneğin izleyicilerin yüzde 53’ü İmparatorluğu yalın biçimde “kötülüğün” cisimleşmesi, yüzde 24’ü sağcı diktatörlüklerin, yüzde 12’si “komünizmin” sembolu olarak gördüklerini beyan etmişler. Bu verilerin de ışığında, Yıldız Savaşları’nın farklı algılamalara olanak verebilecek derecede bazı açılardan “nötr” bir serüven filmi olduğunu kabul ama 1970’lerin son çeyreğinin tarihsel bağlamı içinde muhafazakar değirmene su taşımasının daha öne çıkan yönü olduğunda ısrar ederler.
Yıldız Savaşları’nın gişedeki başarısının ardından üçer yıl arayla iki devam filmi çekilir ve bunların ilkinde İmparator’un baş yardımcısı Darth Vader’in aslında Luke’un babası olduğu ifşa edilerek devam filmlerinin ana eksenini yarı-Freudyen bir baba-oğul mücadelesi oluşturur. Yıllar sonra, 1999-2005 arasında çekilen diğer üç Yıldız Savaşları filminde ise öykünün başlangıcı, daha doğrusu evveliyatı perdeye getirilerek galakside demokratik cumhuriyetin çöküşü ve İmparatorluğun ortaya çıkışı ile bu süreçte Luke’un babasının kötüler yanında saf tutmasının öyküsü uzun uzadıya anlatılır.
Star Wars: Güç Uyanıyor’da ise ilk üçlemedeki öykünün “yaklaşık 30 yıl sonrası” perdeye getiriliyor; yani ikinci üçleme, ilk üçlemenin evveliyatını anlatmışken Star Wars: Güç Uyanıyor ile başladığı ilan edilen üçüncü üçleme ise ilk üçlemenin sonrasını anlatmaya yöneliyor! Ancak işin ilginci, Star Wars: Güç Uyanıyor yeni bir devam filmi olduğu kadar ilk filmin, Yıldız Savaşları’nın adeta bir yeniden çevrimi de gibi. İlk üçlemedeki pek çok karakter 30 yıl yaşlanmış olarak perdeye geri dönüyorlar ama öykü adeta kaldığı yerden devam etmek yerine yeniden baştan başlıyor: İmparatorluğun küllerinden yeni bir dikta doğmuş ve yine buna karşı mücadele eden bir “Direniş” var; bu arada ilk üçlemede “asiler” (rebels) nitelemesi kullanılırken bu kez “Direniş” (the Resistance) nitelemesinin kullanılması Türkiyeli seyirciler için ayrıca gayri-ihtiyari olarak manidar çağrışımlar yapıyor! Bu yazıda ayrıntıya girmeye gerek yok ama Yıldız Savaşları’ndaki pek çok anlatı unsurunun benzerleri Star Wars: Güç Uyanıyor’da mevcut; Yıldız Savaşları’nın senaryosunu ayrıntılarıyla anımsayanlar benzerlikleri hemen farkedeceklerdir.
Star Wars: Güç Uyanıyor yalnızca öyküsüyle değil görsel yapısıyla da ilk filmi nostaljiyle anımsayanlara hitap etmek için yapılmış olduğunu belli ediyor. İkinci üçleme, adeta ilk üçlemede dijital teknolojinin henüz gelişmemiş olmasının acısını çıkartmaya çalışırcasına dijital özel efektlere ‘sonradan görmeler’ gibi çok fazlaca abanıp bazı sahnelerde neredeyse video oyunu estetiğine yaklaşırken, Star Wars: Güç Uyanıyor’da dijital ve maddi özel efektler arasında çok iyi bir denge tutturulmuş. Yıldız Savaşları ile Star Wars: Güç Uyanıyor arasında göze çarpan farklar ise kadınların bu kez daha güçlü karakterler olarak temsil edilmeleri ve kahramanlar arasına artık siyahi bir karakterin de dahil edilmesi. İlk filmden bu yana geçen 28 yılda köprülerin altından bu iki bahiste sular akmış, onun dışında galaksi semalarında yeni bir şeyler var mı görmek için yeni üçlemenin diğer iki filmini beklemek gerek.