Yerli sinemada son on yılın en düşük ilk altı ay seyirci sayısı

2019’un ilk altı ayı tamamlanırken sinema seyirci sayılarında yıl boyunca yaşanmakta olan azalma iyice belirgin hale geldi: 27 Haziran itibariyle bu yılın ilk altı ayındaki biletli seyirci sayısı 26.6 milyonda kalmış durumda, oysa geçen yılın aynı zaman diliminde bu sayı 36.4 milyondu. 26.6 milyon, 2012’den bu yana en düşük düzeye denk geliyor. Ancak rakamlara yakından baktığımızda bu gerilemenin aslında yerli filmlerin izleyici sayısındaki çok daha büyük ölçekteki azalmadan kaynaklandığı görülüyor. Yerli filmlerin ilk altı aylık izleyici sayısı, geçen yıldan bu yana neredeyse yarı yarıya azalıp 23.6 milyondan 13 milyona gerilemiş ki bu, aynı dilim için son on yılın en düşük rakamı!; öte yandan, işin püf noktası şu ki, yabancı film izleyici sayısı ise aynı dilimde esas itibariyle düzeyini korumuş, hatta azalmak bir yana 12.8 milyondan 13.6 milyona çıkarak bir miktar artmış bile (bu arada böylece Türkiye’nin, yerli film izleyici sayısının yabancı film izleyici sayısından fazla olduğu dünyadaki yalnızca birkaç ülke arasında yer alma konumu da en azından bu altı ay için ortadan kalkmış durumda). Yabancı film izleyici sayısında bir azalma olmadığına göre, sinemaseverlerin sinemaya gitme alışkanlığında genel bir aşınma söz konusu değil; sorun, yerli sinemaya özgü.

Bu durumun olası nedenleri olarak ilk elde akla yeni sinema yasası öncesinde majör yapımcılarla sektörün salon sahipliği / işletme ve dağıtım ayaklarında belirleyici konumdaki Mars grup arasında yaşanan kutuplaşmayla ilintili faktörler geliyor. Anımsanacağı üzere majör yapımcılar, bilet satışlarına eşlik eden patlamış mısır, vb. promosyonlardan pay talep ediyorlardı. Promosyonlar üzerinde büyük bir kavga kopmasının arka planında devalüasyon sebebiyle artan maliyetleri karşılamak için işletmecilerin bilet fiyatlarına zam yapmak yerine maliyet artışlarını promosyonlardan gelen ek gelirle karşılama stratejisi yatıyordu; yapımcılar ise kendilerinin pay aldığı bilet fiyatlarına zam yapılmazken promosyonlardan kendilerine pay verilmemesine isyan ediyordu. Neticede Ocak ayında bir gece sabaha karşı çıkarılan (ve ne sansür, ne de sinema emekçilerinin çalışma koşulları konularında bir iyileştirme getirmeyen) yeni sinema yasasında salon sahipleri / işletmeciler aleyhine yeni düzenlemeler getirildi ama yasanın ilgili hükümlerinin uygulanması Temmuz ayına ertelendi. Yasanın ilgili hükümlerinin Temmuz’da yürürlüğe girecek olması üzerine de promosyonlar konusunda paylaşım savaşı yürütmüş olan üç majör sinemacıdan ikisi, Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar, kendi filmlerinin vizyon tarihini yılın ikinci yarısına ertelediler.

Yılmaz Erdoğan’ın Organize İşler Sazan Sarmalı adlı filmini hemen Şubat ayında vizyona sokan BKM’nin ise ilk haftalarda bilet alarak filmi sinemada izleyen seyircileri meğerse, o günlerde sosyal medyada sıkça yapılan kinayeli bir ifadeyi tekrarlayacak olursak, “sazan sarmalına” almış olduğu çok geçmeden ortaya çıkacaktı: Organize İşler Sazan Sarmalı, vizyondaki üçüncü haftasına girerken bir anda popüler çevrimiçi film ve dizi izleme platformu Netflix’te de izlenmeye açıldı!

Sinema sektörünün yapımcı meslek örgütlerinden büyük tepki gören bu uygulamanın, yani bir filmi henüz vizyondayken, hatta vizyonda henüz doygunluğa bile varmadan çevrimiçi platformlarda izlemeye açmanın sinema üzerindeki negatif etkisini ve yerli film izleyici sayısındaki azalmadaki payını tam olarak ölçmek zor. Bu uygulamanın yerleşik hale gelmesi durumunda sinema sektörüne çok büyük bir darbe vuracağı, etkisinin zamanında televizyon ve sonra videonun sinemayı zorladığı dönemlerdekinden daha büyük olacağı kuşkusuz. Diğer yapımcıların böylesi uygulamalara tenezzül etmeyeceklerini ve BKM’nin ise Organize İşler Sazan Sarmalı’nı vizyondayken Netflix’e satmalarının yalnızca bu spesifik ara döneme özgü istisnai bir uygulama olduğunu beyan etmeleri ışığında Organize İşler Sazan Sarmalı’nın vizyondayken çevrimiçi izlenmeye açılmasının bu altı aylık dönemdeki azalmadaki olası payına ilişkin daha çok varsayım nitelikli tespitler yapılabilir. Bu vakanın bizzat Organize İşler Sazan Sarmalı’nın izleyici sayısına ne kadar etki etmiş olabileceğine ilişkin şu veriler var elimizde: Organize İşler Sazan Sarmalı’nın artık çevrimiçi de izlenebilir olduğu üçüncü haftasında, önceki haftaya göre biletli seyirci sayısı azalma oranı yüzde 54; geçen yıl yine yaygın gösterime girmiş yerli filmlerin ikinci haftadan üçüncü haftaya rutin seyirci azalma oranı ortalaması ise yüzde 30-35 dolaylarında. Yani Organize İşler Sazan Sarmalı’nın çevrimiçi izlenmeye açıldıktan sonraki seyirci sayısındaki azalma oranı, yaygın gösterime giren yerli filmlerin vizyonda haftalar ilerledikçe rutin olarak yaşadıkları seyirci azalma oranı ortalamasından fazla. Ancak tabii ki bu farkın tamamının Netflix faktörüne bağlı olduğunu söyleyebilmek zorlama olur, bunda (basın ön gösterimi yapılmadığı için bizzat izlemediğim ama gözlemleyebildiğim kadarıyla sosyal medyadaki geri dönüşlerinin pek parlak olmadığı) söz konusu filmin izleyiciler tarafından beğenilmemiş olması gibi daha basit bir neden de pay sahibi olabilir doğal olarak.

Öte yandan tüm bu varsayımlara ilave bir varsayım ise, ki bu varsayımın sektör kulislerinde dile getirildiğine vakıfım, her ne kadar sektör temsilcileri Organize İşler Sazan Sarmalı-Netflix vakasının benzerlerinin tekrarlanmayacağını taahhüt etmiş olsalar da bu beyanların kamuoyundaki dolaşımının vakanın kendisinden daha az etkin olup bazı yerli film seyircilerini ‘nasıl olsa bunlar da Netflix’e düşer’ diye diğer yerli filmlerden caydırmış olabileceği şeklinde.

Neticede bu yılın ilk altı ayındaki dramatik azalmanın sinema yasasının uygulamaya geçmesi öncesindeki bu ara döneme ne kadar özgü olduğunu, konjonktürel -ve gelip geçici- olup olmadığını görmek için, diğer majör yapımcıların filmlerinin yılın ikinci yarısında vizyona girmesiyle mevcut gerilemenin yıl sonuna dek telafi edilip edilmeyeceğini veya ne ölçüde telafi edileceğini görmeyi beklemek durumundayız. Bu projeksiyonları daha da karmaşıklaştıran bir diğer bilinmeyen faktör ise sinema yasasının promosyonlara ve reklam sürelerine dair hükümlerinin yürürlüğe girmesiyle birlikte bu kez sektörün bu uygulamalar sonucu gelir kaybı yaşayacak işletme ayağının bilet fiyatlarına zam yapma olasılığı ve bu olası zammın sinemaya gitme alışkanlığını ne ölçüde etkileyebileceği.

Ancak bu nicel gerileme Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar’ın filmlerinin yılın ikinci yarısında vizyona girmesiyle telafi olsa ve dolayısıyla geçici olduğu ortaya çıksa bile bu durum aslında yerli sinemanın esas yapısal bir başka sorunlu yönünü dolaylı olarak açığa vurmuş, daha doğrusu teyit etmiş olacak ki bu uzun yazıdaki muradım biraz da sonunda buna işaret etmek: Bu köşedeki ve diğer mecralardaki mutat yıl sonu değerlendirmelerimde her sefer vurguladığım üzere yerli sinemanın parlatılan ticari başarısı aslında bir avuç majör filmin toplam içindeki aşırı dengesiz ağırlığına tam bağımlı durumda... 

Nicel verilerin derlenmesinde boxofficeturkiye.com’dan yararlanılmıştır