İnsanı yavaş yavaş delirttiğini düşündüğüm şeylere bir ekleme daha yapalım bu hafta: "Umut" Ortada bir belirsizlik varsa, bekliyorsanız ve griye dönmüşse gökyüzü yorulursunuz, zira belirsizlik en kötü ihtimalden bile daha fazla acı verir. İşte bu acının içinde kıvrandığınız anda Pandora'nın kutusundan son anda fırlayan "umut" devreye girer. Derken gri de olsa tepenizde bir gökyüzü olduğunu anımsarsınız. Bulut geçecektir elbet güneşin önünden, diye sayıklarsınız.
Senaryo okumak zordur, roman okumaya benzemez. Yılmaz Güney'in "Umut" filminin senaryosunu okuduktan sonra filmi tekrar izlemem gerekti, çünkü hayatın acımasızlığını, yoksulluğun istismarını bir tokat gibi suratımıza vuran bu film Yılmaz Güney'in ikinci dönem sinemasının ilk ürünü olarak görülebilir. Cabbar ve ailesi üzerinden Türkiye'nin sosyo-ekonomik durumunu realist bir biçimde anlatan Güney, "Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar. “Umut”, düzen bozukluğunun bir simgesidir.” dese de, Cabbar'ın aklını yitirmesine izin vermek yerine umudunu kaybetmemesini sağlamak üzere kalemini oynatmıştır. Üstelik yetkili makamlarca uygunsuz bulunan filmini kendi umutları vesilesiyle gizlice Cannes Film Şenliği'ne göndermiştir.
Sophie Mackintosh'un "Mavi Bilet" adlı romanı; özgür irade, toplumsal beklentiler ve tek başına anneliğe adım atmanın yol açtığı endişeler gibi hayati konuları işler, her türden arzuyu ve şehveti duru bir şekilde betimleyerek eril tahakküme çarpıcı ve bir nebze de uzlaşmacı bir yorum getirir. Kadınların hayatlarını nasıl sürdüreceklerinin kurayla belirlendiği bir düzeni anlatan bu distopya; başkalarının kurguladığı hayatın yaşanamayacağını, bireyin düzenin istediğini değil de kendi kalbinden geçeni yapmasının ve içindeki umudu yeşertmek için mücadele etmesinin gerekliliğini vurguluyor. Doktoru "Mutsuzluk döngüseldir. Kalbinin kayıtsızlaşmasına izin verme. Ona karşı asla bağışıklık kazanamayacaksın. Kimse yapamaz bunu." dese de, Calla mutsuzluğunu uzun zaman önce döktüğü deriye benzetiyor.
"Başa Gelen"de Bodo Kirchhoff hayal kırıklarıyla boğuşan, kaybeden iki insanı - Leonie ile Reither'i - birbirine bağlıyor. Artık ikisi de genç değildir. Birinin basacak kitabı kalmamıştır, diğerinin tasarladığı şapkaları satacak müşterisi. Biri doğmuş, diğeri doğmamış evladını yitirmiştir. Fakat gidecek yolları vardır, ikisinin de görmediği yerler, yarım kalan duyguları, heyecanları, tutkuları... Hep güldürmeyen, güldürdüğünde bile ansızın bitiverme şüphesini hissettiren hayat gibi sahici bir roman "Başa Gelen." Sonbaharı içimizde, en derinimizde yaşasak da umudun varlığını kanıtlayan bir roman. Hem Leonie'nin de dediği gibi "... kötü anıların da anlamı vardır; içinde bulunduğunuz anda iyiyi görüşünüzü keskinleştirir."
Yazar ve aktivist Rebecca Solnit'in "Karanlıkta Umut" adlı kitabı ise dünyanın dört bir yanındaki başkaldırı hareketlerine odaklanıp umuttan yola çıkarak harekete, hareketten dönüşüme uzanıyor. 2000’lerin önem taşıyan toplumsal olaylarını irdeleyen Solnit, şirketlerin, devletlerin ya da toplumsal sistemlerin ağırlığı altında ezildiğini hissedenlere bir yol haritası sunuyor. Direnişin ve devrimin, dönüşümün ve değişimin, büyük toplumsal olayların merkezindeki bireylerin ve onları harekete geçiren gücün hikâyesini anlatarak, kavramların içinin boşaldığı, erdemlerin yok sayıldığı çağımızda karamsar olmak için çok sebep olsa da bütün duvarların yıkılabilir olduğunu söylüyor, zira umutlu olmak gerçekleri inkâr etmek anlamına gelmiyor. Evet, "Umutlu olmak risklidir çünkü umutlanmak, nihayetinde güvenin bir biçimidir, bilinmeyene ve olanaklı olana, hatta süreksizliğe güvenmektir. Umutlu olmak hayal kırıklığını, ihanete uğrama riskini göze alan farklı bir karakter edinmek demektir... Yine de gün ışığında geçmişe tutunabilir ve onu gelecek adını verdiğimiz geceye varırken taşıyacağımız bir meşaleye dönüştürebiliriz."
İnsanı yavaş yavaş delirttiğini düşünürüm ben bazen. Umut... Atın önünde sallanan havuç veya sırtında şaklayan kırbaç mıdır, diye söylenir dururum. Dozunda aldığımız takdirde antidepresan işlevi mi görür ya da fakir ekmeğinden mütevellit midir sadece? Yok, hayır... Her şeye rağmen "Bütün iyi kitapların sonunda / Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda / Meltemi senden esen, soluğu sende olan / Yeni bir başlangıç vardır."* Belki de sırf bu yüzden dünyada basımıza gelip gelebilecek olan en güzel şeydir umut.
* Umuş / Edip Cansever
- Umut, Yılmaz Güney, İthaki Yayınları, 2017.
- Mavi Bilet, Sophie Mackintosh, Çev: Begüm Kovulmaz, Can Yayınları, 2020.
- Başa Gelen, Bodo Kirchhohh, Çev: Anıl Alacaoğlu, Can Yayınları, 2020.
- Karanlıktaki Umut, Rebecca Solnit, Çev: Şeyda Öztürk, Siren Yayınları, 2019.