Yaklaşırken…

Bayram mı dediniz? Hem de kurban…

Bayram sabahında herkesin telaşı kendine göre. Bu yazıyı okuma, bayram telaşı arasına girer mi bilemem. Bakanı olursa söz şöyle olsun:

Bu sefer kurban olan memleketin insanları…

Türkiye’nin Kürtleri, Türkiye ile savaşıyor; ya da tersi…

Kutlanacak bir bayram kaldıysa, şimdi bu savaş neyin nesi, yoksa bayram hediyesi mi olsun?

Baştan peşin söylemeliyim, savaşa hayır ve mutlaka silahlar susmalı diyorum…

Ha barış işi mi? Yolu uzundur. Çok su kaldırır. Ancak ve elbet, bir gün herkesin birbirini kucakladığı bir barış olmalıdır.

***

İşsizlik, pahallılık, yoksulluk diz boyu… İnsanlar ölüyor ve bu Holivut işi senaryonun yansıttığı korkunç kâbustan uyanmak için sanki elde tek seçenekmiş gibi duran seçimle yatıyor, seçimle kalkıyoruz…

Seçimin yerli yönetmeni RTE. İnce ayrıntılarını adeta her gün yeni baştan gözden geçirerek, daralan hinterlandında kendine yeni manevra alanları açıyor…

***

Gündemin yakıcılığında bizleri şiddetle meşgul eden ise şudur: Ne olacak bu RTE-AKP’nin halleri ile Kürtlerle ya da Kürtlersiz ne yapılacağıdır…

RTE-AKP ile Kürtlerin, kendileri için en uygunu kollamakta eline su dökecek de olmadığı için, karşı cenahta bulunanlar, şimdilik akıllarına estiği ya da meşreplerine uygun geldiği gibi takılıyorlar…

***

Meseleyi ikiye ayıralım. İlki RTE’nin pozisyonuna ait olsun; diğeri de Kürtlerle ne yapılacağına dair olsun.

RTE’nin şimdiki pozisyonu nedir?

RTE ve AKP’si, tarihsel olarak bir dış merkezli proje olarak memleket gündemine taşındı. Bu partinin kuruluş günlerini hatırlayın; kuruluş beyannamesini verdiklerinden tam altı ay sonra tek başına iktidarla memleketin tepesine oturtuldular. Anayasa referandumu dâhil üç seçim tek başına iktidarı götürdüler. Bütün bu dönemlerde kapitalist-emperyalist merkezlerin bölgesel çıkar ve ihtiyaçlarına göre tavır alırken de, ülkeyi ve emperyalizme pürüzlü gelen taraflarıyla da, cumhuriyeti ve laikliği dönüştürme projesi olarak işlev gördüler. Halen bu pozisyonlarında büyük bir değişiklik olmamakla beraber, bu gün devrilirse emperyalizm açısından büyük sorunlar oluşturabilecek bir Türkiye’yi getirdikleri nokta itibariyle, şimdilerde kendi son kullanma tarihlerinin de sonuna gelmiş görünüyorlar…

***

Bunun en önemli işaretini gerek Amerikan ve İngiliz ve gerekse diğer Avrupa basınından okumak mümkün. Bu ülkelerin resmi çevreleri, daha ihtiyatlı bir sesle Türkiye kamyonunun devrilmemesi için uyarı çağrıları yaparken, basında çıkan haberler RTE’nin inkıtaları oynadığını belirtiyor.

***

Kuşkusuz sonun başlangıcı 2013 Haziranıyla başladı. İlerideki tarih yazımları, bu dönemleri anarken, herhalde RTE ve AKP’nin Haziranla beraber düşüşe geçtiklerine ve sona gittiklerine şerh düşecektir.

2013 Haziranı, bir yanda hükümet yandaşı olan ve nispeten hareketsiz bir kitle ve bir yanda da onun önünde, onun kadar büyük, dirençli, hareketli, eylemci, hedefe yürüyen bir halk kitlesiyle kendini tarif etti. Bunun içinde sosyalist soldan, Kemalist’ten, sağa, her renkten, etnik kimlikten, inançtan insan vardı. Ortak özellikleri ise halk ve emekçi sınıflarını yansıtmalarıydı. Türkiye’nin Diyarbakır’a kadar olan illeri batıdan, doğuya; kuzeyden, güneye sarsıldı; yarıldı. Kimi Kürt illerinin çevresindeki görece muhafazakâr iller bile sürece katıldı. Direnişin sürdüğü bölgelerde Kürtler bağımsız kimlikleriyle beraber mücadelenin içinde oldu. Ne ki RTE-AKP’ye en büyük destek Kürt siyaseti içinden, sözcülerinden ve bütün aparatçıklarıyla beraber kadrolarından geldi. Onlar bunu RTE’ye darbe saydılar. Direniş büyük alt-üst oluşun kıyısına vardı ve Kürt siyasetinin tavrını, açılım görüşmeleriyle kendisine yedekleyen RTE-AKP, bu büyük vartayı kol-kanat kırık ve fakat ayakta atlattı…

***

Kürt siyasetinin tavrı tarihsel olarak bir köşeye yazılırken, RTE kendi köşesine başka bir şerh düştü. Direnişin içinde kendinde varlık bulan Kürtlerin azımsanmayacak sayısının, bir gün kendisine kontra el olarak dönebileceği hesabını yapmaya başladı… Barış ve açılım görüşmelerinin sonraki süreçte RTE tarafından durdurulmasında bunun payı olabilir…

7 Haziran seçimlerine, kendi sıkışmışlığı ile Kürtlerin arada kalmışlıklarını yeniden harmanlayarak giren RTE, biraz tehdit ve biraz baskıyla Kürt konsolidasyonunu yedeğine alma çabalarının bu kez kâr sağlamadığını seçim sonucunda acı acı gördü. Ne ki Fidan’ın PKK’sı ile seçim öncesi ve sonrası ortaklaşa oynamaya çalıştıkları senaryo bu kez bir defa ters tepmişti…

7 Haziran’a gelen süreçte, Haziran Direnişi, RTE-AKP tahakkümünü devirmenin yegâne çıkış yolunu, HDP, CHP ve MHP’ye oy ve sandık tahkimatında gördü. CHP-MHP kendilerine bekledikleri oy deposuna sandıkta büyük ölçüde kavuşurken, HDP’nin barajı aşmasında, sonuçta Kürt siyaseti ve tutumlarıyla alâkalı olmayan seçmenlerin önemli desteği oldu. Bunlara Beyaz Türk oyları diyenleri de çıktı…

RTE-AKP seçimden ilk parti olarak ve onlar için kâbus gibi olan bir sonuçla, yani mutlak iktidarını kaybederek çıktı…

RTE’nin başkanlık hayalleri de böylece ve bir an suya düştü…

***

Kaba çizgilerle anlatılan bu hikâyenin içinde, kuşkusuz ince ayrıntılar bulunmaktadır. Ne ki RTE batağa saplanmış olmanın çırpınmalarını kimsenin gıkını çıkaramadığı bir hamle ile aşmayı bir defa daha becermiş ve sondan önceki kalan dakikalarını biraz daha uzatmıştır.

Bir koalisyon hükümetinin bile, Pandora’nın kutusunu açmaya yetebileceği ihtimali, RTE’nin gözünü karartmaktadır.

Baskı ve zulümle; korku ve ölümle tehdit edilen bir Türkiye’nin biatte zorlanmayacağı hesabı şimdilik tam tutmamışsa da, kırk beş gün oyalama taktiğiyle meclisin feshedilebilmesi işi cuk oturmuştur. Hem de kimsenin gıkı çıkmadan…

Seçim hükümeti şekli anayasaya göre esasen bir koalisyon manzarası sergilemesi gerekir noktadadır. Oysa muhalefetteki çoğunluk siyasetlerin, hazırlıksız tutumları başka bir olguya neden olmuş durumdadır. Şimdi ve tam kadro, tek başına bir AKP hükümetiyle seçimlere gidilmekte ve seçim güvenliği de onların kapalı kapılar arkasında konuşup karar aldıkları bir sürece evrilmiştir. Burada bir dip not olsun: HDP’nin ne yaptığını anlayan beri gelsin. Levent Tüzel’e ceza kesen HDP, son anda AKP hükümetindeki bakanlarını istifa ettirmiştir. Yani “kırk yıllık Kani olur mu yani” meselesinin ayırdına ancak varan bir HDP anlayışıyla karşı karşıya seçimlere yürünülmektedir…

***

RTE sıkışmaktadır. RTE-AKP ve PKK arasında dolaylı görüşmelerden söz edilmekte ve 1 Kasım’a kadar bir ateşkesten bahsedilmektedir. ABD devrededir. Zaten ve esasen hiç çıkmadığını söylemek de abes değildir.

Seçimin yapılıp yapılamayacağı meselesi, şimdilik biraz sütre gerisinde kalmış ve akıbetini son derece etkileyecek seçim güvenliği meselesi ise neredeyse RTE’nin insafına kalmıştır.

Haziran Direnişi iki parçadır. Birisi halk kitlesinin kendisidir. Diğeri ise BHH yürütmesi ve birleşmiş örgütlerin merkez yürütmeleridir. Direnişin siyaseten etkinliği ise edilgen bir tutuma düşmüş durumdadır. Bileşenlerinin her biri farklı havalarda olup, kitleye bir defa daha serbestsiniz demenin apolitikliği ile HDP’ye destek olmanın teorizasyonu arasına sıkışmışlıktadır… Haziran Direnişinin halkına yeniden dönülecek olursa, yine sandık başına gittiğinde, CHP’yi güçlendirerek ayakta tutmak ve HDP’ye barajı atlatmak kararlılığındadır…

Yani ve kısacası, RTE-AKP’yi daha zor günler beklemektedir…

Yani ve kısacası, RTE-AKP hegemonyasına karşı, Haziranın duruş siyaseti hayli dağınıktır…

Yani ve kısacası, bu bayram, ortalık yeri kan revan bir Türkiye olarak, sürece doğru adeta sonbahar yaprağı gibi uçulmaktadır…

Yani ve kısacası, sınıf mücadelesini ve toplumsal kurtuluş iradesini gerçekten bayrak yapamayan bir Direniş siyaseti RTE’ye alan açabilecektir.

Bu bağlamda Kürt siyasetine dair olanı da başka bir yazıya bırakarak, bu bayramlık yazıya son vermeliyim…

Barış ve toplumsal kurtuluş bayramımız olsun…

nuriabaci@gmail.com