Kuruluş sürecinde dini ideolojik bir araç olarak kullanana iktidar artık bu alanı boşaltıyor. İdeolojik kurgunun omurgasını din gibi uhrevî alanda değil, otoyollar, köprüler, millî projeler gibi meta-fetişler üzerinden kuruyor.
Din, siyaseten solun uzak durmaya çalıştığı bir mefhumdur ve sınıf siyasetinin alanında ne bir inanç olarak, ne de bir kimlik olarak “din”e yer de yoktur, ihtiyaç da yoktur.
Her şeyin başına “sorgulamayı” koyan Marksizm, elbette toplumdaki güç ilişkilerini ve iktidarı sorgularken, iktidarlara maddî ve manevî güç veren, dahası tüm dünyevi varlıklar üzerinde hâkimiyetini ilan eden dini de sorgular. Toplumsal adaleti, eşitliği talep eden sol siyasetin toplumsal eşitsizliği sağlamak için kendini sömürü mekanizmalarına siyaset mezesi yapan din kurumuyla arasına mesafe koyması da kaçınılmazdır. Elbette ki sosyal adalet, eşitlik, özgürlük, toplumsal kurtuluş gibi ülkülere yaklaştığı ölçüde din ve sol siyaset arasındaki makasın daraldığı anlar da olmuştur, ama genel olarak dinin solcular, devrimciler, komünistler ve hatta kendinden olmayanlara karşı reva gördüğü şey Kur’anı Kerim’de Maide Suresi 33. ayette çok açık ifade edilmiştir:
“Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük azap vardır” (Diyanet İşleri Başkanlığı meâli)
Doğası gereği kendi varlığını sorgulayanlara bu zulmü mubah gören bir kurumun sahasında top çevirmek, o sahadaki topa girmek ahmaklıktan başka bir şey değil.
İyi bir haberimiz var: AKP de artık bu alana girmiyor. Ezberi bozan bu argüman bir çok sosyal bilimci için belki çılgınca ve saçma gelecek ama uzun süredir sahada gördüklerimiz, sahadan bizlere iletilenler bunları doğrular vaziyette. (1)
Kuşkusuz, AKP kuruluş yıllarında partinin kadrolarını oluşturabilmek, hâkim bir ideolojik iskeleti oluşturabilmek için önemli bir araç olarak dine ihtiyaç duyuyordu. Hatta dinin uzun bir dönem en önemli ideolojik olduğunu söylememiz mümkün. Nitekim Millî Gençlik geleneğinden gelen kadroları AKP içinde özümsemek, AKP için lokomotif militan siyasî gücü oluşturacak olan RP/FP hattındaki seçmen/militan kadroları parti kadrolarına çekebilmek için bir yandan da partiye yanaşan liberal odakları korkutmamak kaydıyla, parti ideolojisinin ana eksenini din oluşturmalıydı.
Tipik bir sağ muhafazakâr parti olarak, kent yoksullarının ve kırsal nüfusun oylarını alabilmek için AKP de kimlik politikası yürütmek zorundadır ve ilk yıllarda özellikle 1990’lı yılların muhafazakâr partiler arasındaki çatışmalardan bıkan seçmenlerin sempatisini kazanabilmek için “kimlik”in farklılıkları ve dolayısıyla çatışmayı değil benzerlikleri ve konsensüsü önceleyen bir kurgu gerekliydi. Çatışmacı, farklılaştırıcı söylemin üstünü örten dine ve uhrevî değerlere vurgu bu bağlamda muhafazakâr siyasetin krizden çıkışı rehberiydi ve başarılı da oldu.
Fakat artık AKP’nin dinle kurduğu ilişki eskisi gibi değildir ve karşılaştığınız ortalama bir partili, hatta ortalama bir seçmen muhtemelen siz bahsetmedikçe dinden, imandan değil, yeni ve güçlü Türkiye’den ve başındaki karizmatik, başarılı liderden bahsedecektir.
Artık AKP’nin ideolojik eksenini din gibi uhrevî mefhumlar değil, otoyollarda, köprülerde ve hatta kurgusal yerli tanklarda, yerli uçaklarda, yerli otomobillerde anlamını bulan meta-fetişlerin dünyası oluşturmaktadır. Hatta inşaata ve inşaattan elde edilen ranta dayalı ekonomik program sadece buradan elde edilen rant geliriyle iktidarın sırtını yasladığı yeni burjuvaziyi desteklemek değil, aynı zamanda meta-fetişizmini güçlendirmek amacını da gütmektedir.
Ortalama bir AKP’liye sorduğunuzda size partinin ideolojisini, başarılı siyasetini değil, muhteşem liderini ve iktidarın hizmetlerini, yarattığı meta-fetişleri anlatacaktır. AKP’de siyaset artık din üzerinden değil, güç üzerinden yapılmaktadır ve bu güç mutlak olarak mesihvari bir imgeye sahip olan tek bir kişide; RTE’de toplanmıştır. AKP’nin aslen “seçim”e odaklanan, siyaseti sadece “oy toplamak”la özdeşleştiren tabandaki kadroları siyaset yapmaz, onu Reis yapar. Tabandaki görevliler “hizmetler”i anlatır.
Yine ortalama bir AKP’liyle, özellikle AKP üyesi bir kadınla konuştuğunuzda size kendisini kişisel anlamda parti sayesinde nasıl geliştirdiğini, hayata bakış açısının nasıl değiştiğini, kişisel eğitim programları sayesinde partinin kendi kişisel gelişimine katkılarını anlatacaktır. Dolayısıyla, bu kadroları “cahillik”le suçlamak karşı tarafın algısında hiçbir gerçekliğe oturmamaktadır.
AKP artık dinî bir iktidar değil, meta-fetişlerle örülü bir hayat tarzı sunuyor. Piknik havasında geçen mitingler, etkinlikler bir eğlence… Kent merkezlerinde ailecek bir haftasonu ziyareti…
Öte yandan AKPnin etkin olduğu alanlarda İslamî grupların ellerini kollarını sallayarak alanlarını genişlettiklerini de inkâr etmemek lazım ama AKP yönetiminin bundan çok da memnun olmadığını belirtmek de gerekiyor. Allah muhafaza; bu “radikal/marjinal” gruplar yeniden adil düzen gibi saçma sapan, tüm müminlerin eşit olması gerektiği, faizin haram olduğu gibi düşünceleri yaymaya başlarlarsa durum biraz sıkıntılı olabilir.
Fakat artık işler ilk yıllardaki gibi sorunsuz gitmiyor. Hâlâ Reis’in sorgulanmayan otoritesi mutlak olsa da, özellikle parti yöneticilerinin gittikçe zenginleşmesi, yöneticilerin sınıf atlamaları, hatta artık sosyal ve kültürel alanlarda tabandan ayrı habitatlar yaratması tabandaki militan kadrolarda dikkati çekmeye başladı.
AKP kadroları ise canla başla siyaseti hâlâ özel alanlara sıkıştırmaya gayret ediyorlar. “Yüksek siyaseti” TV ekranlarını oldukça verimli kullanan Reis’e havale edip, yerelliklerde iktidarın hizmetlerini anlatma derdindeler.
İşte bizim gireceğimiz top budur. Yerelliklerde meta-fetişlerin yalan dünyasıyla mücadele zorunludur. Bu mücadelede en önemli silahımız “gerçek”tir.
Gerçekler devrimcidir.
1. Yasin Durak’ın “Emeğin Tevekkülü: Konya’da İşçi-İşveren İlişkileri ve Dindarlık” ve Sevinç Doğan’ın “Mahalledeki AKP: Parti İşleyişi, Taban Mobilizasyonu ve Siyasal Yabancılaşma” başlıklı kitapları bu argümanı doğrulayan verileri içermesi açısından önemlidir.
Özgür Dirim Özkan’ın İleri Portal’dan önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/
Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/