Türkiye’nin Aşil Topuğu: Cari açık-II

Bir önceki yazımızda cari açığın nedenleri ve nasıl yapısal bir soruna dönüştüğünü anlamaya çalıştık. Bugünkü yazımızda ise cari açığın finansmanı ve bunun yarattığı sorunlar üzerinde duracağız. Cari açığın finansmanı dediğimizde ilk aklımıza gelmesi gereken ödemeler dengesinin finans hesabıdır. Bilindiği gibi, bir ülke ihraç ettiğinden daha fazla ithalat yaparsa cari açık verir ve bu açığı finanse etmek için de yurt dışından fon bulmak zorundadır. Bu nedenle, Türkiye’ye sermaye girişleri, cari işlemler dengesinin aynadaki yansımasıdır.

Finans hesabı altında, özel kuruluşlar ile kamu kurumlarının kısa ve uzun vadeli uluslararası sermaye hareketleri izlenir. Bu kapsamda, doğrudan sermaye yatırımları; tahvil, bono, hisse senedi gibi menkul kıymetlere yapılan portföy yatırımları; yurt dışından borç alma ve yurt dışına borç ana para ödemeleri hareketleri bu hesap altında kaydedilir.

Cari açığın ulaştığı miktar kadar finansman biçimi de önemlidir. ‘Finanse edildiği sürece kaygılanmaya gerek yoktur’ türünden değerlendirmeler çok sağlıklı değerlendirmeler değildir. Cari açık kadar dışarıdan sermaye girişi olmazsa, açığı finanse etmek için döviz rezervimizden yememiz gerekir. Cari açığı kapatacak kadar sermaye girişi olmazsa, bu ulusal paranın değer kaybetmesine neden olur. Sermaye hareketleri sonucu ülkemize döviz normal yollardan, ya kalıcı olarak gelen doğrudan yatırımlarla ya menkul kıymet (Bono ve hisse senedi) yatırımları için gelen fonlarla ya da bankaların ve firmaların buldukları döviz kredileri ile girer. Bir de net hata ve noksan kaleminde izlenen ve ‘nereden geldiği, nereye gittiği belli olmayan’ döviz vardır.

Açığın doğrudan yatırımlarla finanse edilmesi her zaman arzulanan durumdur. Bunun yerine portföy yatırımları ile finanse edilmesi cari açığın sürdürülebilirliği konusunda ciddi kuşkular yaratır. ‘Borç yaratıcı finansman’ da denilen bu durumda, son zamanlarda olduğu gibi ülkeye giren portföy yatırımlarının azalması ve hatta net çıkışa dönmesi durumunda ülke parası üzerinde ciddi baskılar oluşturur. Benzer biçimde diğer yatırım denilen ve doğası gereği kısa vadeli ve ağırlıklı olarak bankacılık kesimine verilen kredilerden oluşan bu kalemle finansman da benzer riskler içerecektir.

Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi, cari açığın finansmanında kısa vadeli, sıcak para (hot money) da denilen ve sadece yüksek getiriye odaklanmış spekülatif sermaye girişleri ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Doğrudan yatırımların payı giderek azalmaktadır. Ülkemize net sermaye girişleri esasen 2000’li yıllarda artan cari açıkla birlikte artmaya başlamıştır. Bir kısmı ülkemizdeki yatırımları finanse etmekte kullanılan bu fonlar ne yazık ki, ağırlıklı olarak kısa vadeli ve spekülatif nitelikteki sermaye girişleridir. Özellikle kapitalist sistemin 2008 krizini izleyen dönemle birlikte bu tür sermaye hareketleri ile ülkemize giren oldukça yüksek miktarda fonlar olmuştur. Ancak bu tür sermaye girişleri sadece yüksek getiriye odaklanmaktadır ve bizim gibi dış şoklara açık ekonomilerde en ufak bir sorun durumunda ülkeyi hızla terk etme olasılığı vardır. Son zamanlarda olduğu gibi kolaylıkla ülkeyi terk edebilmektedir. Bu da ulusal para üzerinde değer kaybetme yönünde baskı yaratmaktadır. Cari açığın kapatılmasında kullanılan bir başka kalem de net hata ve noksan kalemidir. Bu kalemin (+) değer alması kaynağı belirsiz döviz girişini; (-) değer alması döviz çıkışını ifade eder. Bazı yıllarda cari açığın kapatılmasında önemli rol oynamaktadır.

Kaynak: TCMB

Cari açığın kısa vadeli spekülatif sermaye girişleri (sıcak para) ile finansmanı sadece ulusal para üzerinde baskılar yaratmamakta; aynı zamanda Türkiye’nin dış borçluluğunu da artırmaktadır. Aşağıdaki iki grafikte açıkça görüldüğü gibi, dış borçlarımız hızla artmakta ve bu artışta da özel kesim dış borç artışı önemli olmaktadır. Ayrıca kısa vadeli dış borçların toplam borçlar içerisindeki payında da ciddi bir artış gözlenmektedir. Yani cari açığı sıcak para girişleri ile borçlanarak kapatıyoruz. Bu borçlanmanın büyük kısmını da reel sektör yapıyor.

Kaynak: T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü

Kaynak: T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü

Cari açığın ulaştığı boyut kadar finansman biçimi de ciddi sonuçlar doğuracak niteliktedir. Bir kere açığın ağırlıklı olarak kısa vadeli, spekülatif sermaye girişleri ile finansmanı ülkemiz açısından önemli bir dış kırılganlık yaratmaktadır. Son zamanlarda olduğu gibi, bu tür fon girişlerinin aniden durması (sudden stop) ve/veya tersine dönmesi (sudden reversal) ulusal paramızın ciddi bir biçimde değer kaybetmesine ve ülkemizin dereceleme kuruluşları nezdindeki notlarının düşmesine neden olmaktadır. Sıcak para girişleri ile saadet yaratmaya çalışmanın bedelini yine başta çalışanlar olmak üzere geniş ve yoksul halk kesimleri ödemektedir. Sıcak para girişleri ile yaratılan sahte ‘cennetler’ eninde sonunda emekçiler ve yoksul halk kesimleri için bir ‘lanete’ dönüşmektedir. Bu para girişleri ile ulusal paramızın değeri suni bir biçimde ABD Doları ve AVRO gibi önemli paralar karşısında değer kazanmakta, yani döviz ucuzlamakta ve bu da ülke içi yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir. Ucuz emek cennetleri arasında gösterilen ülkemiz, sadece ‘ağır işçilik içeren ve çevre kirliliği yaratan’, yükte ağır ama pahada hafif malların üretildiği; buna karşılık yükte hafif pahada ağır malları üreten merkez ekonomilerinin ürettiği malları almak zorunda olan bir ülkedir. Bizim gibi ister kamuya ait isterse özel sektöre ait olsun, dış borcu yüksek, sürekli ve yapısal cari açığı olan ve uluslararası rezervleri sınırlı bir ülkenin mevcut politikalarla istikrarlı bir biçimde yaşamını sürdürmesi mümkün değildir. Kaldı ki, artan dış borçlar, değer kaybeden ulusal para altında, sadece şimdiki nesillerin değil, gelecek nesillerin de gelirlerini ipotek altına almaktadır. ‘El parası ile saadet olmaz’ diyebilecek bir yönetime ve bunu yaratacak politikalara acil gereksinimimiz olduğu çok açıktır.