Jason Moran diye sevdiğimiz bir piyanist var. On iki yıl önce yaptığı “The Bandwagon” albümünde farklı dillerin müzikalitelerini piyano üçlüsüyle yorumlamaya çalışmıştı. “Farklı diller” diyince, çok da uzun boylu değil aslında: Çince ve Türkçe.
Zamanında ülkemize yaptığı müzikal bir yolculukta, kendisine rehberlik/mihmandarlık yapan bir kardeşimizin yurtdışındaki annesiyle yaptığı telefon konuşmalarını kaydetmiş Moran. O bu sesleri/sözleri piyano triosuyla yorumlarken, biz de ilgili konuşmayı dinleyebiliyoruz banttan. Tipik bir anne kız muhabbeti, yer yer “ülke”ye de açılan.
Herhalde anne, “Ne yapıyorsunuz” diye soruyor öbür uçtan; kızı, “Efendim anne. Oturuyoruz anne” vb. diye yanıtlıyor bu uçtan. Anne, “Telefonu daha önce neden açmadığını” soruyor; kızı, “Ben duymadım ben hiçbir tane telefonumun sesini biliyor musun” diyor.
Anne, memleketin durumunu soruyor, kızın yanıtı hazır ve tanıdık: “Türkiye valla bayağı karışık.” (*)
Evet, öyle… Genelde öyle. Karışık, karmaşık ve son dönemde üstüne bir de kaotik. Zira, düşüşe geçtikleri bir kesitte, kaos yaratarak bir şekilde bu düşüşten kurtulmaya/yırtmaya çalışanların elinde/idaresinde.
Ekonomideki kriz göstergelerinden, kendi iç hesaplaşmalarından, güven endekslerinden, cinnetin sınırında yaşayan vatandaşlardan, bağnazlıktan bunalan kadınlardan ve gençlerden, her tür iş, aş ve adalet arayışı boşa çıkan ezilenlerden, “çözüm süreci”yle oyalanan Kürtlerden vb. gelen sinyallerin hepsi kötüye doğru gidişe işaret ediyor. Bütün yönleriyle aşağı doğru bir yuvarlanma hali işte.
İşbu ortamda, bir yandan yokuş aşağıya gidiyorlar, diğer yandan giderken herkesi kendileriyle birlikte aşağıya çekmeye çalışıyorlar. O çok sevdikleri sözcükle, fıtratları böyle. Freni patlamış gericilik, bu şekilde geçer inişe. Korkak ve kontrolsüz bir akılla “kontrollü kaos” yaratıyorum diye. (**)
Neden böyle? Çok yeri tuttular, iyi “birikim kanalları” oluşturdular, epey bir yediler, semirdiler/semirttiler, her yerde mevziler kazandılar vb. şimdi bunları kaybetmemek için sonuna kadar asılacaklar, uğraşacaklar. Çıkarları hükmediyor bu akla ve nemaların/mamaların yok olup gitme ihtimali, kontrolden çıkarıyor zihni. Bir tür ölüm kalım meselesi yani.
Bir yerden yakalandığında, gerisinin çorap söküğü gibi geleceği de belli. O yüzden hiçbir yerden “yakalanmama”ya çalışıyorlar. Yakalananları, “yakalanmamış gibi” yapmaya çalışıyorlar. Yüzsüzlük ile tehdit iç içe; bir dönem daha idare edebileceklerini, eğer bir dönem daha olursa “nihai düzenlemeler”le birlikte belki ilelebet yürütebileceklerini düşünüyorlar.
Bu yüzden mevzilerini kaybetmemek için her tür deliliği yapabilecek, her nevi kaosu çıkarabilecek tıynetteler. Üstelik bunu yaparken mazlumu oynama konusunda da mahirler. Birtakım üst akıllar, komplolar falan birleşip kaos yaratarak, milletin bağrından çıkmış bu imanlı kahramanları yok etmeye çalışıyor! “Biz yemeyiz” de, toplumun yarısına “yedirme”ye alışmış vaziyetteler. Daha doğrusu onları sosyal yönden bir şekilde “besleme”yi başardıkları için, onlar da “yiyormuş gibi” yapmak zorunda kalıyorlar. Her iki anlamda da!
Peki ya bizim taraf?
İşbu “Türkiye valla bayağı karışık” ortamında ve kaotik durumda, Gezi aklı lazım bize yine. Hem sakin hem fırlama, ışıltılı, uyanık, meşru... Gezi aklı.
Gezi’nin, özgürlük sevdalısı haklı aklı... Ve birlikte yaratıcı eylemi tabii ki...
---
(*) Orijinal albüm kaydı olmasa da, şarkı ve sözleri şuradaki konser kaydından dinlenebilir. Sözleri dışında da güzel bir müzikal “deneme”, tavsiye edilir: https://www.youtube.com/watch?v=TpHq_cRKGyw
(**) Tabii “kontrollü kaos” bir oksimoron, kendi içinde çelişik bir ifade. Olsun, deniyorlar yine de. Kısmen kendi kontrollerinde götürebildikleri bir kaosla yırtma derdindeler sadece.