Türkiye modeli, ‘acı meyvelerini’ vermeye başladı!..

Her zaman olduğu gibi kazın ayağı öyle değildi ve beklentilerin tam tersi sonuçlar doğurdu.

Ekonomi yönetimi enflasyonun artma eğilimine girdiği bir dönemde, Eylül 2021, faiz indirimine gidebilmek için şapkadan tavşan çıkardığını zannederek, önce “Çin Modeli” arkasından da, sırf “yerli ve milli” görüntüsü vermek için, Türkiye modeli diye bir model icat etti. Güya bu model sayesinde Türkiye başta cari açık olmak üzere, istihdam, enflasyon gibi bütün yapısal sorunlarını çözecekti. Anlatılan hikaye kulağa hoş geliyordu: Rekabetçi kur sayesinde ihracat artacak, ithalat azalacak, cari açık kapanacak, ucuz işgücü Türkiye’yi yatırım cennetine dönüştürecek ve bu sayede yatırımcılar Türkiye’ye gelecek, ülkemize gani gani döviz girecek, kurlar düşecek, bu sayede enflasyon da düşecekti. Her zaman olduğu gibi kazın ayağı öyle değildi ve beklentilerin tam tersi sonuçlar doğurdu.

Yılın ilk yarısında dış ticaret açığı patladı:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Ticaret Bakanlığı (TB) iş birliğiyle oluşturulan “geçici” dış ticaret verilerine göre, 2021’in Ocak-Haziran dönemi ile karşılaştırıldığında, 2022 Ocak-Haziran döneminde ihracat yüzde 20,0 oranında artarak 125 milyar 864 milyon dolar; ithalat ise yüzde 40,6 oranında artarak 177 milyar 230 milyon dolar oldu. Böylelikle 2021 Ocak-Haziran döneminde 21 milyar 180 milyon dolar olan 6 aylık dış ticaret açığı, 2022’nin aynı döneminde yüzde 142,5 artışla 51 milyar 367 milyon dolara çıktı. Ekonomi yönetiminin politika faiz oranını indirmeye başladığı aylarda 43-44 milyar dolar düzeyinde olan 12 aylık (yıllıklandırılmış) dış ticaret açığı, TL’deki tarihi kayıplara rağmen Ticaret Bakanlığı’nın öncü verilerine göre haziranda 76,5 milyar doları geçti. Yani, aradan 8 ay gibi kısa bir süre geçmesine rağmen dış ticaret açığında neredeyse yüzde 75’lik bir artış oldu. Üstelik 2021 Ocak-Haziran döneminde yüzde 83,2 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, bu yılın ilk altı ayında yüzde 71,0’a düştü. Öte yandan, 2021 Haziran’ında 2 milyar 870 milyon dolar olan aylık dış ticaret açığı, 2022 Haziran’ında yüzde 184 artışla 8 milyar 161 milyon dolara çıktı. Haziran 2021’de yüzde 87,3 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, bu yılın aynı ayında yüzde 74,1 oldu. Yani, dış ticaret açığı kapanacak derken patlatılmış oldu. Kısacası milli ve yerli olduğu iddia edilen Türkiye modeli, beklentileri hiçbir biçimde karşılayamamıştır. Kaş yapayım derken göz çıkarılmıştır. İzleyen grafikler bu durumu daha açık bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Türkiye ekonomi modeline geçişle birlikte önemli para birimlerine karşı TL’deki tarihi değer kayıplarına karşın, dış ticaret açığı patlamakta ve ihracatın ithalatı karşılama oranı da düşmektedir. Sanayinin aşırı bir biçimde dışa bağımlılığı, Türkiye’nin net girdi ithalatçısı bir ülke olması bu dış ticaret açığının patlamasının temel nedenleridir. Yükselen emtia fiyatları ile iç kredi genişlemesi sonucu ithal mallara olan talep artışı da, ithalat artışına hızlandırmaktadır. Ayrıca ithalat yapamadan üretemeyen birçok firmanın, emtia fiyatları ve kurdaki artışlara karşı kendilerini korumak amacıyla ithalatlarını öne çekmesi de, ithalatı ve dolayısıyla dış ticaret açığını patlatmaktadır.

Türkiye giderek sadece net girdi ithalatçısı olmakla kalmıyor, girdi ihracatçısı da oluyor:

İzleyen grafikler Türkiye’nin sadece net girdi ithalatçısı olmadığını, aynı zamanda giderek girdi ihracatçısı bir ülkeye dönüştüğünü göstermektedir. Bu grafiklerde geniş ekonomik sınıflandırmalara göre, bu yılın ilk yarısında tüketim malları, hammadde-aramalları, yatırım (sermaye) malları ve diğer ithalat ve ihracatın toplam ithalat ve ihracattaki yüzde payları yer almaktadır.

Grafikten de görüldüğü gibi Türkiye’nin toplam ithalatının büyük bir kısmı hammadde-aramalları ithalatından oluşmaktadır. Geçen yılın Ocak-Haziran döneminde yüzde 75,65 olan pay, bu yılın ilk yarısında yüzde 82,12’ye yükselmiştir. Üstelik bu pay sürekli artmaktadır: 2020’de yüzde 74,26 olan pay, 2021’de yüzde 77,42’ye yükselmiştir. Pay artışı aylık verilere de yansımaktadır: Haziran 2021’de yüzde 75,18 olan hammadde-aramalları ithalatının toplam ithalattaki payı bu yılın aynı ayında yüzde 81,47 olmuştur. Yani, Türkiye sanayisi, özellikle imalat sanayisi, giderek daha fazla ithalata bağımlı hale getirilmektedir. Türkiye modeli de bu bağımlılık sürecini hızlandırmaktadır. Türkiye modelinin ithalat üzerindeki bu olumsuz etkileri, ihracatta da kendini göstermektedir. İzleyen garfik bu durumu gözler önüne sermektedir.

Grafikten de görüldüğü gibi Türkiye giderek girdi ihraç eden bir ülke konumuna indirgenmektedir. Toplam ihracat içerisinde hammadde-aramalları ihracatının payı sürekli artmaktadır: Geçen yılın ilk yarısında yüzde 50,72 olan pay, bu yılın ilk yarısında yüzde 53,47’ye yükselmiştir. Aynı pay 2020 ve 2021’de sırasıyla yüzde 47,36 ve 51,14 idi. Haziran 2021’de yüzde 51,87 olan pay, bu yılın aynı ayında yüzde 54,49’a çıkmıştır. Yani, rekabetçi kuru “kurtarıcı” olarak varsayan Türkiye modeli daha bir yılını doldurmadan Türkiye’yi girdi ihraç ve ithal eden bir ülkeye dönüştürmüştür.

Yükte ağır pahada ucuz mallar ihraç ediyoruz:

TÜİK verilerine göre imalat sanayi ihracatının toplam ihracattaki payı Mayıs 2022’de yüzde 94,7 ve Ocak-Mayıs 2022 döneminde ise yüzde 94,5’tir. Gelgelelim Türkiye ihracatının büyük bir kısmını yapan imalat sanayisi -izleyen grafiklerde görüldüğü gibi- ne yazık ki ağırlıklı olarak orta ve düşük teknolojili mallar üretip ihraç ederken orta yüksek ve yüksek teknolojili ürünler ithal etmektedir. Üstelik orta ileri ve ileri teknoloji imalat sanayi ürünlerinin ihracat payları bu yılın ilk yarısında, geçen yılın aynı dönemine göre düşmüştür. Yani, yükte ağır pahada ucuz mallar üretip ihraç ederken yükte hafif pahada ağır mallar ithal etmektedir. Bunun kaçınılmaz sonucu da ihracattan daha hızlı artan ithalat, patlayan dış ticaret açığı ve “yoksullaştırıcı büyüme” olmaktadır.

Türkiye ekonomisinin gerçekleri ile ilgisi olmayan, ekonominin gerçeklerinden yola çıkılarak hazırlan(a)mayan, sadece günü kurtarmak, “Biz de bir şeyler yapıyoruz.” algısı yaratmak amacıyla uydurulmuş Türkiye ekonomi modeli, acı meyvelerini vermeye başlamıştır. Bu acı meyvelerin başında patlayan dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık gelmektedir. Artan enflasyon, işsizlik ve yoksulluk ile giderek daha da bozulan gelir dağılımı… modelin yetiştirdiği diğer meyveleridir. Sözüm ona Türkiye’yi daha “milli ve yerli” yapacağı söylenen bu temenniler, Türkiye’nin dışa bağımlılığını daha da artırmakta ve emperyalist sistemde sadece ucuz işgücüne dayalı üretim ve ihracat yapan bir ülke konumuna indirgemektedir. Türkiye’nin dışa bağımlılıklarının azaltılmasına, kendi kendine yeter bir ülke konumuna gelmesine yardımcı olmayan politikalar, eninde sonunda iflas edecek; bu politikaları uygulayan iktidarlar da gidecektir. Tek sorun ne zaman?