'Türkiye Ekonomi Modeli' enflasyon ve dış ticaret açığını artırıyor

Yapılması gereken ise belli: Kamunun öncülüğünde kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak, yeni iş, sanayi ve teknoloji yaratılmasına olanak tanıyacak yeni bir ilerici iktisat politikası uygulamak.

Neydi efendim: “Türkiye ekonomi modeli (TEM)” sayesinde; Türkiye ekonomisi üretim odaklı ihracatı önceleyerek önemli yapısal sorunları olan cari açık, enflasyon ve işsizlik sorunlarını çözecekti. Oysa gelinen noktada ne umduk ne bulduk demekten başka elimizde somut bir gelişme yok. Nasıl olsun ki? Aralık 2021’de yüzde 36,08 olan manşet enflasyon (tüketici enflasyonu), Eylül 2022’de yüzde 83,45’e; üretici enflasyonu da yüzde 79,89’dan yüzde 151,50’ye yükseldi. Artan sadece enflasyon mu? Dış ticaret açığı da rekorlar üstüne rekorlar kırmaya başladı. 2021 Aralık-2022 Eylül döneminde toplam dış ticaret açığımız 90 milyar 651 milyon ABD doları oldu. Yani, “Dimyat'a pirinç almaya giderken evdeki bulgurdan olduk.”

Dış ticaret açığımız gittikçe artıyor:

Türkiye imalat sanayisi; önce 24 Ocak 1980 kararları ve arkasından gelen 12 Eylül cuntası ile yaşama geçirilen neoliberal politikalar sonucu net girdi ithalatçısı durumuna getirildi, ithalat bağımlısı yapıldı. O günden bugüne, özellikle de AKP iktidarı döneminde, bu bağımlılık daha da arttı. Öyle ki, büyümenin temel belirleyicisi cari açık; en önemli girdi ithalat ve bu süreçte en önemli rolü oynayan kilit fiyat ise reel döviz kuru oldu. Bu politikalar sonucunda sadece net girdi ithalatçısı olmakla kalmadık, aynı zamanda ağırlıklı olarak girdi ihraç eden bir ülke konumuna da indirgendik. Güya bu tabloyu tersine çevirmeyi amaçladığı söylenen TEM sayesinde, izleyen tabloda da görüldüğü gibi, Türkiye ekonomisi daha fazla ithalata bağımlı hale getirildi, dış ticaret açığımız sürekli artmaya başladı.

Enflasyon ve hayat pahalılığı TEM’in “nazar boncuğu” oldu:

Türkiye ekonomisinin belki de en can yakıcı sorunu olan enflasyon, TEM altında tam anlamıyla kontrolden çıktı ve patladı. Siyasi kaygılarla geciktirilen kamu zamları, finans-kapitale “yarenlik etmek” için zamansız indirilen politika faiz oranı,  pandemi sonrası artan enerji ve emtia fiyatları enflasyonun patlamasında etkili oldu. Bütün bunlara bir de enflasyonla mücadele etme yerine, enflasyonla büyüme tercihi eklenince izleyen tabloda rahatlıkla görüldüğü gibi TÜİK enflasyonu bile kısa sürede yüzde 80’leri aştı ve bu gidişle daha da artacak.[1]

Önce rekabetçi kur, ardından ihracatı hedefleyen üretim artışı ve bu sayede de Türkiye’nin cari açık, enflasyon ve işsizlik gibi yapısal sorunlarını çözeceği iddia edilen TEM; söylemlerin ve beklentilerin aksine, bu sorunları çözmek bir yana, daha da katmerleştiriyor. Sadece 2023 genel seçimlerine odaklı, günü kurtarmaya yönelik kararlar ile ekonomi, içinden çıkılması her geçen gün zorlaşan bir girdaba sokuluyor. Dış ve iç borçlar almış başını gidiyor, kimin umurunda? Ülke risk primi ve buna bağlı olarak dış kaynak kullanmanın maliyeti artıyor, kimin umurunda? Mallarımız kelepirleşmiş, kimin umurunda? Emekçiler ırgatlaştırılmış, kimin umurunda? İthalat yapamadan üretemeyen bir sanayimiz var, kimin umurunda? Hayat pahalılığı her gün artıyor, kimin umurunda? Geniş halk kesimleri artan hayat pahalılığı altında giderek daha da yoksullaşmakta, inim inim inlemekte, kimin umurunda? Ama iş finans-kapitalin kârlılığını artırmaya, onları memnun etmeye gelince, “birilerinin” umurunda! Artık sağ siyaset ve sermaye yanlısı iktisat politikaları ile bu sorunların çözülemeyeceği, giderek daha da ağırlaşacağı gün gibi ortada. Yapılması gereken ise belli: Kamunun öncülüğünde kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak, yeni iş, sanayi ve teknoloji yaratılmasına olanak tanıyacak yeni bir ilerici iktisat politikası uygulamak. Yoksa, iktidara gelindiğinde, sadece “geliri en adil bir biçimde nasıl yeniden dağıtırım”a dönük politikalar ile başarısızlığı kanıtlanmış sağcı, sermaye yanlısı ve popülist iktisat politikalarını geniş halk yığınlarının gözünde mahkum etmek pek mümkün olmayacaktır. Bunun için de öncelikle uygulayacağımız iktisat politikalarının ilerici olduğunu, sınıf temelli bakış açısını yansıttığını açık ve cesur bir biçimde kitlelere anlatmamız; bu politikaları uygulayacağımızı söylemekten “utanmamamız” gerekir.


[1] Türkiye’de ekim aylarında enflasyon oranının, yılın diğer aylarına oranla -bir kaç istisna dışında- genellikle daha yüksek olma eğilimi vardır.