Bolivya’da yaşanan gerici darbe sürecinden sonra Venezuela’daki “Bolivarcı Devrim” ve ona yönelik saldırılar da sıkça tartışıldı. Benzer dönemlerde yükselişe geçen iki hareketten biri yenilgiye uğrarken, diğeri nasıl oldu da -her ne kadar tartışılsa da- bugüne kadar gelebildi?
Venezuela’da 2002’de yaşanan sağcı darbeden sonra halkın, devrimine ve devlet başkanına sahip çıkması sonucunda, Hugo Chavez, götürüldüğü hapishaneden geri getirilmiş, darbe süreci başarısızlığa uğramıştı. Venezuela’ya ilk bakışta onu diğer benzeri sol popülist hareket ve iktidarlardan ayıran en önemli özelliğinin “örgütlü bir halk” olduğunu söyleyebiliriz. Haziran 2001’de kurulan “Bolivarcı Çevreler” de bunlardan biridir. Kimi yorumculara göre, darbenin yenilgiye uğratılmasında da önemli bir yere sahiptir.
Bolivarcı Çevreler, tıpkı diğer benzerleri Komünler ve Komün Konseyleri gibi Venezuela Anayasası’nda yeri olan örgütler. Bu örgütlerin temel amaçları, hareketin ideolojisini tartışmak, yerel sorunları çözmek, devrimi savunmak ve anayasayı hayata geçirmek olarak tanımlanabilir. Bolivarcı Çevreler, Chavez 1999’da iktidara geldikten sonra ve anayasa değişikliğinden sonra kuruldu. Kurulduğu ilk anda amacı anayasayı uygulamak ve yürütmekken, daha sonra yukarıda sayıldığımız amaçlar da bu örgütlerin amacı haline geldi. Bolivarcı Çevreler, teknik olarak 7 ve 11 arası kişilerden oluşan, Birinci ve İkinci Sekreter adında iki sekreterin seçildiği, kendilerine farklı isimler seçebilen örgütler.
Örneğin mahallede bir sağlık ocağı eksiği mi var? Bu eksik Bolivarcı Çevreler toplantılarında tartışılıyor ve alınan karara göre uygulamaya geçiliyor ve sağlık ocağı kurulması için yapılması gerekenleri yapıyorlar. Bu örgütler devletle de doğrudan temas kurabiliyor. Öyle ki bunlara, “başkana giden en direkt yol” deniyor. Bu örgütler, katılımcılığı sağlıyor; Venezuela halkının “Bolivarcı Devrim” sürecinde aktif bir özne haline dönüşmesini sağlıyor.
Bolivarcı Çevreler, ülkede hala aktif konumda ve ABD destekli Juan Guadio’ya ve sağcı muhalefete karşı mücadelede önemli bir yer tutuyor. Ancak Bolivarcı Çevreler, 2004’te kurulan halk milislerinden ve “Colectivos” isimli silahlı gruplardan farklı bir yapıya sahip. Yani hükümetten bağımsız olduklarını ve doğrudan fon kabul etmediklerini söylüyorlar.
Bu örgütler 1999 Şubat’ında başlayıp 2002’de sona eren “Plan Bolivar 2000”in de devamcısı olarak görülüyorlar. Plan Bolivar 2000, Ordu’nun yoksul bölgelerde halkla işbirliği halinde, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinin yanı sıra, gıda, inşaat gibi faaliyetleri de uygulayan bir plandı.
Bu taban örgütleri, 2 milyon 200 bin kişiyle düzenli toplantılar düzenleyerek, 30 milyonluk nüfusa sahip bir ülkede önemli bir ivme yakalamıştı. Yukarıda da bahsettiğimiz Komünal Konseyler ve Komünler de, kuruluş amaçları “Bolivarcı Devrim’i ilerletmek” olsa da, daha sonra Bolivarcı Çevreler gibi birer dayanışma ağı haline geliyor. 2013 yılına ait verilerde, ülkede 1401 Komün, 40.035 Komünal Konsey ve 28.791 toplumsal hareket (Şehir Toprak Komiteleri ve Su Komiteleri, vs.) olduğundan bahsediliyor.
Ülkedeki sağcı muhalefet bu örgütleri “şeytanlaştırma” adına hedef alsa da, Venezuela halkının ülkeye yönelik saldırıları önleme noktasında gösterdiği örgütlülüğü anlamak açısından Bolivarcı Çevreler deneyi önemli bir örnek. Venezuela’yı, Bolivya, Brezilya, Ekvador gibi benzer sol popülist iktidarlardan ayıran da bu örgütlülüğü sağlayabilmesiydi. Örneğin Bolivya’da Morales koka işçilerinin mücadelesi sonucu Movimiento Al Socialismo (MAS) isimli örgütün lideri olarak iktidara gelse de, daha sonraki 10 yılı aşkın iktidar sürecinde bu hareketliliği kalıcı bir örgütlülüğe dönüştüremedi. Brezilya’da İşçi Partisi (PT) içinse, çok kabaca olsa da devrimci bir örgütten bir seçim örgütüne dönüştüğü söylenebilir; yani seçim zamanları aktif hale gelen bir yapı. Ekvador’da Correa için ise Latin Amerika çalışmalarında yeni bir kavram türetildi: tekno-popülist. Kendisi için bir hareket ya da parti ile ilişkisi olmadan, popülist söylemlerle iktidara geldiği için bu terim kullanılıyor. Ancak Venezuela’ya baktığımızda gerek Bolivarcı Çevreler, gerek diğer örgütlerle iktidar alındıktan hemen sonrasında halkın belli hedefler doğrultusunda örgütlendiğini görüyoruz. Bu durum her ne kadar halkın aşağıdan/tabandan gelen inisiyatifi sonucu olsa da, “Bolivarcı Devrim”in kadrolarının perspektifinin de bu örgütlülüğün sağlanmasında önemli olduğunu söyleyebiliriz.