Suruç nasıl da acıttı çoğumuzu…
Kimilerimiz ki,
Yani insanlık damarı taşıyanlarımız hayli çoktur;
İsyanlarımızı ağladık…
***
Suruç nasıl da sevindirdi bazılarını…
Kimileri ki,
Yani insanlık damarıyla alâkaları yoktur;
Onlar ki tükenen soluklara sevindiler;
Bizse yürek dağladık…
***
Tarifi imkânsız bir yokluklar, karabasanlardır bu içine düşülen…
Hep bildiğimiz…
Ve acının derinliğini anlatan en fiyakalı sözcükler bir araya gelse neye yarayacaktır…
***
Hep olduğu üzere Suruç’un da hesabını sormak üzere yine sözü söz kıldık.
Böylece söze yazılan yeminlere bir yenisi daha yazıldı da…
Kim bilir…
Belki hepsinin sırası bir gün tek tek gelir…
Yani ömür görmeye yeterse…
Yoksa mutlaka sorulmalıdır…
Sorulmadığında, işte böyle sorgusuz sualsiz;
Katledilmek kaderimizde mi var; yani fıtrat, yoksa vacip midir?
***
Suruç işi, bütünlüklü bir sürecin belki de başlangıç girişimlerinden birisi…
15 Temmuzda, e-posta adresime, Suruç’a giden gençlerin örgütünden bir mesaj düştü. Kolektif bir yazarçizer kümesine gönderildiği anlaşılan ileti portal yazarlığı nedeniyle bana da ulaşmış oluyor ve bir dileği içeriyordu.
Kobane’ye gençler gidecekler ve IŞİD sonrası enkazın kalkmasına insani olarak yardım edecekler.
İstedikleri ise, basının-medyanın bu insani girişime duyarsız kalmaması ve soylu amaçlarının duyulması için yardımcı olunması…
Okuduğumda iki şey aklımdan geçti. İlki, eyvah ki, eyvah; bu gidiş artık bir kışkırtma ihtimali içerebilir. İkincisi ise Perşembe yazısına konu olabilmesi, ancak gidiş girişiminden sonra gerçekleşebilir.
Acı ki, her ikisi de tuttu. Provokasyon katliama, insani girişim bir trajedi ve faciaya dönüştü… Kaçınılmaz olarak da yazıya konu oldu. Hani yazmak istediğimden değil; ama sanki yazılmazsa duyarsızlık ve saygısızlık gösteriliyormuş gibi hissedildiğindendir.
***
Kolluk güçleri ve yönetimler, bu iş habersiz oldu falan diye kıvıramaz. Bu denli bir terör estirilmesi, yataklık yapılmadan, destek olunmadan ve hatta içten içe örgütlemeden böylesine gerçekleşemez…
Suruç işinin faili söz yok ki maşa-besleme bir örgüt. Sınır dışında, Suriye’de bir vesayet savaşı yürütücüsü; yurt içinde ise düzenin balans ayarcısı. Yani nerede gerekiyorsa, orada icra-i faaliyet halinde. Dış ve iç emperyalist siyasaların bir uzantısı ve manipülatörü olduğuna hiç kuşku yok.
İşin iç siyaset cephesi sanki şu sıra ağır basıyor.
Seçimin sonucu malum, AKP’yi memnun etmedi. HDP’nin yüzde on barajını aşması, AKP’yi tek başına iktidar koltuğundan etti. Bunun böyle olacağına dair alametler ortaya çıktığında, AKP parti-devleti, HDP’ye ilk vurucu girişimini, malum örgüt kanalıyla, Adana ve Mersin il binalarına bomba koydurarak gerçekleştirdi. Diyarbakır mitinginde patlatılan bomba beş cana ve bir sürü yaralıya mal olsa da, serinkanlı duran HDP’nin basiretiyle bir infiale yol açmadan girişim akamete uğratıldı, kapatıldı…
İstenen Kürtlerin kışkırtılmasıdır. Muhtemelen farklı Kürt teşkilatlarının içinde görevli ajitatörler de bulunmaktadır. Vur, kır; bombala ve düne kadar açılım mutabakatı diye Dolmabahçe toplantısıyla öğün; bu gün ise bunların tümünü ret ederek, PKK’yı savaşa çağır. Böylece, bir erken seçim için çok da istekli olunmasa bile, seçimin olası sonuçlarını tek parti iktidarına şimdiden konsolide etmeye çalış…
Suruç, bir kaos politikası yaratmaya zemin olarak kullanılmıştır. Öldürülen gençler; yazmaktan hicap duyuyorum ama bu pis politikanın konu mankeni kılınmıştır. Şimdi beklenti nedir; iç savaşın dumanları tütsün istenmektedir. Emarelerine, kolluk güçlerinden öldürülenler eşlik etmektedir. Böylece Suruç ölülerine acıyanlarının çok olduğu gibi, sevinenlerin de aşağıda kalmadığı bu coğrafyada, Kürt ve Türk milliyetçiliğini birbirine kafa kafaya tokuşturarak, ayrışmanın ve kopuşun daha da şiddetlendiği bir ortam yaratmak ve bak işte istikrar başka türlü sağlanmıyor hesabıyla, RTE usulü bir erken seçim yoklaması yapılmaktadır…
***
Bu oyun mutlaka bozulmalıdır…
Türkiye’nin ilerici güçleri bu gidişata vaziyet edecek bir dirilik göstermek ve kanlı bir hesaplaşmayla, iç savaşa sürüklenebilinecek her kapıya set çekmek durumundadır…
Ne Kürt, ne de Türk milliyetçiliğini kendine eksen alan politikaların ülkenin geleceğinde kendine yer bulamaması gerekmektedir. Denge sabiti, kapitalist emperyalizmin kendisidir. Öyleyse biricik çıkış yolu, sistemin özüne karşı Kürdü, Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si, yani ortak bir sınıf cephesinden yürütülecek mücadeleden gelip geçmektedir. Çok genel laftır diye burun kıvırılmasın; dönüp dolaşılan ve çıkılan kapı, bu Majino (Magino) hattıdır.
nuriabaci@gmail.com