Süre kısalıyorsa telaş da artmalı
ABD ve NATO’nun Ortadoğu üzerindeki eski ama eskimemiş planlarının Türkiye’de siyaseti etkileyebileceğini de unutmamakta yarar var. Bu planların iktidar cephesi için yeni olanaklar yaratabileceğini söylemek hiç de afaki ya da fantezi sayılmamalıdır.
İkibinli yılların başında ekonomik ve siyasi kriz sonrası ortaya çıkan çöküntünün sonucu olarak “yeni” parti, “ideolojik” bir yenilenme havası yaratmayı başardı. “Yeni” parti Milli Görüş’ten koptuğunu, “Müslüman demokrat” olduğunu ilan etti; böylece görüntü değişti, güçten düşmüş sosyal demokrasi, baskı altındaki Sol da bir süre için silahsızlandırılmış oldu.
***
Solun etkisizleştirilmesinde en büyük pay sahibi, durumdan görev çıkaran, iktidarın da görevlendirmekten büyük mutluluk duyduğu kesim, siyasal İslamın ideolojik pratik destekçisi liberaller oldu; ittifak bozulana kadar canla başla çalıştılar. Öteki büyük ittifak daha sonra iktidara ortak olmak için silahlı kuvvetler dahil her alanda örgütlendiği anlaşılan Gülen Cemaati ile kurulan ittifaktı. İttifaklar karşılıklı hamleler ve nihayet Cemaatin kanlı darbe girişimiyle bozuldu; iktidarın yalnızlık günleri başladı.
***
Yalnızlık iktidarı sürdürmenin yöntemlerini değiştirir, açığı baskı ile kapatmak bir yasaymış gibi kurgulanır.
***
Ama baskı, iktidarı sürdürmek için özellikle de baskılanan siyasi hasımlar güç toplamaya başlamışsa yeterli olmayacaktır. Halk ve seçmen desteği ideolojik üstünlük ya da son zamanlarda sık kullanılan kavramla hegemonya, yani baskı ile elde edilmiş “rıza” sarsılmaya başlar. Siyasi yalnızlığın kaçınılmaz sonuçlarından birisi de ideolojik politik yalnızlığın kadroları etkilemesi, kaçış eğiliminin güçlenmesi olur. Saf değiştirmeler, itiraflar, kabuğuna çekilmeler hızlanır.
***
Ekonomik bunalımın kontrol edilebilir olmaktan çıkması, siyasi iktidarın krizi yönetmekte acz içine girmesi, sermaye ile iktidar arasındaki uzlaşmayı da tehlikeye sokar. Kapitalist sistem ekonomi ile siyaset arasında sürgit bir uyumu öngörmez; koşulsuz yönetme garantisini iktidarlara vermez. Kısacası ekonomi her zaman siyasetin isteklerine uyum göstermez. Kendi kurallarıyla bunalımlarıyla varolan sermaye, kritik eşiklerde kar zarar hesabı yaparak desteğini kuralları zorlayan iktidarlardan çekebilir.
***
Siyası iktidarın yalnızlaşmayı baskı ile kapatmaya çalışması, böylece iktidarı sürdürme çabası devlet ile siyasi iktidar arasındaki geçici olması gereken uzlaşmayı da tehlikeye sokar. Devletin kurumları ile siyasi iktidar arasındaki uyum sarsılır. İktidarın devlet organlarını, kurumlarını sıkı denetim altına alması zorlaşır. Bu alandaki çatışma gözle görülür hale gelir.
***
Bütün bu belirtiler siyasetin doğal akışı içinde erkini sürdürmekte zorlanan ve halk, seçmen desteğini yitirdiğini gören siyasi iktidarı rotayı değiştirmeye, yönetimde keskin değişiklikleri zorlamaya yöneltebilir. Bu ise hem siyasi iktidar için erki doğal yollardan kazanma ihtimalini tümden yitirmeye hem de toplumsal kargaşaya yol açabilecek bir rota değişikliği olur. Tarihte siyasi iktidarların doğrudan yönettiği bu tür çıkışların başarı kazandığı pek görülmemiştir.
***
Siyasetin belirleyici olmasa da, yabana atılamayacak faktörlerinden birisi “dış güçler”dir. Dış güçler, çıkarların çatıştığı devletler olabileceği gibi içinde yer alınan, ilişkilerin belirli kurallara bağlı olduğu ittifaklardır. Örneğin Türkiye için Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, NATO bu türden ittifaklardır. Çatışan çıkarların girdabında, devletler arasında zaman zaman keskinleşen çatışmalar arasında yol bulmak, özellikle ekonomik ve siyasi olarak güçsüz ya da güçten düşmüş devletler, bu politikaları yönetmesi beklenen iktidarlar için adeta ateşten gömlek gibidir. Çatışan devletler ya da ittifaklar arasında kendi içinde tutarlı politik bir hat izleyebilmek neredeyse imkansızdır.
***
Türkiye’de de öyle anlaşılıyor ki siyasi iktidar bir yol ayrımına geldi. Bir tarafta zaten demokratik olmayan “doğal” yollardan sapmadan yeniden yetki istemek, öteki tarafta demokratik olmayan yolları daha da daraltacak yöntemlere başvurmak yer alıyor. Yetki almakta zorlanacağını gören iktidarın ikinci yolu deneme ihtimalini yüksek görenler var. Bu ihtimali ya da tehlikeyi önemseyenler, başkanlık sistemini, medyaya baskıyı ve tekleşmeyi, yargıda egemenliği, seçim yasası değişikliklerini örnek gösteriyor, bunun için kimi zorlamaların savaş ya da savaş tehdidi, olağanüstü hal, bölgede tehlikeli gelişmeler gibi bahanelerin kullanılabileceğini söylüyorlar.
***
Koşulların bu türden yol ve yöntemler için uygun olmadığı, iktidarın beklentilerinin gerçekleşmeyeceği kanısında olanlar ise, iktidar değişikliğini gönülden desteklemekle birlikte, pek çok ülkede yükselen halk hareketlerinin, örgütsüz çıkışların sistemin sınırları içinde kaldığına ve kolayca söndürülebildiğine dikkat çekiyorlar. Olası bir iktidar değişikliğinin çok geçici bir rahatlama dışında başarılı olabilmesinin zor olduğunu görüyorlar; daha radikal değişimlerin kapısını açacak çıkış yollarının vakit geçmeden gündeme getirilmesini istiyorlar. Süre kısalıyor, öyleyse telaş da artmalı değil mi?
***
Bu tür radikal değişikliklerin başında ABD tarafından kışkırtılan ve planlandığı açıkça ortaya çıkan Batı yani ABD ve NATO - Çin, Rusya kamplaşması tehlikesini görmek, içerde ve dışarıda ona göre bir politik hattı izlemek geliyor. Geniş ve ilan edilmemiş muhalefet kanadında bu gerçeği görenler az değil; tehlikeye dikkat çekiyor, bu kapsamda uzunca bir dönem siyasi iktidara, siyasal İslamcılara destek olan liberallerin son zamanlardaki NATOcu tutumlarını da görmezden gelmemek gerektiğini söylüyorlar.
***
ABD ve NATO’nun Ortadoğu üzerindeki eski ama eskimemiş planlarının Türkiye’de siyaseti etkileyebileceğini de unutmamakta yarar var. Bu planların iktidar cephesi için yeni olanaklar yaratabileceğini söylemek hiç de afaki ya da fantezi sayılmamalıdır. Bu bölge ile ilgili emperyal planların karmaşık yapısı çok yönlü sonuçlara açık bir durum yaratıyor. Muhalefetin NATO’yu dokunulmaz saymasının bir nedeni de budur ve bu da onu hareketsizleştiriyor. Muhalefetin NATO’dan çıkmayı savunmasını beklemek hayaldir; NATO politikalarına alet olmamalarını beklemek ve bu konuda uyarmak daha gerçekçi olabilir. Sol’un konuda etkisi olabilir ve her halde söyleyecekleri vardır.
***
Ama söylemek önemsiz olmasa da asıl önemli olan harekete geçmek, siyaseti doğru olana zorlamak değil midir?