"Bir krizin zirvesinde devrimci bir tavır almasını bilmeyen bir halk kaybolmuş demektir." (Aktaran: Taner Timur, Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu, Yordam Kitap, 2012, s. 73)
Marx, W. Liebknecht'e Osmanlı-Rus Savaşı'yla ilgili değerlendirmelerini aktardığı mektubunda böyle yazıyor. Aynı mektubunda, Marx, Osmanlı-Rus Savaşı'nda Rusya'nın yenilgisinin Avrupa'daki toplumsal devrimleri büyük ölçüde hızlandıracağını tespit ediyor.
İMHA PROJESİ
Yaşadığımız savaş, bu Saray Savaşı, bir halkın kaybolmasını hedeflemektedir. Gericiliğin yeni bir tür ulus inşasının önemli aşamalarından biridir. Daha önce bir yazımızda (Hani nerede o ŞANLI MİLLET?) belirtmiştik:
"1. Osmanlı'nın son döneminde başlayarak Cumhuriyet'in kuruluşunun ilk on yılını kapsayan dönem, imparatorluğun milletler sisteminin tasfiyesidir... Milletler sistemi 'din' eksenli bir tarife dayanır, farklı etnik kimlikler din baz alınarak ayrıştırılmıştır.
2. Millet kavramından kopup ulus sözcüğüne geçişin, millet'in bu dini esası ile mutlak ilgisi vardır.
3. Bu kopuşun yanı sıra; Cumhuriyet'in belirlediği siyasal ölçek ve sınırlar ile birlikte belirlenen yurt, bu yurt üzerinde yaşayanların tümünü kapsayan yurttaşlık, dönemin başlıca politik mücadeleleriyle de örtüşmüş, ortaya seküler/laik bir ulus-yurt-yurttaşlık paketi çıkmıştır."
İşte bu paketin imhası projesiyle karşı karşıyayız.
KRİZ DÖNEMİNİN TEZLERİ
Marx'ın ifadesine göndermeyle, bir krizin zirvesindeyiz. Krizin zirvesinde tezler öne sürülüyor:
- Siyasal İslam, milliyetçilik, Türkiye'nin gerici güçleri, siyasi temsiliyetini AKP'nin üstlendiği sermaye sınıfı topyekun savaş ve yıkım istiyor. Ancak savaşkan ve yıkıcı Türkiye'nin, bölgesel krizde misyon sahibi olabileceği bahsinde uzlaştılar, Emperyalistlerden herhangi bir itirazla karşılaşmadılar.
- Ulusalcılar, Siyasal İslam'ın ürettiği misyonu, "Bağımsız Türkiye, yaşasın Türkler" sloganlarıyla pazarlıyor. IŞİD'le Kürt hareketinin savaşını Türkiye ile ABD'nin savaşı olarak anlayan ulusalcılar, bu anlayışın mantıksal sonuçlarını zorluyor, HDP'nin kapatılmasını talep etme noktasına geldiler.
- Sermayenin savaşa verdiği büyük destek ve ulusalcılığın iktidara yedeklenmesinin yarattığı basınç nedeniyle tez üretemeyecek hale gelen sosyal demokratlar, 12 Eylül Anyasası'nın anti-demokratik özü konusunda AKP'yle anlaştıklarını duyurdular. CHP ahmaklıkta sınır tanımıyor.
- Statükocu sol, altüst oluşu ve krizi görmedi, belki daha doğrusu görmemek işine geldi. Teoride ve pratikte devrimci niteliğini kaybeden bu sol, gemisini güvenli alanlara çekmek için elinden geleni ardına koymadı: AKP'yle mücadele döneminin sona erdiğini söyledi. Emperyalistlerin AKP'yi gözden çıkardığını söyledi. Restorasyon geliyor, dedi. Seküler bir ulusal hareketin gerici, hatta antikomünist olduğunu ispata kalkıştı. Şimdi, "dedim ama sorun bi niye dedim" diye masal anlatıyor... Politik tutumu, mahalledeki kavgayı pencereden izleyip komşusuna laf atan tipleri andırıyor. Tez mi, üretmiyor...
- Kürt ulusal hareketi statü istiyor. Her gün cenaze kaldıran ve örgütlü gericilikle mücadele eden bir hareket olarak, kopuşu göze aldığını ima ediyor. Tezi: özerklik...
SOSYALİSTLERİN TEZİ VE GÖREVİ
Sosyalistlerin tarihsel tezi, değişmedi: Sosyalist Cumhuriyet.
Türklerin ve Kürtlerin yönetiminde, idari yapılanmasında ortak söz sahibi olduğu birleşik bir sosyalist cumhuriyet...
Bu tezin yüklediği güncel görevler, bir Türkiye gerektiriyor. Birlik gerektiriyor, ortak inşa iradesi, bunun için gerekli mücadeleyi gerektiriyor.
Ve yine güncel görev, bir krizin ortasındaki bir halkın devrimci bir tavır almasını sağlamaya odaklanmak zorunda...
Bugün tarihsel tezden kaynaklanan bu görev, iddia ediyoruz, sosyalistlere münhasırdır ve pek önemlidir. Sosyalistler için aşağısının kurtarmayacağı nokta, bütünlük ve ilerlemedir.
Peki ama nasıl?
Sosyalistler, Türk ve Kürt halklarının birbirlerinden koptuğu, düşmanlaştığı noktanın tehlikelerine işaret etmekle yetinemez.
Mesele, kopmamanın zemininin nasıl sağlanacağını bulmaktadır.
Sosyalistlerin, bu aşamada yapması gereken iki iş mevcut:
Birincisi; Türkiye'nin özellikle batısında AKP karşıtı, emekçi, yurtsever ve aydınlanmacı karakter taşıyan direniş örneklerinin yaratılmasıdır. Genel ve lafzi AKP karşıtlığı somut kazanımları olan direniş ve dayanışma mevzileriyle tahkim edilmelidir. AKP gericiliği ile emperyalist barbarlığın nasıl da kol kola girdiği teşhir edilmelidir. Bu iş elbette, süren savaşın Saray tarafından yükseltilen bir savaş olduğunu sürekli yeniden anlatma işini ve bu anlamıyla Kürt halkının acısına ortak olmayı da içerecektir.
İkincisi; Türkiye'nin bütünlüğü ve ilerlemesi için nasıl bir idari yapı, nasıl bir birlik, nasıl bir ortak Cumhuriyet gibi soruları Kürt ve Türk ilericilerinin ciddiyetle tartışmalarını sağlayacak bir düzlem yaratma işidir. "Türkiye'nin idari yapısı", "siyasal İslam", "emperyalizm ve bölge" gibi konular, işte bu düzlemin tartışma ve üretim konularıdır.