Sonra... Sonra her şey olur zaten...
Bir gün halka bu yalanları yediremedikleri gün de gelecek. O gün boş bakanları ve saraylarıyla devrilip gidecekler.
Saray Rejimi son birkaç aydır iyice sırıtmaya başlayan yeni taktiklerle halk zekâsını dumura uğratmaya devam ediyor. Bu taktiklerin en başta geleni ise kısaca sıtma-ölüm taktiği adı verilen halk arasında ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği.
Geçtiğimiz sene eylül sonlarından itibaren dolar ve euro olağanüstü bir hızla yükselmeye başladığında birçok ekonomist neler olacağını tahmin etmeye başlamıştı bile. Ancak kendisi de ekonomist olduğunu iddia eden Cumhurbaşkanı tam tersi şeyler söylemeye ve savunmaya devam ediyordu. Nitekim faiz indirme inadı yangına benzinle gitme etkisi gösterdi ve döviz ile birlikte akaryakıt ve tüm ürünlere zam yağmaya başladı.
İşte tam da bu sıralarda taktik devreye sokulmaya başlandı. Elektriğe yüzde 127 zam mı yapıldı; hop bir hafta sonra kilovat saat düzenlemesi ile 500 TL'lik faturada 40 TL'lik bir indirime gidilmiş oluyordu. Patlıcan, domates ve kabak gibi 3 ay önce 3 TL'ye alınan sebze ve meyveler 30 TL'ye mi çıktı; hoop yeni bir düzenleme KDV oranını düzenliyor ve 30 değil 25 TL'ye düşen patlıcan için halkın kutlamalar yapması bekleniyordu. Bunların içinde en önemlisi ise döviz kurlarındaki oynamaydı. Bir gece ansızın yapılan bir açıklama ile “kur koruma” uygulaması getiriliyor ve dolar 18'den 13'e düşürülüyordu.
Bunun gibi birçok uygulama sonunda kahraman Saray Rejimi temsilcileri medyada arz-ı endam ediyor ve nasıl da hain toptancıların hakkından geldiklerini, stokçulara göz açtırmayacaklarını, süpermarketlere üff ne biçim cezalar kestiklerini anlatıp duruyorlardı. Ve maalesef en acı olan ise bunlara inanan bir kitleyi yine yaratabiliyor olmalarıydı. Kimse doların 18 TL olmasının sorumlusu olarak Saray Rejimi'ni görmüyor ama 13 TL'ye düşmesinin fatihi olarak aynı Saray Rejimi'ni alkışlayabiliyordu.
Sonra? Sonra her şey olur zaten.
Önce zamlar yapılır sonra vatandaş enflasyona ezdirilmez zaten.
Gerçi bu taktiğin mucidi olarak Saray Rejimi'ni görmek de haksızlık olur, onlar da atalarından böyle öğrendiler. 12 Eylül rejiminde her gün çarşaf çarşaf “önce” ve “sonra” paylaşımları yapılıyordu. Önceden terör yuvası olan yerler nasıl da bir günde sütliman yerler oluvermişti böyle. Asker abiler gelmeden her gün birbirini kıran gençler şimdi cezaevlerinde kardeş kardeş yaşıyorlardı işte. Ve önceden sendika gibi bozguncu örgütlenmeler yerine artık sonradan patron ve işçi huzur içinde bir çalışma ortamına kavuşturulmuştu işte.
Sonra? Sonra her şey olur zaten.
Önce komünistler işkencelerle cezaevlerine tıkılır, darağaçlarına çekilir ve faili meçhul kılınır; sonra demokrasi gelir zaten.
Demokrasi dediğin nedir ki? Başkan koskoca bakanlar kurulunu toplar bakanlar tüm toplantı boyunca ağızlarını bile açamaz ama onlar “bakan” zaten.
İşçiler alın terinin karşılığını istediği için kelepçelenir, hep patronun dediği gibi olur işler. Jandarma ve polis hep patronu korur sonra vergisini ödeyen her yurttaş yasa karşısında eşittir işte.
Kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış yaşanırken Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın kadın bölümü ortadan kaldırılır kala kala Aileden Sorumlu bir bakan kalır geriye; hem de olayı aile reisine sormayı vazife edinmiş bakanlar varken işte.
Bir gün halka bu yalanları yediremedikleri gün de gelecek. O gün boş bakanları ve saraylarıyla devrilip gidecekler. Geride esameleri bile okunmayacak, adlarını anan olmayacak. Şimdi parti binalarının önünde üye olmak için kuyruğa girenler partinin tabelasını bile hatırlamayacak. Bir kişinin dudaklarının ucunda yaşamanın sürekli yalanla uyutulmaya çalışmanın ne iğrenç bir durum olduğunu görmeye başlayacaklar işte.
Sonra? Sonra devrim olur zaten.