Bir "velet" öldü diye….

İşte tüm bunlar insanın insanlıktan en çok uzaklaştığı anlar, tüm bunlar iktidarlar karşısında, önüne atılacak bir çanak karşısında insanlığın ayaklar altına alındığı anlar.

“Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?” Bu sözler BBP’li Ahmet Namık Akdoğan adlı şahsa ait, kastettiğini sanırım hepimiz biliyoruz: Enes Kara.

Geçen hafta sadece “bir velet” ölmedi, geçen hafta birçok şey öldü insanlığımızdan. Kısaca bakalım:

Antalya’nın Alanya ilçesinde bir patron, bir işçiyi lüks arabasının bagajında taşıdı. Üstü kirli olduğu için, arabasını ya kirletirse diye, kendisinde bu hakkı görerek bagajda bir insan taşıdı. Eşyaların konulması için yapılmış bir yerde bir insanı bir eşya yerine taşıdı.

Geçen hafta “yasal mermi” taşıyan Oktay Dönmez, eski nişanlısı Dilara Yıldız’ı vurdu bir restoranın tam ortasında. Dilara şimdi yok, hayatına son verildi; hem de bunu kendisinde hak gören birisi tarafından. 

Bunlar sadece geçen hafta yaşanan birçok olaydan medya yoluyla en çok öne çıkan birkaç ¨başlık¨ sadece. Ondan önceki ve daha önceki haftalarda da farklı başlıklar yoktu bu ülkede. Açın herhangi bir basın yayın organını (iktidar paçavralarını bu gruba dâhil etmiyorum) göreceksiniz zaten.

Dünyanın başka bir yerinde, başka bir zamanda bir ülkenin yöneticilerini utançtan sokağa çıkamaz hale getirebilecek vakalar Türkiye’de sadece vaka-i adiyeden sayılıyor. Başka bir yer ve zamanda ilgili bakanlığın en azından istifası ile sonuçlanabilecek bu olaylar şimdi bu ülkede mağdurların suçlandığı, katillerin ise aklanmaya çalışıldığı ucube açıklamalarla sonuçlanıyor.

İnsanlığını bagajda taşıyan patronun cezası 1665 TL, yurt yöneticileri ¨masum¨, Dilara Yıldız’ın katili ise birçok iyi hal uygulamasına tabi tutularak birkaç seneye aramıza dönüp muhtemelen milliyetçi mukaddesatçı bir mafya artığı olarak yaşamını sürdürmeye devam edecek.

En çok acı veren ise tüm bunları savunacak birilerinin her zaman bulunabilmesi. Enes Kara’nın babası ¨25 yıldır içlerindeyim bir zararlarını görmedim¨ dedi. Oğlunu kaybettin be adam! Daha nasıl bir zarardan bahsediyor olabilirsin ki? Eğer cemaat yurtlarında tüm umutlarını, gençlik neşesini, kişiliğine saygısını yok etmeseydiniz birkaç yıl sonra hak etmediğin bir gurur duyabileceğin doktor bir oğlun olacaktı.

Kadına yönelik şiddet zaten her günün rutin gündemi artık. Dilara’nın adı bunların içinde şimşek gibi yanıp sönen bir anlık ışık sadece. Her şey o kadar anlamsız ve gerçek dışı gözüküyor ki gözlerimizi biraz daha sert ovalarsak sanki kâbustan uyanacağız ülke olarak.

Diğer taraftan sadece milletvekili olmayı başarabilmiş bir zat ise Enes Kara’nın ölümüyle gündeme gelen cemaat yurtlarına ilişkin, “Kumar oynayan, içkici bir aileden onlarca oluyor. Onlar hiç gündeme gelmiyor ama burada Enes Kara üzerinden cemaatlere, Müslümanlara nasıl vururuzun hesabı” dedi. İçkici hangi ailelerden hangi onlarca vaka oluyor da nasıl basına yansımıyor? Bu kadar çanak yalayıcı medya varken gerçekten böyle olsa çarşaf çarşaf yayınlar akmaz mı? Varsayalım içkici ailelerde de (ne demekse içkici aile) oluyor böyle şeyler bu durum cemaat yurtlarında yaşananları haklı çıkarır mı? Yurtlarda yüzlerce öğrenciye yaşatılan şeyin total bir özgürlük kısıtlaması anlamına geldiği hiç aklınıza gelmiyor mu? Ortada deli sorular…

Benzer bir “haber” de Hüda-Par iltisaklı Doğru Haber’de yayınlandı. Kısaca Mehmet Göktaş isimli zat-ı muhterem Enes’i “katil” ilan etti bu yazısında. İntihar ettiği için katil olmuştu Enes, Allah günahlarını affetsindi. Çocuk bu kadar günaha batmışken yetmemiş tüm bunları babasını annesini ve cemaatini de “bu vicdansız kamuoyu”nun diline bırakıp gitmişti. Yazıdan çıkarılan genel sonuç ise bu Enes nasıl bir cehennemlik iş yapmıştı böyle.

İşte tüm bunlar insanın insanlıktan en çok uzaklaştığı anlar, tüm bunlar iktidarlar karşısında, önüne atılacak bir çanak karşısında insanlığın ayaklar altına alındığı anlar. Ve bu anlar 20 yaşında bir gencin tarikat yurtlarındaki baskıya dayanamayıp gelecek umutlarından vazgeçtiği anlar. Bu anlar kıçı kırık bir patron parçasının kıçı kırık arabasının kıçı kırık döşemeleri kirlenmesin diye tüm bir insanlığın bagaja bir eşya gibi konulduğu anlar. Ve bu anlar her gün katledilen kadınların sesini duyurmaya çalışanların suçlandığı ama kadın cinayetlerini işleyenlerin hala iyi hallerinin arandığı anlar.

Erkeklik dâhil tüm iktidarların tarihin çöp sepetine atılması için daha ne olması gerekiyor? Dünya kocaman bir bagaj ve tüm patronlar bizi o bagajda taşırken ne yapmamız gerekiyor? ¨Bir Enes daha ölmesin¨ demek için açık bir tek tarikat bile, bir tek baskıcı kurum bile bırakmamak için daha neyi beklemek gerekiyor?