Soğuk Savaş 2.0 döneminin ilk sıcak çatışması!

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ABD egemenliğindeki “tek kutuplu” yeni dünya düzeninde, herkes büyük çapta savaşların, başka ülkelerin topraklarını işgallerin sona ereceğini zannediyordu; en azından buna inanıyorlardı ya da inandırılmışlardı!

“Ülkeler, hükûmetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki topluluklar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen silahlı mücadele”, savaş veya eskilerin deyimiyle harp olarak adlandırılmaktadır. Devletler barışçıl yollarla çözemedikleri iktisadi ve siyasal anlaşmazlıkları, savaşarak çözmeye çalışmaktadırlar. Herhangi bir ülkede, siyasal toplulukların ya da toplumsal sınıfların, yönetimi ele geçirmek için giriştikleri silahlı eylem ise iç savaş olarak tanımlanmaktadır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ABD egemenliğindeki “tek kutuplu” yeni dünya düzeninde, herkes büyük çapta savaşların, başka ülkelerin topraklarını işgallerin sona ereceğini zannediyordu; en azından buna inanıyorlardı ya da inandırılmışlardı! Eskiden Doğu ile Batı gerginliği üzerine kurulan dünya düzeni, bu yeni dönemde yerini etnik-dini temelli çatışmalara, uluslararası terörist faaliyetler ile mafya türü yasadışı örgütlenmelerin faaliyetlerine bırakmıştı.

Kapitalizmin küresel krizi hegemonya sorununu da beraberinde getirdi:

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya'da düzenlenen 43. Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada ABD ve NATO'yu şidddetli bir biçimde eleştirerek tek kutuplu ABD hegemonyasındaki yeni dünya düzeninin sorgulanmasının ilk fitilini ateşlemiş; adeta Batı’ya yeni bir meydan okuma yapmış, daha önce Gürcistan ve Kırım’ın ilhakında, bugün de Ukrayna’da olanların ilk sinyallerini vermiştir. Arkasından gelen 2007 sonunda ABD’de başlayan ve kısa sürede bütün dünyayı etkisi altına alan kapitalizmin küresel krizi ABD’nin tek kutuplu dünyada tek süper güç olma posizyonunun sorgulanmasının tuzu-biberi oldu. Kapitalizmin her küresel krizinde olduğu gibi (dejavu) krizin yeni bir hegemonya merkezi yaratması ve yeni bir birikim modeline geçilmesiyle sonuçlanması gerekiyordu. Oysa bu süreçte  kapitalizmin bu hegemonya krizi çözülemeden, bir tarafında Rusya, Çin ve İran’ın yer aldığı; diğer tarafını ise Batı bloğunun oluşturduğu “Soğuk Savaş 2.0”[i] denilen yeni bir soğuk savaş döneminin kapıları aralanmıştır.

Trump’ın Çin’i engelleme çabaları işe yaramadı:

Trump, 2016 seçimleri sonucunda ABD başkanı olduktan sonra ABD “derin devletinin” yönlendirmesiyle Çin’in “süper güç” olmasını engellemek için her yolu denedi. İşe önce Çin’in en önemli müttefiki Kuzey Kore’yi tehditle başladı. Bu işe yaramayınca anlaşma yoluna gitti. Bu da işe yaramayınca “Doğu'nun İncisi” olarak addedilen Çin'in Hong Kong Özel İdari Bölgesi'nde suçluların Çin'e iadesi tasarısını bahane ederek büyük çaplı protestolar başlatılmasını sağladı. Bu da işe yaramayınca Çin’e karşı ticaret savaşlarını başlattı.

Biden’ın ABD başkanı olması ile değişen pek bir şey olmadı. ABD, Çin üzerindeki baskılarını Uygur Türkleri üzerinden artırmaya ve Afganistan’ı Taliban rejimine bırakarak da daha geniş bir alana yaymaya çalıştı. Nihayet, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinde uyguladığı taktiklere benzer taktiklerle hem tahrik ederek hem de gün, saat vererek Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin bir anlamda yolunu açtı. Amaç, yeni soğuk savaşın önemli taraflarından birisi olan Rusya’yı bu harekatı nedeniyle hem askeri hem de iktisadi olarak cezalandırarak ABD hegemonyasını devam ettirmekti. Ama çoğunlukla olduğu gibi evdeki hesap çarşıya uymadı ve ABD ve NATO son anda Rusya’ya askeri müdahaleden vazgeçti.[ii] Yani, bir taşla iki kuş vurmayı hedefleyen ABD ve Batı Bloğu “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.”

Rusya’ya yeni yaptırımlar ve Çin faktörü: 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, “Ukrayna'nın askerden ve Nazizm'den arındırılması” amacıyla başlattığı askerî operasyonun hemen ardından ABD, Avrupa Birliği, İngiltere ve Kanada; Rus ekonomisi ve finans sistemine yönelik yaptırım kararları aldı. Bu yaptırım kararları Rusya’yı iktisadi açıdan yıpratmak ve dünyadan izole etmek amaçları taşımaktaydı. Açıklanan yaptırımlardan bazıları, Rus varlıklarının ve işlemlerinin dondurulmasını, Rus bankalarına yönelik kısıtlamaları içermekteydi. Ayrıca Rus zenginlerinin mevduatları kontrol altına alınacak, enerji sektörüne yönelik ihracat yasağı uygulanacak, Avrupa'dan Rusya'ya petrol için gerekli ekipmanların gönderilmesi yasaklanacak ve Rus hava yollarına bütün uçak yedek parça ve ekipman satışı durdurulacaktı. Yaptırımlar şimdilik, Rusya'nın SWIFT[iii] ödeme sisteminden dışlanması seçeneği dışında durmuş gibi. Rusya, SWIFT ödeme sistemi dışında bırakılması durumunda başta doğal gaz olmak üzere önemli emtiaları Avrupa ülkelerine satmakta son derece zorlanacaktır.

Bu yaptırımların ne kadar etkili olup olmayacağı büyük oranda Çin’in tavrına bağlı olacaktır. Bir başka deyişle Çin, bu yaptırımların Rusya üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmeye yardım edecek mi? Edecekse ne ölçüde edecektir? Şimdiden daha önce ABD’den aldığı buğdayı Rusya’dan almaya karar verdiğini biliyoruz. Ayrıca Rusya, Kırım’ı 2014 yılında ilhak ettiğinde Çin Rusya’ya yardım etmişti. Üstelik Çin sadece bunu Rusya için yapmadı ve yapmayacak. Daha önce Kuzey Kore ve İran için de yapmıştı. Soğuk savaş 2.0 döneminde iki ülkenin birbirlerine stratejik olarak gereksinimleri var ve her ikisi de yan ve yönlerinde ABD ve NATO görmek istemiyorlar. Çin’in Rusya’dan ithal edeceği petrol, doğal gaz, değerli metaller ile tahıla çok gereksinimi var. Duruma bu açıdan bakarsak Çin’in yaptırımların etkilerini azaltmak amacıyla Rusya’ya yardım etmesi her iki ülke açısından kazançlı olacaktır. Nihayetinde Çin’in dünyanın yeni “jandarması” olabilmesi için Rusya’nın gücüne ve desteğine de çok gereksinimi var. 

Şoklar art arda gelecek:

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin makro iktisadi etkileri ağırlıklı olarak enerji yoluyla olacaktır. Enerji arzında aksaklıklar olması büyük olasılık. Yani büyük bir enerji arz şoku kapıda. Öyle görünüyor ki büyük oranda Rus gazına bağımlı Avrupa ülkeleri, ABD’ye oranla bu enerji tedarikinde oluşacak aksaklıklardan ve olumsuzluklardan daha fazla etkilenecek. Enerji fiyatları artarken enerji kullanımında bazı kısıtlamalar gündeme gelebilecektir. Artan enerji fiyatları tüketicilerin harcanabilir gelirinin büyük bir kısmının enerjiye gitmesine ve dolayısıyla talebin azalmasına neden olabilecektir. Azalan taleple birlikte başta yoğun enerji kullanan sanayiler olmak üzere tüm sanayilerde üretimde aksamalar ve hatta duraksamalar olması sürpriz olmayacaktır. Bu da tedarik zincirlerinde ciddi kopmalar yaratabilecektir. Dahası artan enerji fiyatları sonucu, üretici fiyatlarında önemli artışlar gözlenebilecektir. Bu faktörlerin tümü de dünya genelinde daha fazla enflasyon yaratma potansiyeline sahiptir.

Etki bununla sınırla kalsa iyi: Dünya genelinde önemli fiyat artışları göreceğiz. Sadece enerji fiyatları ve emtia fiyatları artmayacak; bunu, enerjinin temel girdi olduğu imalat sanayi ürünleri ile gıdadaki fiyat artışları izleyecektir. Bu fiyat artışları da dünya genelinde talebin düşmesine ve üretici fiyatlarının artmasına neden olacaktır. Hepsi de bize yüksek enflasyon olarak dönecektir. Bunlara ek olarak artan belirsizlikler nedeniyle finansal piyasalarda bir sıkılaştırma dönemi başlayabilecektir. Bankalar daha az kredi vermek isteyecek, daha fazla maliyetle vermeye başlayacaklardır. Bu da yatırım kararlarının ötelenmesine, tüketicilerin de daha az kredi talep etmelerine neden olacaktır. Böylelikle talepte önemli ölçüde gerilemeler olabilecektir. Bu etkiler, dünya genelinde bir stagflasyon olma olasılığını artıracaktır. Bu kısa dönem etkilerin yanında artan soğuk savaş rüzgarları ile birlikte tedarik zincirleri ile yatırımların bölgesel dağılımlarında önemli değişmeler olabilecektir. Yeni dönemde Avrupa ülkelerine doğru yeni bir göç dalgası olması olasılığı oldukça yüksektir.

Rusya, Dünyanın Emtia Deposu:

Rusya denildiğinde hemen hemen hepimizin aklına petrol, doğal gaz ve buğday gelir. Oysa izleyen tabloda net bir biçimde görüldüğü gibi Rusya aynı zamanda önemli bir değerli metal üreticisi ve ihracatçısı ülke. Bunların başında otomobil üretiminde kullanılan paladyum ile pil üretiminde kullanılan nikel başta olmak üzere birçok değerli metalde önemli küresel paya sahip.

Artık her hapşırık Türkiye’yi nezle yapacaktır:

Eskiden ABD hapşırınca Türkiye nezle olur derdik. Şimdi kim hapşırırsa hapşırsın nezle olacak duruma geldik. Nasıl olmasın ki? Rusya ile Ukrayna savaşıyor ve 23 Şubat’ta 539 olan ülke risk primimiz 593’e yükseliyor. USD/TL kuru Cuma günü 14 TL’nin üzerine çıkmış ve gösterge faiz oranı da % 21,45’ten %23,48’e yükselmiştir. Borsa İstanbul 100 endeksi de bir günde önemli kayıp yaşamıştır. Büyümek için önemli ölçüde dış kaynak gereksinimi duyan ülkemiz için yeni dönem hayli sancılı geçecektir. Üstelik kur üzerinde baskıların artacağı bir dönemde kur ve altın fiyatları korumalı mevduat hesaplarının hazineye olan yükü artarak kamu maliyesinde ciddi bozulmalara neden olabilecektir. Zaten mevcut iktidar döneminde her ay rekor üstüne rekor kıran enflasyon, artan kur, dünya genelinde artacak enerji ve emtia fiyatları nedeniyle daha da artacaktır. Bilindiği gibi ülkemiz hem Rusya hem de Ukrayna’dan önemli ölçüde tahıl ithal etmektedir. Bu kriz sonrası artacak tahıl fiyatları halkımıza daha yüksek gıda enflasyonu olarak dönecektir.

Rusya-Ukrayna krizi ödemeler dengemiz üzerinde yeni baskılar yaratacak, ödemeler dengesinde daha fazla olumsuzluklara neden olacaktır. Her şeyden önce gerek Rusya gerekse Ukrayna önemli ticaret ortaklarımızdan iki ülke. İzleyen tablo bu iki ülkenin toplam dış ticaretimiz içindeki payının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

2021’de en fazla ithalat ve ihracat yaptığımız ülkeler sıralamasında sırasıyla 2. ve 9. ülke olan Rusya; toplam 496,7 milyar dolar olan 2021 dış ticaret hacmi içinde 34,7 milyar dolarlık payı ile 3. sıradadır. Buna karşılık en fazla ithalat ve ihracat yaptığımız ülkeler sıralamasında sırasıyla 12. ve 20. ülke olan Ukrayna da 7 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ile 18. sırada yer almaktadır. Unutmayalım ki Rusya’dan başta enerji, demir-çelik, hububat ve alüminyum gibi önemli malları ithal ediyoruz. Aslında bunların hepsi bizim için önemli girdi kalemleri. Ukrayna’dan ithal ettiğimiz başlıca mal kalemleri ise demir-çelik ve hububattır. Mal ticareti yanında bu ülkelere verdiğimiz önemli müteahhitlik hizmetlerimiz de var.  

Turizmde, Rusya ve Ukrayna’ya göbekten bağlıyız:

Ülkemizin turizmde de büyük oranda bu ülkelerden gelen turistlere bel bağladığını “Sağır Sultan” bile duymuştur. Nasıl duymasın ki? 2021’de ülkemize gelen toplam 24,7 milyon yabancı ziyaretçinin içerisinde 4,7 milyon ziyaretçi ile Rus ziyaretçiler yer alırken Rusları 3,1 milyon ile Almanlar ve 2,1 milyon ile de Ukraynalılar izlemiştir. Yani oranlarsak neredeyse gelen her 10 turistin 3’ü savaşan bu iki ülkeden gelmiş. Üstelik ülkeyi yönetenlerin krizle ilgili yaklaşımlarında anlık değişimleri, “Rus ayısı ile özleştirilen Rusların” lideri Putin’in bir yere yazacağını da unutmamak gerekir. Çok geriye gitmeyelim ve 2016 yılında neler olduğunu anımsayalım!

Ne olacağını düşünmeden plansız, programsız ve sadece günü kurtarmaya dönük kurgulanan, uygulanan iç - dış politikaların Türkiye’yi nerelere taşıdığı belli: Dış şoklara daha açık ve daha savunmasız bir Türkiye duruyor ortada. Dünyada veya bölgemizde yaşanan her olumsuzluk sanki ülkemizde oluyormuş gibi etkiler yaratmakta. Rusya-Ukrayna krizi, zaten aş-iş yaratmakta zorlanan, enflasyonun başını alıp gittiği, halkımızın her geçen gün daha hızla yokşullaştığı, toplumsal huzursuzlukların giderek arttığı memleketimde her şeyin tuzu biberi olmaya aday. Umarım aklıselim egemen olur ve savaşın çözüm olmadığı kısa zamanda anlaşılır.


[i] Bu deyim Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından sayın Ergin Yıldızoğlu’dan alınmıştır.  

[ii] Bu konuda Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından sayın Selim Somçağ’ın, “ABD Başkanı Biden’ın Rusya’ya karşı sessiz kalmasını Demokrat Parti’ye hâkim olan İsrail lobisi sağladı; çünkü bir İsrail projesi olan Akdeniz’den Zağros Dağları’na uzanan kukla Kürt devletini Türk ordusuna karşı halen hem ABD hem de Rusya korumakta. ABD ile Rusya doğrudan karşı karşıya gelecek olursa ABD Suriye’de Türkiye ile PKK arasında tercih yapmak zorunda kalacak, Türkiye’yi seçtiği zaman da Rusya Suriye’de barınamayacak ve kukla Kürt devleti projesi tarihe gömülecek. İsrail lobisi Biden’ı kilitleyerek bunu önlemek istedi.” biçimindeki açıklamasının son derece önemli ve mantıklı bir açıklama olduğunu vurgulamak isterim. Yazının tamamına https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/selim-somcag bağlantısından ulaşılabilir.

[iii] SWIFT, paranın hızla sınır tanımadan bir yerden bir yere gönderilmesini sağlayan uluslararası mali yapılanmaya verilen addır.