İyi ki doğdunuz. Maaşalla güzel de doğmuşsunuzdur. Sonuçta koskoca Abdi İbrahim Beyefendi’nin torunu, kötü (koşullarda) doğacak değil ya. Gerçi, tevellüt 1952 diye bakıldıkta, o yıllarda koşullar bugünkü gibi iyi değildi galiba. Her şey özelleşip güzelleşmemişti. Ne biliyim böyle şirket kültürüydü, kurumsallaşmaydı, yönetişimdi, liderlik ekipleriydi, öğrenen organizasyondu, insan kaynakları yönetimiydi, corporate communication’dı falan filan çok bilinmiyordu.
Ne günlerdi. Dümdüz yalakalık vardı! Nerede böyle bir patron, bir güç, bir sermaye, bir iktidar falan görse, bizim gariban vatandaş naapsın, o büyük güç karşısında boynu bükük böyle dilenci gibi kalır ya da tutar ağanın elini, eteğini öperdi. Daha çok da devlet/bürokrasi ile millet/köylü karşıtlığı tabii...
Neyse, geçti gitti o günler çok şükür. Büyüdü, gelişti, semirdi sermayeler. Şimdi sermaye/patron ile emek/işçi karşıtlığı va... olur mu hiç öyle ya. Yok tabii... Onun için ne var; iyi yönetişim örnekleri, aile şirketlerinde kurumsallaşma, gelir maksimizasyonuna odaklı satış ve pazarlama ekipleri, mavi yakalı üretim ordusunun yanında beyaz yakalı yönetim ordusu, müşteri memnuniyeti, outsourcing, kalite yönetimi, iç iletişim, dış satım falan filan kırk bin tane şey işte. Dedeniz Abdi Bey’den bugüne neler neler. Hem bu süreçte, Unkapanı’ndaki bir eczaneden koskoca bir ilaç devine uzanan sermaye birikim sürecinin ne zorluklarını gördünüz, yaşadınız kimbilir. Neyse ki Türkiye’deki büyük dönüşüm olsun, globalleşme olsun... amaaaan sıkıldım be patron, biliyorsun işte tüm bu zırvaları, iyi ki doğmuşsun.
Sayende cillop gibi gördük işte, patron ne, sermaye ne, işçi ne, kendini ayrıcalıklı zanneden yahut işsiz kalma korkusuyla ne yaptığını bilmeyen beyaz yakalı yalaka ne; nerelere uzanabilir patronun kibri, nerelere kadar alçalabilir patronun sağ kolu olmaya çalışan hıyarların yapıp ettikleri; iktidar karşısında boyun eğmenin nerededir acaba dibi... Hanimiş bakiyim, güce, paraya, sermayeye, patrona tapmanın “iç iletişimsel” biçimleri...
İyi ki doğdun ve bir kez daha görmüş olduk özel doğum günü videon sayesinde bunların ve benzerlerinin hepiciğini.
Bir de senin sayende, “Hülooooğ” ve “Götünün gılıyak” geldi aklıma nedense. Şu gariban vatandaşlarımızın, kendilerini sıfırlayarak güce tapınmaları hani. Boyun eğme ve fanatizm ile aptallaştırılmanın bir başka dibi.
O büyük iktidarın karşısında bu şekilde tezahürat yapanlarla dalga geçildi ya hani günlerce. Garibanla, esmer dünyayla sabah akşam dalga geçen beyaz yakalıların ve Beyaz Türklerin yalakalık anlamında onlardan hiç geri kalmadığını da, sayenizde bir kez daha ve net biçimde görmüş olduk galiba.
Remix de yapalım dilerseniz sonuna. Sinerji oluşur belki RTE ile aranızda. Hem belli mi olur İK yahut başka bir kurumsal departman yeni bir video da yapar bundan seneye, kutsal 64. yaş kutlamasına. Kârlı bir yıl daha geçiyor, trilyonlara trilyonlar ekleniyor, size hepsi birthday sonuçta:
“Hüloooğ... hem vizyoner hem koleksiyoner. (koro) Bu yıl ne kadar performans zammı alırız acaba? (solo)
Hüloooğ... Nezih bey diyince... Savaşçı huh... Yenilmez guruuuğ (groove – ve gruplar halinde) Primler yatar mı acep sonunda? (solo)
Götünün gılıyak, cıstak cıstak... Götünün gılıyak, cıstak cıstak (reprise)
Hüloooğ... vizyoner, koleksiyoner ama insan da sever... (koro ve efekt – sevilen insan görüntüleri, sesleri) 2016 maaş zammı ne zaman açıklanacak acaba? (solo)
Hüloooğ... Tarih yazan, ezber bozan... (koro) Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Gönül Yazar... (efekt – tribün ortamı, tezahürat) Daha ne kadar yalayacaz lan acaba? (solo)
Götünün gılıyak, cıstak cıstak... Götünün gılıyak, cıstak cıstak (reprise)
Börpli, börpli... cıstak cıstak (koro)
Hepi, hepi... cıstak cıstak (koro)
Kimi zaman nezih, kimi zaman barut... (solo) İkisini de yalıyak, ikisini de yalıyak, ikisini de yalıyak... (düo, trio, grup)
Götünün gılıyak, cıstak cıstak... Götünün gılıyak, cıstak cıstak (zabaha gadar reprise - Jason Daleware feat. DJ Snooky –– 2015)”