Siyasette kartlar ‘Geçinemiyoruz’la yeniden karılıyor

23 Kasım Gecesi Türkiye sosyal mücadeleler tarihinde ileride önemli günlerden biri olarak anılır mı bilinmez ancak 20 yıllık neoliberal İslamcı iktidarın çözülmesinde bir kırılma noktası olacağına dair işaretler güçleniyor. 24 Kasım günü muhalefetinin sağı provokasyona gelmeyelim diye yalnızlaştırmaya çalışsa, MGK bildirisinde üstü örtülü biçimde geçinemiyoruz protestolarının milli güvenlik sorunu olarak telakki olduğunun belirtildiği ifade çokça köpürtülse de aynı akşam Trabzon Uzun Çarşı’dan kent meydanına yürüyenler bu işin o kadar da kolay olmadığını dosta düşmana gösterdi. Sonraki günlerde “geçinemiyoruz” eylemleri Denizli, Antep, Eskişehir, Manisa ve Elazığ’da devam edince, Millet İttifakı’nın sağı İYİP sessizliğe bürünürken, CHP de 4 Aralık’ta startını vereceği seçim çağrılı mitingler gündemiyle halkın artan öfkesini, feryadını kendi kampanyasına soğurmanın hesaplarını yapıyor.

İYİP’in, kendiliğinden tepkilerin sosyalistler öncülüğünde sokaklara taşmasından rahatsızlık duyduğunu belirtmesini sağcılığının yanında, olaylardan birkaç gün önce, Güney Ege’nin önemli sanayi-işçi şehri Denizli’de yaptığı mitingde 30 bin gibi devasa bir kitleyi toplamış olmasıyla birlikte düşünmek anlamlıdır. Çünkü sınıf içinde çalışma yürüten devrimcilerin aktarımlarına göre, Akşener’in partisi geçinemediği için saray blokundan kopan emekçilerin yöneldiği adreslerden biridir (diğeri Yeniden Refah’tır). CHP teşkilatı kendisine Denizli mitinginde destek verse de kendisinin Mersin’deki CHP mitingine destek vermeyeceğini “kendileriyle olmak isteyenlerin tercihini etkilememek” diye gerekçelendirmesi de bununla ilişkilendirilebilir. Gelecek haftaki yazılardan birinde sınıfın asgari ücretle geçinen kesimlerinin son dönemdeki siyasal yönelimleri konusunu daha somut verilerle tartışmayı düşünüyorum.

“Geçinemiyoruz” gündemi evde, sokakta, çarşıda pazarda bir dip akıntısı olarak sürerken, Gelişmelere hızlı reaksiyon gösterenin sadece Millet İttifakı olmadığı İslamcı siyasette de bir hareketlenme yaşandığı gözleniyor. Saray’ın reisi “üretimi, istihdamı ve ihracatı artıracak bir deney yapıyoruz” diye atıp tutsa da bunun iktidarın çözülüşünü getirecek bir kumar olduğunu fark eden, Milli Görüş ve AKP geleneğinden gelen siyasal aktörler (Gelecek, Deva, Saadet, Gül, oğul Erbakan, Arınç) de bir haftadır hızlı bir görüşme trafiğine girdi. Buradan Cumhurbaşkanı adaylığının görüşüldüğü öne çıkartıldı fakat, batan AKP gemisinin mallarını toplamaya namzet İslami-muhafazakar bir muhalefet blokunun doğması ihtimalini yabana atmamak gerekir. Dolayısıyla bir haftadır siyasette kartlar yeniden karılıyor. Seçimleri sandıktan önce belirlemeye dönük hamleler ve manevralar ön plana çıkıyor. Bu da Erdoğan’ın ipleri elinden kaçırmak üzere olduğu ve tabanın çözülmesinin hızlanacağı hesabı yapanların sayısının arttığını gösteriyor.

KORKUT BORATAV’IN UYARISI VE ÖNERİSİ

Buna karşın, Korkut Boratav üç gün önce Birgün’e verdiği röportajda, enflasyon ve döviz kurundaki artışın hiperenflasyona evrilmeden yavaşlaması, yoksullaştırma anlamında toplumsal bunalımın konsolide olup, sefaletin 2018 kur krizi sonrasında olduğu gibi biraz daha genişleyip, derinleşeceği bir noktada iktisadi sistemin topyekûn bir krize dönmeden istikrar kazanacağını söylüyor[i]. 2020’deki büyüme ve ihracat rakamlarını da buna dayanak gösteriyor. Yani, toplumun çoğunluğunun geçim koşullarında bugünküne göre, bir düzelme olmayacak, daha zor iş bulabilir ve geçinebilir biçimde sefalet koşullarında hayatta kalmaya çalışacaklar. Muhalefet mevcut iktidarı kendiliğinden çökertecek bir iktisadi krizle karşı karşıya olduğumuz yanılsamasına kapılmasın diyen Boratav’a göre, toplumun daha geniş bir kesimini yoksullaştıracak bir sosyal bunalım söz konusudur.

Aylardır sosyalistlere saray rejimi sonrasına alternatif sol bir çıkış programı hazırlamayı öneren Korkut hocanın, bu söyleşide sosyal bunalımı derinleştiren politikalar karşısında, sosyalistlere ve emek örgütlerine önerisinin, 1989-1993 arasında yüksek enflasyonun ücretleri eritmemesi için uygulanan “eşel-mobil” sisteminden ibaret olması düşündürücüdür. Eşel-mobil, tüketicilerin satın alma gücünü koruyabilmek için, ücretlerin enflasyondaki artışı dikkate alarak kendiliğinden ayarlanmasına olanak sağlayan bir sistemdir. Böylece çalışanların ücret artışları için sözleşmelerle güncelleme yapmak yerine, ücret artışları otomatiğe bağlanmaktadır. Hazır TÜSİAD da ücretlerdeki erimeden yakınıyorken, bunu talep etmek mantıklı bir öneri gibi sunulsa da 1994’te 5 Nisan kararlarıyla emekçilere acı ilaç neden ve nasıl içirildi diye sormak gerekiyor.

İşsizlik ve düzensiz-güvencesiz işlerin bu kadar yaygın, sendikaların bir o kadar güçsüz ve içeriden kuşatılmış olduğu, asgari ücretin çok altında çalışan göçmen emeğinin hiç olmadığı kadar yüksek olduğu bir dönemde, sınıfın son 40 yılda en güçlü olduğu bir kesitte uygulanan sistemi talep etmenin ne kadar anlamlı olduğu tartışılır. Dolayısıyla, yabancı sermaye akışını işgücünü ucuzlatarak sağlayacağız diyen bir iktidardan, ya da iç pazarı daraltacak başka bir acı ilacı dayatacağı aşikar olan muhalefetten dar bir sınıf kesimini gönendirecek bir talepte bulunmak yerine; Erdoğan tarafından daha da yoksullaştırılacakları ilan edilmiş yüzde 80’lik toplum kesimlerinin ülkede üretilen zenginliklerden daha fazla pay almasını sağlayacak bir bölüşüm politikasını, tekelleri, mali oligarşiyi ekstra vergilendirip, 5‘li saray karteline aktarılan kaynakları kamuya döndürerek hayata geçirecek bir sol siyaseti kararlı ve cesur biçimde savunmak daha gerekli ve mümkün değil mi diye sormak gerekiyor. Mesela Salı günkü basın toplantısında TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın önerdiği çözüm gibi: “Halka saldırı planına karşı bizim de bir kurtuluş reçetemiz var.  AKP döneminde aşırı zenginleşen herkese ek vergi koyalım. Yıkımın bedelini halk değil, halktan çalıp cebini dolduranlar ödesin. (...) Biz, çalışanlar maaşımızdan %1, onlar zenginliğinden %25 ödesin.”

ERDOĞAN’IN TERCİHİNİN EKONOMİ-POLİTİĞİ

Erdoğan, mutfaklara molotofkokteyli atıp, eylemlerin fitilini yakan faiz-kur politika tercihinin arkasındaki kararlılığını, “ben de iktisat eğitimi aldıysam” sözleriyle tekrarladıkça aklıma nedense, “Kestane balının diyarı Zonguldak’tan merhaba” diyen şahıs geliyor. Bu durumda ey ekonomi uzmanı şahıs, döviz kurlarının yükselişini önlemek adına, 2018-2021 Mart arasında 228 Milyar dolar ve şimdi eksi 35 milyar dolara yol açan miktarda dövizi neden piyasaya sürerek buharlaştırdınız acaba diye sormak gerekiyor herhalde... Bir haftadır pazarlanan ve pespaye kalkınma vizyonuyla, Türkiye’yi Avrupa’nın Bangladeş’i yapma tercihi, topluma açıkça hem sıtmayı, hem de ölümü göstermek anlamına geldiği ortadadır. Sermayeye yüksek büyüme, halka mutlak sefalet vaat eden bu tercihin işlevi ve kabul edilemezliğini, Erkan Baş andığımız basın toplantısında iki cümleyle özetledi: “Bu plan zengini daha da zengin etme, sudan ucuz mal üretip Avrupa’ya satma, biz çalışanları ırgata döndürme planıdır. Bu plan bu ülkenin işçisini, yoksulunu ucuz iş gücü diye köle gibi satma planıdır! Bu planın adı doları olanı ihya etme, dar gelirli oranını yüzde 80’lere çıkarma planı.”

SAHAYA DAĞILIP, SOSYAL PATLAMAYA GÜÇ BİRİKTİRMEK

Böylesi bir tabloda sol bir siyasal kutbun önceliği, ¨Geçinemiyoruz“un ifade ettiği sınıfsal itirazın önderliğini eline almak için bir adım geriye çekilip, emek ve demokrasi güçleri/platformu imzalı adresi önceden duyurulmuş, dolayısıyla polisin yalıttığı belli kurum temsilcilerinin basın açıklamaları yerine, sırf bu eylem sürecine özgü güç birliği platformları geliştirip, kampüslerde, liselerde, pazarlarda, OSB’lerde, havzalarda spontane eylemler, yürüyüşler, gösteriler, performanslarla polisler kadar toplumu da şaşırtmalı, en sıradan kişileri bile kendine katabilecek şekilde teşvik edici-cesaretlendirici olmalıdır. Öyle birilerinin yaptığı gibi açlığa-sefalete mahkum edilen halkın bu yakıcı gündemini, “demokrasiye çağrı” gibi liberal boş gösterenlere sarmalayarak, bulanıklaştırarak değil, sınıfsal içeriği ve çözümleriyle savunmalıdır. Halkın kendi kaderini ele almak üzere harekete geçip, sokaklardan meydanlara birlik olduğunda bu açlık, yoksulluk düzeninin sona ereceğine inanmasını sağlamak kritik noktadır. Söz konusu geçinemiyoruz inisiyatifleri, barınma-kira sorununu da gündemden düşürmeden, tüm sokakları halkın en temel ihtiyaçlarının (ekmek, gıda, ısınma, barınma) nasıl karşılanacağına ilişkin kısa ve öz bir talepler listesiyle donatmalıdır.

BATIKENT EYLEMİ ÖRNEĞİ

23 Kasım akşamı “Geçinemiyoruz” eylemlerinin en kalabalıklarından biri Ankara’nın çeperinde üretim-lojistik ve yeniden üretim alanlarının iç içe olduğu bir orta-alt gelir grubundan emekçilerin yaşadığı Batıkent’te gerçekleşti. 28 Kasım’da Kızılay’daki Geçinemiyoruz eylemi sırasında gözaltına alınan Mustafa Eberliköse’nin Batıkent eylemiyle ilgili sendika.org’da çıkan yazısıyla bitirmek istiyorum. Tabii, “Geçinemiyoruz”un bir diğer öncü yerelliği Kocaeli Darıca Yeni Mahalle’yi selamlayarak:

Batıkent’teki mütevazı deneyim direniş hareketinin birliğinin uçlarını bize göstermiş oldu. Direniş hareketleri temelinde sosyalist hareketin yeniden inşası ve aşağıdan birlik için umut verici bir eylem süreci geçirildi. (...) Soğuk kış günlerinde evdeki kombiyi kısmak zorunda olan milyonların bağrında bir isyan ateşi harlanıyor. Açlık-yoksulluk isyanları gerçek bir direniş hareketinin olası dinamiklerini ve bu temelde birleşik mücadele zorunluluğunu bize gösteriyor.

“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı bugün geçinemeyenlerin “geçim ittifakında” birleşmesi ile yeni anlamlar kazanacak. Batıkent eylemi bize bunu gösterdi. Motokuryelerin, pazarcıların, taksicilerin, site görevlilerinin, özel okul öğretmenlerinin, market, AVM çalışanlarının, kadınların, işsizlerin, emeklilerin bir eyleme rengini vermesi tesadüfi değildir. Geçinememe derdi farklı emekçi kesimlerini birleştiren ortak derttir.”[ii]


[i] https://www.birgun.net/amp/haber/prof-dr-korkut-boratav-birgun-e-konustu-saray-in-saati-secime-ayarli-367517, 30.11.2021.

[ii] Eberliköse, M. (2021) „Abdülkadir Selvi meseleyi hâlâ anlamadı: Yalnız ve güçsüz değiliz, geçinemeyen milyonlarız!“, https://sendika.org/2021/11/abdulkadir-selvi-meseleyi-hala-anlamadi-yalniz-ve-gucsuz-degiliz-gecinemeyen-milyonlariz-638089/, 24.11.2021.