Şimdi işimize bakalım…

Demirel de gitti.

İktidara geldiği ilk günden beri, bu güne kadar izlediğim birisi…

Birkaç kez yakından da görmüştüm…

Böylece kendi ömrümün de bir sayfası kapandı…

Demirel dâhil, onun kuşağının bütün baş aktörlerini gördüğümü biliyorum. Aynı göğün altında soluk alıp, verdik. Karşı saflarda hayata tutunduk...

Karşı saflarda dediğim, Türkiye ilericiliği ve aydınlanması adınadır. O nedenle karşı saflardakini hayırhah anamam…

Sonuncu giden Demirel oldu…

Kendi adıma, ülkenin her yangın çağında, ateşi tutuşturan körüğün başında oturduğu belleğime yer etmiştir…

Geride kalan iki kare hayatının özeti midir?

İlki, parmaklarıyla üç işareti yaptığı ve Denizlerin idam kararına kalkan eli…

İkincisi, büyük devlet adamlığından bahsedenleri…

Yani, küfredenleri kadar göklere çıkaranları da var.

Cenazesi ortada duruyor…

Adına şimdi başkaca bir şey yazmak için erkendir…

Ülkenin bu günkü kaderini belirlemişlerden bir kişi ve yapıp, yapmadıklarıyla hiç unutulmaması gerekenlerden birisidir…

***

Hayat durmuyor…

Seçim biteli bu gün on birinci gün…

AKP ile koalisyon yapan parti tez zamanda ve ilk elde yanar…

Bunu bilir; bunu söylerim…

Ne ki sistem burjuva çıkar sistemidir. Sınıfsal çıkarlar gerektirirse, sürü başının ardından uçuruma atlayan koyunlar gibi % 60'ı toplamış partiler de gider, AKP’nin kucağına oturur. Yani şaşmamak ve bu da olmaz dememek gerekir...

***

Anlaşılan başta sarayda oturandan tüm AKP heyet-i temsiliyesi, hem seçimin ilk sıcağını soğutuyor ve hem de acısının farkına varıyor. Şimdi gitmemek için koalisyona bile fitler. Yani hayli üzgünler…

Onlar üzgün ve tedirginse, öyleyse işler doğru gitmiştir ve olan, biten iyidir…

Ancak böylesi naif bir çıkarsamayla, sevindirik olacağız diye ortada bir neden yoktur.

Yani, bir seçim oldu ve halk bu seçimde AKP’nin frenine dokundu diye devrim falan olduğunu da söyleyecek değilim.

Ancak anlayamadığım da şu olmuştur: Kimi yazılan çizilenlere bakılırsa hayretle gördüğüm bir şey, hem halkın bu tepkisinden hayli rahatsız olan ve hem de kendini muhalefet cephesinde görenler var…

Seçim öncesi, seçimde yapılacak muhtemel tercihler,  sistemin kendini yenilemesi diyorlardı ve şimdi de bu oy tepkisinden ancak faşizm çıktığı sonucuna varıyorlar…

Yani anlayan beri gelsin ve herkes kendi kendine eh olsun mu desin?

***

AKP karşıtı ahalinin sergilediği bu sandık tercihine bakılırsa, seçimin sonucuna etkili olan en önemli sosyal etmen halen ve kuvvetle “Haziran Direnişi”nin sürdüğüdür…

Bir zamanlar İbrahim Tatlıses bir laf etmişti… “Urfa’da Oxford vardı da, ben mi gitmedim” diyesiye…

Tıpkı onun gibidir…

Halka devrimin öncüsü olacak siyaset başı vardı da, halk mı devrimi yapmadı…

Haziran'da halkı sokağa çıkaran bir öncü ya da siyaset vardı da, halk mı tam da işin en keskin noktasında “evli evine, köylü köyüne” farzıyla huzur dolu hanesine döndü ve vazgeçti…

Yani ne gördüğümüzü, ne de okuduğumuzu manasız bir mantık düzlemine oturtmanın acaba ne manası vardır?

***

Daha eski yazılarda da yazmıştım… Haziran neredeyse bir devrimci durumdu; ne ki, bunu daha ileriye tahvil edecek ne bir siyaset ve ne de bunun örgütlenmesi için bir sosyolojik zaman kesiti yoktu…

O nedenle belki de, 2013 Haziranı'nda, devrim, memleketin kapısını şöyle bir çalmıştır. Kapıyı açan olmayınca, önünde de bekleyen olmamıştır…

İş ki bu tespit yapıla, o zamandan bu yana da Haziran Direnişi birleşerek kendini yeniden örgütlemeye çabalamaktadır. Seçimler, tam da bu işin arifesinde “Hareketi” yakalamıştır. Ham meyveye diş geçmeyeceğine göre, o nedenle de 8 Haziran denmiştir.

Ve bu serbesti içinde Haziran Halkı seçimlere serbest iradeyle bir tavır yansıtmıştır. Yani anlaşılmalıdır ki, AKP’nin ve onun giderek tırmandırılan parti-devlet faşizminin gidişatına halkın verdiği tepki yeni bir “Haziran Direnişi” dir ve bu ruhla bir fren koyduğu da hiç yadsınmamalıdır…

Kısacası, AKP karşıtı halkın önüne konulan seçenek bu defa da sadece bu olmuştur…

Yoksa bu halkın kendiliğinden ve vahiy suretiyle bilinçlenerek başka işler neden yapamadığına ve attığı oydan bir devrim çıkmadığına, “biz zaten bunun böyle olacağını biliyorduk” kibriyle yandan bakmanın manası bulunmamaktadır.

***

Tartışmanın bir diğer ayağı da, verilen oylar ve bunun dağılımı olmuştur…

CHP’ye nasıl oy verildiğiyle, HDP’ye oy verilmeli miydi meselesi, tartışma gündemlerinin başköşesine oturmuştur…

Ya da soldan HDP’ye kaptırılan oyların, bir daha geri alınamayacağına dair kimi hesaplaşmaların yapıldığına dair hayli tevatür bulunmaktadır.

Bunları bir liberalizm fenomenolojisi olarak okuma eğiliminin de olduğu, bu tartışmalardan yansıyan başka bir yandır…

***

Evet, CHP’nin başında “Demirel büyük devlet adamıydı, biz siyaseti ondan öğrendik” diyen bir Kılıçdaroğlu bulunmaktadır. Evet, Türkiye partisi olmaya çabalayan Kürt partisinin halen çizgilerinde pek çok defo bulunmaktadır. Bu defolar nedeniyle o kumaştan doğru dürüst bir esvap çıkmaz ise, buna da anlık seçim tercihi olarak oy veren Haziran kesimleri hiç şaşmayacaktır. Ne ki Oxford vardı da biz mi gitmedik misali başka bir sandık seçeneğinin olmadığı bir ortamda, AKP’nin durdurulamaz yükselişine fren koyacak başka bir balata imkânı yaratılmazsa, halk da elindekiyle canını kurtarmaya çalışacaktır. Olan biten hadise budur. Büyütmeye gerek de yoktur.

Bunu sonlandırmadan şunu bir daha hatırlatayım: HDP % 13 oyla 80 vekil çıkarmıştır ve % 10 u aşamasaydı 80 vekilin 57'si şimdi AKP sıralarında oturuyor olacak ve bu heyet de mecliste % 50'lik bir oy çoğunluğuyla 315 vekillik bir gruptan oluşacaktı. O zaman da durum hiç iyi olmayacak ve faşizmin babalarının nasıl olduğu ve parti-devletin nelere kadir olduğu daha iyi anlaşılacaktı. Bu oylar sadece o denli basit bir nedenle HDP’ye yazılmıştır. Ha bir de işin bölünür müyüz tarafı vardır. Akıllı olalım, bölünmek istemiyorsak; mikro milliyetçiliğin emperyalist politikalara alet edilmesine karşı duruyorsak, Türk’ü, Kürd'ü, Alevi’si ve daha bilmem ne, cem-i cümlesi, halk sınıfları mücadelesini doğru dürüst verelim…  

O nedenle de habire aynı lafı yazıyorum…

Tamam, şimdi işimize bakmalıyız…

Boğazımız sıkılırken, azıcık soluk almak ve damardaki kanın oksijenlenmesiyle yeniden enerji dolmak ve halk sınıflarının hep beraber ayağa kalkması ve kendi geleceğini eline alması için yeni bir aşamaya varmak azımsanmamalı ve bununla yetinilmeden ve kaldığımız yerden yeniden yola revan olunmalıdır…

Canını sevdiğimin insanları, kardeşler…

Acaba bunları anlamak mı istemiyoruz… 

nuriabaci@gmail.com