Tarihi Türk filmlerinde Battalgazi’ye, Malkoçoğlu’na hep bir “gavur” kızı aşık olur. Tam çatışmanın celallendiği yerde bu gavur kızı, sevdiği için kendini feda eder. Tabi bu oyalama işinin gavur kızına kalması da tesadüf değildir, oyalayacağı kesimden gelmedir, ne istediklerini, nasıl oyalanabileceklerini bilir.
Tarihi sınıf kavgası da biraz böyle. Sermaye’ye aşık bir gavur kızı vardır. Ama gavurlar Sermaye’yi sevmez, onları oyalamak ise Sermaye’nin çıkarlarını koruyan bir iktidarca yapılır. Ama bu iktidar öyle olmalı ki, diğer tarafa da kendilerinden olduğunu hissettirsin. Aksi durumda onu ezer geçerler zaten.
Geçtiğimiz hafta da bu iktidar sermayeye ‘sen kaç, ben onları oyalarım’ dedi. Önce soğanı iki lira ucuzlatan iktidar, bir baktık ki, emekçilerin parasını yine sermayeye dağıtmak için mecliste torba yasaya bir teklif ekleyiverdi. Zaten bu torba yasalar böyle, kamuoyu aslında neyin neden olduğu bilmeden torbadan yasalar çıkıveriyor.
Torbadan Yiğit’e yine kaçacak fırsatlar sunuldu.
Konuya gelirsek;
Torbadaki tekliflerden birisi de İşsizlik Fonunda yapılacak değişiklik. Değişiklik neler içeriyor?
1 şubat ile 30 nisan 2019 tarihleri arasında, 2018 yılının en düşük istihdam içeren ayına ilave olarak işe alınanlar için teşvikler var.
Yeni alınan çalışanların asgari 9 ay boyunca çalıştırılması şartıyla, 3 ay boyunca asgari ücret kadar ücreti işsizlik fonundan ödenecek. Bu ödeme nakden yapılmayıp işverenin SSK primlerinden mahsup edilecek.
Aslında benzer uygulamalar daha önce de çok çıktı. Ama içeriği sadece prim desteği olurdu. Şimdiki ‘3 ay bendensin’ ilk defa oluyor.
Peki, nedir bu adı İşsizlik Fonu olan ama Sermaye Çeşmesi’ne dönen bu fonun durumu?
Fon, “işsizlik Sigortası” ödemesi amacıyla 2000 yılında kuruldu. Böyle bir sigorta sistemini OECD ülkelerinde de AB ülkelerinde de son kuran ülkeyiz. Sürekli gündeme gelip ama şimdi işsiz insana bir de para mı vereceğiz öz savunma/tepkisiyle hep ertelendi. Dünyada da benzer örnekleri var. Diğer ülkelerdeki örneklerin bir kısmı katı kullanım kurallarına sahip, bazıları ise esasen işsizleri sosyal yaşamda var etmeye yönelik. Bizimkiler katıcılardan. Bir kere faydalanma koşulları katı, bunu aştığınızda elde edebileceğiniz gelir son maaşınızın %50’si ama bunun da üst sınır asgari ücret kadar. Tam Allah bereket versin derken bundan da 6 ile 10 ay faydalanabileceğinizi görüyorsunuz. Dünyada bizden katı olan sadece birkaç tane örnek var. Ama genel olarak faydalanma koşulları daha esnek süreler, yaklaşık 2 kat daha fazla ve ücretler de –asgari ücret sınırlandırması olmadan- ücretin %35-%75 seviyesinde. Ve hatta bu süreler bittikten sonra bir de hala iş bulamadıysanız “işsizlik yardımı” devreye giriyor, buradaki süreler çok daha uzun; sadece İşsizlik Sigortası’na göre aldığınız ücret biraz daha düşüyor.
Bizdeki fon dağıtma konusunda bu kadar katı ama parasını toplama konusunda da serbest olunca 18 yılda fonun elde ettiği gelir 212 Milyar TL’ye ulaştı. Aşağıdaki tabloda bir de faiz geliri var. Devlet bu kadar toplayıp az harcayınca fondaki para biriktikçe birikti. Ve neredeyse yarısı kadar faiz geliri elde etti yıllar içinde.
Şimdi gider tarafına bakalım; 212 Milyar TL nereye gitmiş.
Tablodan da görüleceği gibi, şimdiye kadar Fon gelirinin sadece %12’si işsizlere harcanmış, bunun neredeyse 2 katı işverenlere gitmiş. Bir de ‘ne alaka’ dediğimiz GAP’a borç verilen tutar var. Ama tüm kumar masalarında olduğu gibi yine en çok kasa kazanmış. Devletin elinde 127 milyar kalmış. Yani devlet, ‘1 sana, 2 senin patronuna, 5 bana’ diyerek gayet adil bir bölüşüm sergilemiş.
Şimdi 2019 yılına ciddi bir işsizlik tehdidiyle giriyoruz. İşsizlik oranı Yeni Ekonomik Programın açıklandığı tarihte %10,1 iken şimdi %12,3 oldu. Artmaya da devam ediyor.
Nereden baksanız 1,5 milyon yeni işsiz istihdam piyasasında yerini alacak. Ama hali hazırda gizlisini vs.yi es geçiyoruz, 6,5 milyon bizzat iş arayan işsizin sadece 1 milyon kadarı bu fondan ücret alabiliyor. Ne güzel kasada para birikmiş, işsizler var, bu kuralları biraz esneteyim demesini beklersiniz değil mi? İşte orada 2 TL ucuz soğan vermeyi tercih ediyor iktidar. Kasadaki para Yiğit’e lazım çünkü.
İşin tuhaf yanı bitmiyor. 3 ay boyunca primleri, vergileri, ücreti finanse edilen bir kaynak Yiğit’in başka iştahlarını da kabartabilir. Düşünsenize bir işçi alacaksınız, bunun için işveren 9 ay vergisi primi 9000 TL devlete ödeyecek. Ama devlet de size ilk 3 ay için 9 bin TL ödeyecek. O zaman kağıt üstünde SSK’lı işçi göstermenin size bir maliyeti yok ama avantajları birçok var. Nasıl mı?
Bir kere asgari ücretliler için devlet her ay 150 TL geri ödeme yapıyor. İşçi başına 9 ayda 1.050 TL buradan kazançlısınız. Ayrıca 9 ay boyunca bir işçiyi gider olarak gösterdiğinizde 27 bin TL gider yazıp vergi matrahından düşebilirsiniz. %22 kurumlar vergisi olduğuna göre 6 bin TL eksik vergi ödersiniz. Bir işçiyi hiç çalıştırmayıp, ona ücret ödemeyip SSK’lı bildirirseniz işveren olarak 7 bin TL kazancınız var. 100 işçi 700 bin TL. Sanırım iyi bir Mercedes alınır bunla (hiçbir fikrim yok bu arada).
Tabi bu uygulamalar yeni değil. 2000 yılında sadece işsizlere sigorta amacıyla kurulduktan sonra, sermayeye kaynak aktarabilmek için o kadar çok yeni düzenleme çıkarıldı ki! İktidar gayet yaratıcı. İlave İstihdam Teşviki, İşbaşı Eğitim Programı, Stajyer Öğrencilere Ücret Desteği, Kadın, Genç ve Mesleki Yeterlilik Teşviki, Engelli İstihdamı Teşviki, İşsizlik Ödeneği Alanların İstihdamı Teşviki, Beş Puanlık Sigorta Prim İndirimi, Asgari Ücret Teşviki, Kısa çalışma ödeneği... gidiyor bu böyle.
Tabi sermayeye akıl vermiş gibi oldu bu yazı, ama İleri Haber sitesini sermaye temsilcilerinin okuyacağını sanmıyorum.