Malumunuz, solumuz pek sık bölünüyor, atışıyor, takışıyor, çatışıyor falan filan… Eski tanışlar, yeni tanışlar, eski ama yeni gibiler, yeni ama eski gibiler, eski ve selam verilmemesi gerekenler, eski ama selam verilebilecekler, yeni ama henüz çok yeni, eski ama acaba geri mi geldi şimdi vb vb tam bir kaos ortamı yani!
Bölünüp atışanlar, tartışıp kavga edenler, aynı mekanlarda, semtlerde (Kadıköy, Beyoğlu genelde); lokantalarda (meyhane genelde) falan bir şekilde takılmaya da devam ediyor haliyle. Tutup başka ortamlara, yeni mahallelere gidecek halleri yok ya, allah muhafaza. Her neyse, karşılaşmalar kaçınılmaz bu dünyada. İşbu ortamda nasıl selam verilecek, verilecek mi, güçlü mü, hafif mi, mesafeler ne olacak, yamuk mu bakılacak, samimiyet derecesi nasıl ayarlanacak vb bir sürü soru beliriyor. Selam ve Samimiyet Seviyelerini Ayarlama Enstitüsü, SSSAE olarak, bu son derece tartışmalı ve de netameli konuda işinize yarayabileceğini umduğumuz kısa bir kılavuz hazırladık. Buyrunuz:
- Ayak üstü hızlı/telaşlı, “N’aber”, “İyidir, senden naaber”, “İyi, ne olsun”, “Hadi kendine iyi bak”, “Sen de” selamlaşması. Tokalaşma, öpüşme falan gerektirmez, takriben bir buçuk, iki metre mesafeden, kısa ve net biçimde laflamak kâfidir. Selamlar karşılıklı bir yere yetişiliyormuş, şimdi laflayacak daha fazla vakit yokmuş, hem sanki buna gerek de yokmuş tarzında verilirse etkisi daha güçlü olur.
- Tek kaş havada, gözler biraz süzgün ama yine de sert bir bakış yakalamaya çalışıyor, ağız biraz büzüşmüş, yukarıdan/tepeden bir bakışla sanki böyle hafiften selam verir gibi ama özünde biraz da küçümser gibi bakarak verilen sinsi selam. “Ayrı düştük ama hadi yine iyisin, selamımı esirgemedim senden” selamı olarak da bilinir. Eski bir dostluk var belli ki ama kopup gitmiş şimdi. Hiç bakmadan geçmek de olabilirdi tabii ama şimdi onca yıllık tarihin hatırına birazcık yandan bakıp selam verir gibi yapmak da fena olmaz hani. İkircikli. Tam vermesek de, amaaan neyse idare ediver gitsin işte.
- Birazdan çaaaaaat diye çatlayacakmış gibi kasıntı kasıntı yürüme ve/veya bakınma hali. Aynı zamanda “doğal selamsızlık” halidir. Öyle herkes yapamaz bunu; ego şampiyonlarına, ulu manitulara, yüce şeflere ve kendini her vakit şef hissedenlere özgüdür. Şimdi lüzumu yoktur amma bu ülkeye bir gün samimiyet gelecekse onu da elbette siz getireceksinizdir. Kimseye selam melam vermeniz gerekmez özünde. Çok lazımsa onlar versin, tövbe tövbe.
- Her zaman gözlerinin içi gülen devrimci, küskünlüklere takmayan mücadele neferi selamı. Herkese sıcak, içten bir gülümseme falan… Ne arıyorsun sen siyasette kardeşim, yürü git işine, tövbe tövbe.
- Koordinatları tam hatırlamayıp, karşı taraftan uzanan eli ve samimi tavrı görünce tokalaşma ve havadan sudan üç beş laf etme tarzı. “Hayırdır, neler yapıyorsun”a anlamlı bir yanıt alamayıp, “Ne olsun, her zamanki gibi uğraşıyoruz işte”yle karşılaşırsanız sürer muamma bir şekilde. Sözlerden anlam çıkaramayınca jestlere yönelebilirsiniz. Tokalaşırken ellerin birbirini sıkma/kavrama düzeyleri durumu açık edebilir mesela. Sert, coşkulu, sıkı sıkıya, avucunun içiyle kavrayanlar bir yanda, parmak uçlarıyla neredeyse dokunur gibi tokalaşanlar beri yanda.
- “Ooooo mirim, kaç zamandır görüşmüyorduk” yahut “Canım çok özlemişim seni yaaa” selamlaşması. Tokalaşmayla kalmaz, şöyle çekip iki yanaktan şapur şupur öpmeye kadar uzanır. Bunun, sarılmalı ve de sırta pat pat pat vurmalı versiyonu, artık derin, köklü, harbiden samimi vb bir ilişkiye delalettir. Yine de dikkat ediniz, taraflardan birini her vakit tereddüt içerisinde görebilirsiniz.
- Taşı gediğine koyma, birbirine laf sokma, bir yamuğunu yakalama tarzında, atışmalı selamlaşmalar. Hem bir samimiyet var gibidir hem de aslında bu bir tür itişmedir. Mesela uzun zamandır görmediğiniz ama bir şekilde samimiyetinizi koruduğunuz kişiye verilen, “Ooo, n’aber yahu, sen yaşıyor muydun” selamı. Karşı tarafı yaşayıp yaşamadığı konusunda şüpheye düşürüp mahcup etmek için uygundur. Selamlaşmaya kafadan 1-0 önde başlarsınız. Afallayan rakibiniz, yaşadığını ispatlayacak, hatta bunun üstüne çıkıp bir şeyler üretmeye çalışıtğını gösterebilecek yanıtlar/kanıtlar bulmaya çalışır yahut çoktandır ortalıkta görünmemesine dair birtakım özürler, gerekçeler, mazeretler falan hazırlamaya gayret ederken, lafı çok uzatmadan “Hadi görüşürüz” diyip yolunuza devam edebilirsiniz. Sonuç: 2-0.
- Bunun hafif versiyonu “Naaber ya, çoktan gözükmüyordun” olup, “Noossun ya, iş güç işte” yanıtıyla birlikte, hasarsız, kazasız belasız biçimde atlatılır genelde. 0-0.
- Kavuşma bölümü “Ayyyy n’aber şekerim” diye başlayan, yanak yanağa öpüşür gibi yapıp aslında belli bir mesafeden dudakları büzüştürerek hava boşluğunu öpmeye dayanan; sohbet bölümü iş yoğunluğu, stres ve toplantılardan yakınmakla geçen ve “Biliyorsun işte, hep koşturmaca valla” diye özetlenen; vedalaşma bölümü “Hadi baaay”, “çok öptüm”, “çok selam söyle” “kendine çok çok iyi bak” vb tarzda selamlaşmalardır. Araya karıştı bu. Kategori dışı.
- Yoldan zıpkın gibi geçen, selam vermekle falan vakit kaybedemeyecek, çok yoğun ve meşgul şef selamı. Elinizle bel hizasında (en fazla, karın seviyesinde) hafiften selam veriyormuş gibi bir hareket çekebilirsiniz. Elinizin ayası yere bakacak şekilde tabii ki. Şart da değildir hani, çok kısa bir bakış ve göz süzüş de olabilir. Fazlası zararlıdır, imaj zedeler.
- “Aman yaa nereden çıktı bu münasebetsiz zat, şimdi selam vermezsek de olmaz, gider sağda solda anlatır, görmezden gelmek için de çok geç, öffff ya” selamlaşması. Hızla bir bakış fırlatıp, başı çok hafif eğmek suretiyle, sanki selam verir de vermez gibi yapılır. Baş hareketi yerine kaşları azıcık yukarı kaldırmak da mümkündür. Günün uygun saatine göre ve minik bir şaşırma ünlemiyle birlikte, “aaa, günaydın”, “aaa, iyi akşamlar”, “aaa, iyi geceler” gibi sözcükler yalandan ve hızla söylenebilir. Sık rastlanır. Çabuk unutulur. Gelir geçer. Rastlaşmalar daha da sıklaşırsa, selamsızlığa dönüştürülüp, çok dalgın, çok yorgun, bu dünyadan çok uzak havalarıyla birleştirilebilir.
- “Aman yaa nereden çıktı bu münasebetsiz zat...” karşılaşmasının mutlak selamsız versiyonu: Uzaktan fark edip yolun/kaldırımın karşı tarafına geçme, dükkan vitrinlerine bakma, telefonla ilgilenme vb şekillerde yaşanabilir. Yakına geldiyse de artık ne yapalım görmezden gelinir. Biraz kırıcı olmuştur ama ne yapalım yani, o da öyle şeyler yapmasaydı. İleride tekrar yakınlaşma gündeme gelir de soran eden olursa, “Aaa öyle mi, hiç fark etmemişim” ayaklarına yatılır.
- Kısa mesafelerde, ani ve mecburi karşılaşmalarda kafayı öbür tarafa çevirmece. Münasebetsiz biri miydi, iyi biri miydi, neydi, ne değildi vb samimiyet derecesini düşünme süresi son derece kısıtlıdır. Çabuk karar vermeniz, hızlı hareket etmeniz gerekir. Endişelenmeyin, kafayı çevirmek zamanla bir refleks haline gelecektir.
- Karşılıklı hafif tebessümle başı birazcıcık eğip selamlaşarak hiç lafa girmeden yola devam etmece. Standarttır. Olanlar olmuştur, ölenler ölmüştür, ne yapalım yani hayat devam etmektedir. Herkes işine gücüne baksındır. İyiyiz biz böyle, gerek yok işte daha ötesine.
- Yüzünüzü hafif ekşitip bir endişe ifadesi vererek, sürekli sıkıntılı, acı çekiyormuş gibi - afedersiniz, gaz çıkaracakmış gibi - kısa bir selam vererek geçip gitmek. Aynı zamanda zihninizin meşguliyetine, bir sürü sorunla baş etmeniz gerektiğine, o anda - her zamanki gibi - mühim düşüncelere dalmak üzere olduğunuza, mücadelenin nedense hep sizin omuzlarınıza yüklemiş olduğu zorluklara ve karşınızdaki insanların bu ve benzer konularda size karşı anlayışlı olması gerektiğine de işaret eder.
Bonus: Bilhassa kış aylarında rastlanabilen selamlaşma/samimiyet kazalarına aman dikkat diyoruz! Malum, takkeler, bereler, kapşonlar, kaşkoller derken bir hayli örtünmek zorundayız bu dönemde. Aman diyelim işbu zorlu hava ve giyim koşullarında ona buna yanlış selam vermeyesiniz. Kaza durumunda ne yapacaksınız peki? Diyelim şaşırdınız, tuttunuz birine benzettiniz, “Oooo, nerelerdesin yahu, özlettin kendini” falan diye birine yanlışlıkla sarılıverdiniz, hatta daha ileri gidip elini sıkıca kavrayıp sıktınız, yanağından öptünüz. Ammavelakin birkaç dakika sonra fark ettiniz ki, bu kişi o kişi değil. Tamam bu şahsı da tanıyorsunuz ama şimdi böyle samimiyet gösterecek kadar da bir ilişkiniz yok yani. Vatandaş da yanlış anlayacak, bayram değil seyran değil amca beni niye bu kadar öptü, nereden geliyor bu samimiyetin suyu falan filan. Çekinmeyin, gerçeği anlatın. “Yaaa artık herkes bu tür takkelerden giymeye başladı, moda oldu, kimin kim olduğu da belli olmuyor” falan diye durumu izah ediverin. Havalar zaten soğuk, bir de siz soğuk rüzgarlar estirmiş olursunuz. Varsın olsun... maksat Enstitü muayyen bir standarda kavuşsun!