Selam sana Metin Çulhaoğlu

Bizim ne kadar mutlu olduğumuzu anlatmaya sözcüklerimiz yetmez Metin abi. Yaşamımız boyunca, seninle aynı sahnede yer almanın ve tarihsel rolümüzü yan yana oynamanın gurur ve onurunu taşıyacağız.

Marksizm, artı değer sömürüsüne dayalı kapitalist üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında zaman içinde çelişkinin artacağını, maddi koşullar olgunlaştığında işçi sınıfının sahneye çıkacağını ve kapitalizmi mezarına gömerek sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak üzere tarihsel rolünü oynayacağını söyler.

İşçi sınıfının bu rolü nasıl oynayacağı, rolünü oynayabilmesi için bilincin nasıl taşınacağı, öncü partiyle ilişkisi, sahnenin hazır olup olmadığı, sosyalizmin güncelliği, vb. üzerine tartışmalar ise epey geniş bir sosyalist külliyatı oluşturur. Bu külliyat içinde işçi sınıfının özneleşmesinin yollarını ve özgül bağlamında Türkiye devrimini arayan Metin Çulhaoğlu’nun dünya sosyalist hareketi tarihindeki yeri son derece özgündür.

Metin Çulhaoğlu’nun özgünlüğü, tıpkı dünya devrim tarihinin seyri gibi süreklilik ve kopuş diyalektiğinde yıllar içinde örülmüştür. Burada Metin abinin 75 yıllık yaşamı boyunca içinden geçtiği siyasi ve örgütsel süreçleri sıralamayacağım ancak bir yandan ortodoks marksist bir geleneği sürdürürken, bir yandan da tarihin önemli uğraklarına gelindiğinde devrimci arayışın peşinde kopuşlar ve nitel sıçramalar yaşadığı ortadadır.

Metin Çulhaoğlu’nun özgünlüğü bir devrimcinin taşıması gereken özelliklerin birçoğunu aynı anda taşımış olmasından da kaynaklanmaktadır. Biliriz ki çoğu zaman bu özelliklerden ikisinin bile bir kişide yan yana gelmesi nimettir, o ise büyük bir ustalıkla ama bir o kadar da alçakgönüllülükle farklı yönleri kendi kişiliğinde bir araya getirmiştir.

Onun bu özellikleri aynı zamanda ondan -en azından kendi adıma- öğrendiğimiz dersleri de içerir:

1- Kuramdan ödün vermemek: “Metin Çulhaoğlu dünyanın en iyi marksistlerinin yerlisidir” ve “Türkiye’de Marksizmin çizgisi Metin abiden çekilir” sözleri birinci dersi açıklamaya yetiyor sanırım.

2- Örgütlü mücadeleden vazgeçmemek: Metin abinin yaşamına bakıldığında örgütsüz günleri neredeyse yok gibidir. Yaşı ilerlediğinde bile “Artık bana müsaade” deyip örgütlü mücadeleden çekilmemiştir.

3- Konformizme kapılmamak: “Doğruda durmanın felsefesi” birçok kişiyi atalete sürükleyebilir, “en doğru, en haklı, en marksist söylemleri dile getirmek”le yetindirip konfor alanlarına hapsedebilir (ki bazılarını etmiştir!) ama o bu alana yaklaşmamıştır bile ve buradan, ondan öğrendiğimiz çok önemli dördüncü ders doğar.

4- Cüret etmek: Devrimcilik, siyaset işidir. Siyaset de steril alana gömülmeyi değil, müdahale etme cüretini göstermeyi gerektirir. Yukarıda andığımız kopuş anları işte onun cüretkarlığının eseridir.

Kuşkusuz onun özgün özellikleri ve kendisinden öğrendiklerimiz bunlardan çok daha fazlasıdır. Örneğin, ardından birçok kişinin vurguladığı gibi Metin abi parlak bir akıl, yüksek ciddiyet, yaratıcılık ve mizah duygusunu aynı anda barındırır. Zaten bu sayededir ki indirgemecilikten söz ettiği bir yazısında bir anda Engels ile Coen kardeşleri bir araya getirme becerisini gösterebilir. Okurken sizi düşündürür ve muzipçe gülümsetir de.

Sözü ve eylemiyle, tüm yapıp ettikleriyle bize böylesine kutup yıldızı olan insanı, hocamızı, yoldaşımızı, biricik Metin abimizi kaybedeli neredeyse bir hafta oluyor. Tarifsiz üzüntü içindeyiz. Yerini doldurmanın çok zor olacağını biliyoruz. Ama herhalde Metin abiye sorsak, yerini doldurmak yerine öğrencilerinin kendisini “içerip aşmalarını” isterdi. Yerini doldurmaktan çok daha zor bir görev bu, ama öğrencileri, yoldaşları arasından bunu başarabilen(-ler) çıkacaktır, çıkmalıdır.

Metin abinin mirasını geleceğe taşır ve sosyalist iktidarı kurma yolunda ilerlerken üstleneceğimiz en zorlu görev sanıyorum ki kuramsal alana ilişkin olacak. Çünkü bu görev hem güncel bir riski taşıyor hem de geçmişin reel sosyalizm deneyiminin acı izlerini. Bu görev güncel olarak riskli çünkü dogmatizme ve didaktizme düşmeden kuramı canlı tutabilmek her şeyin hızla tüketildiği, 280 karakterden fazlasını kimsenin dönüp okumadığı bir dünyada hiç de kolay değil. Bunu bugün başarabilen Metin abi gibi eşsiz bir değerdi ancak. Bu görev aynı zamanda acı deneyimlerin yükünü taşıyor çünkü Metin abinin de işaret ettiği gibi ideolojik boşluğun nelere mal olabileceğini Sovyetler Birliği’nin yıkılışı bizlere gösterdi (1).

Metin Çulhaoğlu’nu kaybettik, artık fiziken aramızda değil. Ama bugünü anlamak ve değiştirmek için her seferinde kitaplarına ve yazılarına dönüp oradan referanslar bulmaya çalışacağımıza, herhangi bir güncel gelişmeyi “Acaba Metin abi olsa nasıl yorumlardı” diye düşünmeden edemeyeceğimize, herhangi bir eylemimizi “Keşke Metin abi de görebilseydi” diye hüzünlenmeden gerçekleştiremeyeceğimize eminim. O daima aklımızda, fikrimizde, gönlümüzde olmaya devam edecek. İşte belki de bu yüzden güle güle değil, yeni boyut ve anlamlarıyla “Merhaba Metin abi” demeliyiz arkasından.

Yazının başında işçi sınıfının sahneye çıkıp rolünü oynayacağından söz etmiştim. O soyut sahneye şimdi somutta geri dönelim.

Haziran ayında Ankara’da yaptığımız bir toplantıyı, bir tiyatro salonunda gerçekleştirmiştik. Toplantı sonunda çektiğimiz fotoğrafa Metin abinin Facebook sayfasında yaptığı yorum ise şöyleydi: “Burası gerçek anlamda bir sahne; biz de sahnedekileriz ve ben bu sahnede yer almaktan çok mutluyum.”

Bizim ne kadar mutlu olduğumuzu anlatmaya sözcüklerimiz yetmez Metin abi. Yaşamımız boyunca, seninle aynı sahnede yer almanın ve tarihsel rolümüzü yan yana oynamanın gurur ve onurunu taşıyacağız.

Büyük insanlık sahnesinin büyük aktörü, selam sana Metin Çulhaoğlu!


(1) M. Çulhaoğlu, “Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri”, Yordam Kitap, Birinci Basım, 2018. “Çöküşün, birincil, başat, belirleyici nedeni, ekonomi, teknoloji, vb. değil, hatta birilerinin peşinen ‘hain’ olmaları da değil, ideolojik boşluktur.”