Gazeteci olarak gitmiştim 90’larda Diyarbakır’a. Siz yol kenarında oturur, vatandaşla sohbet ederken önünüzden yavaş yavaş geçiyordu araba. Camlar siyah film kaplıydı ama tam yanınızdan geçerken hafiften aralıyorlardı pencerelerden birini. Namlusunun ucu görünüyordu bir otomatik silahın önce. Kara, karanlık, faşo bıyıklı münasebetsiz bir tip de hemen berisinde; “Kimdir, ne arıyor bu herif buralarda” der gibilerden hafif tehditkar, hafif sırıtkan ve yılışık bir bakış fırlatıyordu size.
Namlular ve o bakış kazınıyor demek ki akla, pek dikkat edemiyordu insan arabaya, rengine ve modeline.
Halbuki sembolü olmuş onlar da bu tiplerin, tehditlerin, kontrgerillanın, “yargısız infazlar”ın, türlü cinayetlerin... Hep aynıymış arabalar, beyazmış renkleri, Toros’muş modelleri. Devletin ilgili mercii, belli bir kamu disiplini içerisinde ve bütçesine en uygun şekilde toplu alım yapmış herhalde.
Çok şükür, kamu disiplini ve bütçe kısıtları kalktı şimdi! Daha rahat, özel ve geniş hareket edilebiliyor. Makamına göre siyah Mercedes’ler ve siyahlı beyazlı Mini Cooper’lar var artık. Katiline göre rengarenk Ford Focus’lar ve Citroen C3’ler de.
Arabalar daha süratli, daha havalı, daha konforlu bir yandan da. Gaziantep’ten Ankara’ya bombalarla falan gayet rahat bir yolculuk yapılabiliyor mesela. Ford Focus, Citroen’e eskortluk yaparken, biraz önden gidip yolun genel asayiş durumunu da kontrol edebiliyor. Yolda, altlarına eski tip Renault 12 Toros’lardan biri verilmiş olan trafik ve/veya asayiş ekiplerine ve bir ihtimal aramaya denk gelindiğinde, GBT falan hızla alınıp, güvenle devam edilebiliyor göreve!
Hem teknoloji gelişti, Focus’taki cep telefonundan Citroen’deki cep telefonuna “aşkım ben geçtim” diye kısa mesaj iletmek de mümkün artık. Arama listelerinde adınız olabilir, hatta “canlı bomba” diye kaydınız da tutulabilir; işbu koşullarda - her ne kadar patlayana kadar bir engelle karşılaşmanız pek mümkün olmasa da - ne olur ne olmaz eski model araçlarla yollara düşüp dikkat çekmemek en iyisi!
Arama tarama konumunda önemli görevler üstlenen ve eskiden Beyaz Toroslar içerisinde sıkış tepiş oturmanın kahrını çeken devlet görevlileri de, siyah Mercedes’ler içerisinde bir hayli rahat edebiliyorlar şimdi. Taaaa 90’ların sonunda Susurluk’ta Beyaz Toros geleneğinin önemli virajlarından biri alınırken, tüm şeflerin bir arada Siyah Mercedes içinde yol almaları amma gelin görün ki talihsiz bir kaza sonucu damperli bir kamyona çarpmaları neticesinde, başka şeylerin yanı sıra çıta da yükseldi. Şimdi o şefler, geri plandaki görevlerinde, böylesine güzel, konforlu, geniş arabalara binerken, sahadaki arkadaşların neyi eksikti de Toros’larda sürünmekteydiler, öyle değil mi?
Bu haklı yakınmalar yankısını buldu ve yeni dönemlere, süreçlere vesairelere uygun olarak bütçeler ve modeller de bir hayli yükseltildi. Sadece devletin baskı aygıtlarında birbirinden zorlu ve mühim görevler üstlenen yetkililer değil, ideolojik aygıtlarında cansiparane çalışan görevliler de bu süreçten ve üst model vasıtalardan yararlanmaya başladılar. Örneğin Diyanet’in Mercedesleri bu sürecin son dönemeçteki önemli gelişme ve göstergelerinden bir diğeri oldu.
Bu arada, koskoca Diyanet’in kullandığı Mercedeslerin sayısı ve modeli, malum kamuoyu tarafından gereksiz yere abartılır ve gündeme getirilirken, Diyanet’in ideolojik görevlerini ifa ederken aksamasız hizmet sunmasına katkıda bulunan Mercedeslerden kimisi için, “sehven” ödeme yapıldığı bile açıklanmak durumunda kaldı. Bakın siz şu işe! Üstelik ne zaman “sehven” dense, sözcüğün garipliği ve sesinden midir, pek yaygın olmaması ve zor telaffuz edilmesinden midir nedir, “şehveten” gibi başka bir sözcük de gelebiliyor bazı muzır kullarımızın zihnine. Diyanet, kendisine hiç de yakıştaramayacağımız o sözcükle, “şehvet”le mi ödedi o paraları acaba, tövbe tövbe…
İşin bu kısımlarını tam olarak bilmiyoruz tabii. Bildiğimiz, şimdi bu kadar Mercedes, Citroen, Ford focus mokus ortadayken, hokus pokus Beyaz Toroslar geri gelecekmiş diye konuşuluyor. İşte buna inanmıyoruz.
Tamam, devlette ne olursa olsun süreklilik, katilde silahsız vatandaşa namlu gösteren yüreksizlik falan filan esastır ammaaa... kıçı bu kadar rahata alışmışken, tutar da döner mi hiç bir daha Toros’a?..