28 Ocak 2020 tarihinde İsrail’in yeni Filistin planını açıklaması ve Trump’ın bu plana destek verdiğini ilan etmesinden 4 ay sonra RTE haykırdı: “Filistin topraklarının kimseye peşkeş çekilmesine göz yummayacağız. Üç dinin kutsalı olan, ilk kıblemiz Kudüs’ü Şerif’in, dünya Müslümanlarının kırmızı çizgisi olduğunu bir kez daha tekrarlamak istiyorum.”
Bundan tam altı gün sonra Anadolu Ajansı İngilizce sayfasında bir haber geçti: “Pandemi sonrasında Türkiye-İsrail Ticari İlişkileri Güçleniyor”.
Türkiye-İsrail İş Konseyi başkanı ve aynı zamanda Zorlu Holding’in CEO’su İbrahim Sinan Ak, COVID-19 krizinin Türkiye-İsrail ticareti açısında olumlu sonuçları olduğunu açıklıyordu. İsrail’le yapılan ticarette tütün ve içecek gibi ana kalemler dışında çimento, asbest, alçı, seramik ve cam gibi ürünlerin ihracatında da artış yaşandığına dikkat çekip küresel salgın sonrasında Türkiye-İsrail ticari ilişkilerinin daha da iyileşeceğini söylemişti.
Bu açıklamadan bir kaç hafta önce ise İsrail Dışişleri Bakanlığı, resmi Twitter hesabında şöyle bir mesaj paylaştı:
“Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Umut ediyoruz ki gelecekte ilişkilerimiz daha da güçlenir. Bütün Türk takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz!”
Artık sağır sultan bile Türkiye’nin Filistin sorununda söylediği ile, ya da daha doğrusu; bağırdığı ile yaptığının aynı olmadığını biliyor.
Geçen hafta, İsrail BAE ile ilişkilerinin normalleşmesi karşılığında daha önce ilan ettiği işgal altındaki Filistin topraklarını ilhak etme kararından vazgeçebileceğini taahhüt etti.
Saray bu anlaşmaya tepki koymakta gecikmedi.
BAE ve Türkiye arasındaki ilişkiler uzun zamandır gergin ve özellikle Libya krizinde farklı kamplarda olması iki ülke arasındaki gerginliği bir üst düzeye taşıdı. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde BAE’nin Doğu Akdeniz krizinde Yunanistan’a destek olmak için savaş uçaklarını Yunanistan’a göndermesi Türkiye ve BAE’nin çok açık bir şekilde birbirlerine karşı düşmanca siyaset güttüklerinin bir başka göstergesidir.
Başta ABD olmak üzere, işbirlikçi Ortadoğulu iktidarlar tarafından çoğunlukla olumlu karşılanan BAE ile İsrail işbirliğinin hemen ardından İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Koçavi Hizbullah ve HAMAS ile savaşmak için “Şabah 99” isminde seçkin birliklerde oluşan özel bir askeri birim kurulduğunu açıkladı.
Hizbullah ile HAMAS’ın özellikle Suriye’deki süreç sonrasında aralarında derin siyasi uçurum olduğunu herkes biliyor. Hizbullah açık bir biçimde Suriye’yi desteklerken İhvancı HAMAS’ın mahcup bir şekilde “tarafsız” olduğunu ilan ederek İhvancılara dolaylı destek vermesi HAMAS lideri İsmail Haniye’nin başına dert oldu. İsrail’in Ortadoğu’daki en büyük sorunu olan Suriye’ye karşı gerçekleştirilen bu girişime karşı HAMAS’ın sessiz kalmasını Suriye’nin unutabilmesi çok zor. Geçtiğimiz aylarda Beşar Esad ile yeniden diplomatik ilişki kurmak isteyen Haniye’ye Esad’ın yanıtı çok netti: “Biz bu süreçte HAMAS’ın İhvan’a bağlılığının Filistin davasına bağlılığından daha güçlü olduğunu gördük ve bundan sonra Filistin davasında da bunu gözeteceğiz.”
Bir yanda Halep’in kurutuluşunda destanlar yazan, çoğunluğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi militanlarından oluşan Kudüs Tugayı, bir yanda da İsrail’le senelerdir diş dişe mücadele veren Suriye’ye karşı sessizce İhvan’ı destekleyen HAMAS…
Bir ara not olarak şunun altını çizmek gerekiyor: Beşar Esad’a FHKC desteği politik, Hizbullah desteği ise stratejiktir.
Filistin davasının en büyük askeri ve politik destekçisi Suriye’ye karşı yürütülen savaşta İhvancı HAMAS’ın Suriye sürecinde bir anda fiili olarak İsrail’le yan yana düşmüş olması Filistin’de İhvan’ın sonunu getirecek bir sürecin adımlarından biridir. İhvan Mısır’daki darbeden bu yana çok zor günler yaşıyor. 2014 yılında Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in İhvan’ı yasaklaması ve terörist örgüt olarak nitelemesi maddi anlamda büyük sıkıntıya soktu. Görülen o ki, alamet’i farikası emperyalizmle işbirliği olan İhvan o tarafta da desteğini kaybetti.
Tam da bu noktada İsrail’le BAE’nin anlaşması ve aynı anda İsrail’in Hizbullah ve HAMAS’la daha sert bir çatışma gireceğinin emarelerinin ortaya çıkması önümüzdeki yıllarda karşımıza yeni bir Ortadoğu fotoğrafı çıkarıyor. Fehim Taştekin geçtiğimiz hafta kaleme aldığı bir yazısında zaten hiçbir zaman Filistin davasını sahiplenmemiş Körfez monarşilerini yanına alarak Filistin meselesini bir Arap meselesi olmaktan çıkarma harekâtı olarak tanımlıyor. BAE’den sonra Suudi Arabistan’la da benzer bir anlaşma yapmasının emarelerini taşıyan süreç de bunu gösteriyor. Bir anlamda Körfez monarşilerinin hiç bir zaman sahiplenmedikleri Filistin davasından da kurtarmış oluyor.
Bu fotoğrafta İhvan’a destek veren son iki ülkenin, Katar ve Türkiye’nin yeri ise kaybedenler listesinde.
Dilinden “Filistin kırmızı çizgimizdir” repliği düşmeyen ama İsrail’le ilişkilerini gün geçtikçe daha da ilerleten Türkiye’nin, İsrail’le BAE’nin benzer bir şekilde yakınlaşmasına verdiği tepkinin ardında yatan neden de budur. Filistin davasında Filistin halkının özgürlüğünden önce bölgesel anlamda İhvan’ın çıkarını gözeten bir politika, İsrail-BAE anlaşmasıyla boşa düşmüştür. Saray’ın BAE-İsrail anlaşmasına karşı çıkardığı yaygaranın nedeni budur: “Biz varken neden bunları tercih ettiniz?”
Çok açık ki İsrail-BAE anlaşmasının en büyük kaybedeni Filistin halkı olacaktır. Fakat diğer iki büyük kaybedeni ise Katar ve Türkiye olacaktır. Katar’ın İhvan’a desteğinin daha ne kadar süreceği, Katar’ın ambargoya karşı daha ne kadar direnebileceği meçhul. Tamamıyla ABD’nin iki dudağı arasında…
Ortadoğu’da en büyük askeri üssü Katar’da olan ABD bu üssü başka bir yere kaydırmayı düşünürse Katar’da her şey tepetaklak olabilir. Saray ise bütün kartlarını İhvan’a oynamış durumda ve kaybeden her kumarbaz gibi urbasına kadar kaybetmiş bir şekilde masadan kalkmadan bu oyundan ayrılmayı düşünmüyor.
Körfez monarşilerinin Filistin Davasından boşanması kısa vadede Filistin’in zararına gibi görünürken, aslında uzun vadede hayırlı bir durum yaratmaktadır. Filistin davasının herhangi bir şekilde etnik, millî, dinî ya da mezhepsel bir zemine çekilmesi Filistin davasının zaferini engelleyen en önemli faktördür. Filistin’in özgürlüğü Filistin’i Ortadoğu stratejilerinin bir parçası olarak değil, büyük insanlığın kurutuluşunun en önemli parçalarından biri olarak görenlerin eseri olacaktır.
Özgür Dirim Özkan’ın İleri Portal’dan önce yayınlanan yazıları için:
http://yugoslavyayazilari.blogspot.com.tr/
Bazı yazıların İngilizce çevirileri için:
http://lettersfromyugoslavia.blogspot.com.tr/