Geçen haftanın belki hak ettiği kadar ilgi çekmeyen ama yaşadıkları kente sahip çıkmak için direnenler açısından dikkate değer bir gelişmesi, yıkılan tarihi Emek sinemasının yer göstericilerinden Murat Aldemir’in kendisiyle yapılan bir söyleşide, bu tarihi sinemanın yerine yapılan alışveriş merkezinin en üst katında açılan sahte “Emek” (!) sinemasından kendisine teklif gelse “asla” kabul etmeyeceğini beyan etmesiydi. Halen büyük dağıtımcılar üzerinden gösterim şansı bulamayan nitelikli filmlerin sınırlı ölçekte de olsa izleyiciyle buluşmasını sağlayan ‘Başka Sinema’ zincirinin odağındaki Beyoğlu Sineması’nda yer göstericiliği yapan Aldemir’in bu açıklaması, para-pul uğruna değerlerine ihanet etmeyen onurlu bir duruşun göstergesi ve sinemacılar, sinemaseverler, sinema yazarları, sanatseverler ve aydınlar başta olmak üzere tüm yurttaşlara örnek olması gereken bir tavır.
Anımsanacağı üzere bu ay başlarında kamuoyunda tanınmış bir film eleştirmeni ise düzenli yazdığı bir internet sitesinden sahte “Emek” sinemasına methiyeler düzen bir yazı yayınlamış ve üstelik ardından ana akım bir televizyon kanalına çıkarak Emek mücadelesini sürdürmekte ısrar edenleri caydırmaya dönük söylemlerini en geniş kitleye ulaştırma konusunda elinden geleni ardına koymamıştı. Şimdi geriye dönük baktığımızda tarihi Emek sinemasını yıkan sermaye grubunun bu eleştirmeni kullanarak o günlerde ivmelendirdikleri pr çalışmasının zamanlamasının kendileri açısından oldukça yaşamsal olduğu farkediliyor: Sözkonusu eleştirmenin yazısı, Emek’i yıkanlar aleyhine açılan davanın ilk duruşmasının birkaç gün öncesine, kendisiyle yapılan tv söyleşisi ise bu duruşmanın hemen ertesi gününe denk geliyordu! İşin aslı şu ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Emek sinemasının aslına uygun restore edilmediği ve kültür varlıklarına zarar verildiği gerekçesiyle dava açmış durumda ve bu davanın ilk duruşması 5 Mayıs’ta yapıldı. Sermaye grubunun patronlarının katılmadığı bu ilk duruşmada yalnızca mimar ile şantiye şefinin ifadeleri alınabildi ve duruşma diğer sanıkların da ifadelerinin alınabilmesi için 29 Eylül tarihine ertelendi.
Kuşkusuz bizlerin Emek sineması konusundaki tavrımız mahkeme kararlarına bağımlı değil ve haklılığımıza olan inancımız bu noktadan kaynaklanmıyor (Emek sinemasına dair görüşlerimi daha önce bu köşede kapsamlı olarak yazmıştım) ancak savcılığın bile sanık sandalyesine oturttuğu kesimlerin yanında saf tutup onların pr değirmenine su taşıyanlara ne söylesek nafile besbelli ki...
Para Tuzağı
Bu altbaşlık şehrimizi talan eden sermaye çevrelerinin yanında saf tutanlara bir gönderme niteliği taşımıyor, bu hafta gösterime yeni giren filmlerin nispeten en kaydedeğer olanının Türkçe vizyon adından ibaret. 1970’lerin önde gelen çocuk yıldızlarından, sonraki onyılların ise önemli oyuncularından Jodie Foster’ın yönetmen koltuğunda oturduğu Para Tuzağı (Money Monster); bir televizyon kanalında canlı yayın esnasında yaşanan bir rehin alma olayını öykülüyor. Günümüzde dijital/sanal ortam üzerinde işleyen mali piyasaların yolsuzluklara elverişli yapısını teşhir eden film, Hollywood’un liberal sol kanadının naif ve mutedil eleştirelliğinin olumlu ve olumsuz tüm özelliklerini bünyesinde taşıyan bir ürün.