Sadece politika faizini düşürmekle heterodoks olunmuyor!

AKP uyguladığı her yanlış iktisat politikasına bir kılıf uydurmaya çalışıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı sayın Nureddin Nebati’nin Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesi’nde yaptığı konuşma, kendi içinde çelişkiler, bilgi eksiklikleri, yanlış anlamalar ve tutarsızlıklar taşısa da mevcut iktidarın -iktisat politikaları bağlamında- nasıl “yalpaladığının” önemli bir kanıtıdır. İşlerine geldiğinde, ki gelme olasılığı yüksek, uyguladıkları iktisat politikasının Marksist bir politika olduğunu bile iddia edebileceklerini göstermektedir. Anımsarsak; sayın Nebati, “Neo-klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.” demişti. Sayın Nebati’nin ne demeye çalıştığını okurlarımıza iyi anlatabilmem için öncelikle iktisadi düşünce okulları ve iktisat metodolojisi ile ilgili temel bazı konuları soru ve yanıtlarla açmam gerekecek!

Soru: Ortodoks veya neo-klasik iktisat nedir?

Yanıt: Ortodoks iktisat, neo-klasik iktisadın genel kabul görmüş paradigmasını ve bu paradigmayı temel alan iktisadi düşünce okullarını, yaklaşımları ifade etmek için  kullanılmaktadır; ne yazık ki, bugün üniversitelerimizde okutulan ana akım iktisadı temsil etmektedir. Bu ana akım iktisat çoğunlukla klasik ve onu izleyen neo-klasik paradigmalar çerçevesinde geliştirilmiş olan kuramlar, kavramlar ve yöntemlere dayanmaktadır. Bir başka deyişle, Ortodoks iktisadın epistemolojik (akılsal ve kuramsal bilgi olarak) ve ontolojik (varlık bilimi olarak) dayanaklarının önemli bir kısmını klasik iktisat oluşturur.[1] Bu akım, tarih ve toplumu analizlerinde göz önüne almaz. Bu nedenle, ana akım iktisadın bütün kuramları, modelleri piyasaların “görünmez el” tarafından yönlendirildiğine ve tüm iktisadi aktörlerin rasyonel olduğu inancına dayanır. Kendi çıkarlarını ençoklaştırmak isteyen rasyonel bireyin bu çabaları, toplum adına da en iyi sonuçlara yol açacaktır. Piyasalar her zaman temizlenir, dengede olurlar. Ortodoks iktisat yaklaşımı gelir dağılımı gibi çok boyutlu sorunların çözümü için bile piyasayı işaret etmektedir. Buna karşılık bu sorunu etkileyen bir ülkede var olan güç ilişkileri, toplumsal katmanlar arasında dikey geçişlilik olanakları ve servet dağılımının etkileri gibi konuları görmezden gelir.

Soru: Heterodoks iktisat nedir?

Yanıt: Heterodoks iktisat, ana akım iktisadın dışında kalan birçok farklı iktisat branşı ile iktisadi yaklaşımları ifade etmek için kullanılan şemsiye kavram, ortak addır. Bu kapsamda değerlendirilen iktisadi düşünce okullarının, yaklaşımların ortak noktası; neoklasik iktisadın ve ana akım Keynesçiliğin temel önermelerini, varsayımlarını reddetmesidir. Bu nedenle Post-Keynesçi, Marksist, feminist, ekolojik iktisatçılar yanında, serbest piyasayı “ilahlaştıran” Avusturya okulu bile (bazı yazarlarca) heterodoks olarak adlandırılmaktadır.

Heterodoks iktisat kapsamında değerlendirilen her konu, her zaman heterodoks olarak  kalmayabilmekte ya da daha önce ortodoks olan bir konu, sonrasında heterodoks olarak adlandırılabilmektedir. Örneğin, 1930’lara kadar ana akım iktisadi yaklaşıma göre hem bireysel mal ve hizmet piyasaları (mikro piyasalar) hem de bunların tamamından oluşan makro piyasalar her zaman dengede olurdu. Oysa Büyük Buhran’dan sonra egemen olan Keynesçi düşünce ile piyasaların makro anlamda her zaman dengede olduğu düşüncesi değişti ve bu düşünce ana akım iktisadın bir parçası oldu. Sayın Nebati’nin iddiasının aksine, Davranışsal iktisat gibi daha önce radikal olarak görülen heterodoks yaklaşımlar, son yıllarda ana akım iktisatçılar ve politika yapıcılar arasında geniş çapta kabul görmeye başladı. Dahası, yayımlandığı ilk yıllarda heterodoks olarak kabul edilen birçok çalışmaya Nobel iktisat ödülü verildi. 

Heterodoks düşünceler, bilim felsefecisi Thomas Kuhn’un paradigma kayması olarak tanımladığı bir süreçle, ana akım yaklaşımları tamamen altüst edebilir. Örneğin 1870'lerde marjinalist düşüncenin egemen olması böyle bir süreci tanımlamaktadır. Üstelik Heterodoks iktisat, ana akım iktisada önemli bir alternatif oluşturur. Bu sayede tatmin edici bir şekilde açıklanamayan veya ortodoks teoriler tarafından artık görmezden gelinemeyecek kadar açık hale gelen iktisadi olayları açıklayabilirler. Örneğin Avusturya iş çevrimi teorisi (ABCT) ve Minsky'nin finansal istikrarsızlık hipotezi gibi heterodoks teoriler sayesinde, ana akım teorilerin açıklamakta başarısız olduğu kapitalizmin 2008 küresel krizi ve onu tetikleyen ABD konut piyasasında olanları anladık. Heterodoks yaklaşımlar sayesinde iktisadi olayları açıklarken sosyal kimlik, güç ilişkileri, psikolojik sapma gibi kavramları kullanmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendik.

AKP uyguladığı her yanlış iktisat politikasına bir kılıf uydurmaya çalışıyor:

AKP, 2021’in sonunda “Türkiye Ekonomi Modeli” diye bir model “uydurdu”. Uydurdu diyorum, çünkü modelin ön kabulleri, öngörüleri herhangi bir bilimsel veriye ve kurama dayanmamaktaydı; tamamen finans-kapitalin istek ve dayatmaları ile şekillenmekteydi. Yüksek faizi, yüksek enflasyonun nedeni göstererek ulusal paramızı değersizleştirme, mallarımızı kelepirleştirme ve insanımızı ırgatlaştırma üzerine kurgulanan ve sadece finans–kapitalin kârına kâr katmasına olanak tanıyan yeni bir döneme geçti. Oysa, daha önce bu köşede yazdığımız gibi[2], hedeflenenin altında çok düşük enflasyon oranlarına sahip ülkeler için ‘çözüm olarak’ önerilen Neo-Fisherci yaklaşımı, ‘yüksek faiz enflasyonun nedenidir’ şeklinde yorumlayarak ve “nas” diyerek Türkiye’nin yeni kurtuluş planı olarak pazarlamaya başladılar. Olaya akademik bir boyut kazandırmak için de, kararları ortodoks yaklaşımdan epistemolojik kopuş olarak pazarlamaya çalıştılar. Buna kim inanır ki? Her fırsatta serbest piyasa deyip sermayeyi ağzınızdan düşürmeyeceksiniz, sadece finans-kapitali memnun etmek için politikalar uygulayıp, kararlar alacaksınız, 2022 ilk iki çeyrekte yüzde 7,6 büyüyen bir ekonomide emekçinin aldığı payı sürekli düşüreceksiniz, hayat pahalılığı ve yoksulluk geniş halk yığınlarını inim inim inletecek ve siz geri dönüp artık heterodoksuz diyeceksiniz. Siz önce Türkiye’de en çok kazanan yüzde 10’un yıllık ortalama gelirinin, en az kazanan yüzde 50’lik kesimin gelirinden 23 kat fazla olduğunu öğrenin[3]. Nüfusun en üstteki yüzde 1’lik diliminin, toplam gelirin yüzde 18,8’ini kontrol ettiğini öğrenin. Türkiye’de, çalışanlar içerisinde asgari ücretle çalışanların oranının neredeyse yüzde 50’ye dayandığını bilin. Türkiye nüfusunun en altta yer alan yüzde 50’lik kısmının ulusal servetten aldığı payın sadece ve sadece yüzde 4 olduğu gerçeği ile yüzleşin. Daha bitmedi: Türkiye ekonomi modeli diyerek dış ticaret açığını Ağustos 2022’de geçen yılın aynı ayına göre yüzde 159,9 artırarak 11,2 milyar dolara çıkarmayı başardığınızı; böylece aylık bazda tarihin en yüksek dış ticaret açığını sayenizde gördüğümüzü kabul edin ve ondan sonra gelip heterodoks yaklaşımlardan dem vurun. Bu gidişle daha çok heterodoks yaklaşımlardan, epistemelojik ve ontolojik sapmalardan bahsedeceğiniz belli. Oysa yapmanız gereken çok basit: Doğru iktisat politikaları seti ile iktisadi sorunlarımıza çözüm yolu aramanız ve sadece finans-kapitalin çıkarlarını gözeten politikalar uygulamamanız.


 

[1] Bu konuda daha fazla bilgi için bkz., İşgüden, Tamer  ve Aylin Çiğdem Köne (2002), “Ortodoks İktisat Üzerine Notlar”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 5, 97-108.

[2] Daha fazla bilgi için bkz., https://ilerihaber.org/yazar/enflasyon-lobisinin-fendi-faiz-lobisini-yendi-124646

[3] Rapora, https://wir2022.wid.world/www-site/uploads/2021/12/Summary_WorldInequalityReport2022_Turkish.pdf linkinden ulaşılabilir.