Zümrüt Apartmanı adlı kitabın çocuğa yönelik cinsel şiddeti içeren, kan donduran, mide bulandıran pasajları ülke gündemine bomba gibi düştü. Sosyal medyadaki yoğun basınçla derhal uygulamaya sokulan hukuki süreç ve ardında yaşananlar, kimi tartışmalar ve soru işaretleriyle devam etti.
Bu satırların yazarı gibi çocukluğunda cinsel saldırıya maruz kalmışlar, yarası olanlar da vardı. Nihayetinde belki milyonlarca kişi olanca öfkesiyle konunun tarafı oldu. Bu bir suçtu, gerisi teferruattı…
Peki gerçekten öyle mi? Gözümüzü kan bürüdüğünde, öfkenin kızgın demirleri bedenimizi dağladığında; tüm yıkıcı duygular, geçmiş dediğimiz “zorba” bir bir sökün ettiğinde gerisi teferruata mı düşer?
Teferruatı düşünmek, yürek yiyip içindeki öfkeye ihanet etmek mümkün müdür?
Bir tarafa göre sanatın, edebiyatın içeriğiyle ilgili sınır çizilmesi, bu bir “çocuğa cinsel saldırı” hikayesi bile olsa kabul edilemezdi. Adlı adınca “çocuğu cinsel nesneleştiren” karakterler, tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi sanatta da aynalanabilmeliydi. Kitapları yakalım, yazarını hapse tıkalım etrafında örülen “linç kültürü” düpedüz faşizmdi.
Eğer bu izleği takip edersek; Freud gibi “çocuk cinselliğinden” bahseden kült bilimsel eserlerden başlayarak, edebiyatın sinemanın şaheseri sayılabilecek pek çok yapıta değin her şey yakılabilirdi. Bunu kabul etmek mümkün müydü?
Diğer tarafa göre konu, çocuğa cinsel saldırının kışkırtılmasıydı, konu edebiyat bile değildi, pür anlamda pornografik metindi. Denetim şarttı, bondrol verenin yükümlülüğü vardı.
Devlet nerede çığlıkları ile yıllar yılı çeşitli biçimlerde cinsel saldırı suçlarına verilen cezasızlığın öfkesi birbirine karışmıştı.
Peki hangisi?
Öncelikle bu tartışma bir “tabula rasa”(boş levha) üzerinde ya da uzay boşluğunda, bugünün dünyasının verileri dışında yürütülemez. Hem günün politik ikliminin hem de tarihsel olarak kazanılmış evrensel normların tartışmaya zemin oluşturması gerekir.
Bugünün politik ikliminde…
Cinsel istismar konusunda yayınlanan pek çok araştırma mevcut. En kapsamlısı ise ECPAT’ın(Çocuk Fuhuşu, Çocuk Pornografisi ve Cinsel Amaçlı Çocuk Ticaretine Son Ağı) yayınladığı raporlar. Buna göre;
Türkiye’de işlenen cinsel suçların % 46’sı çocuklara karşı işlenmektedir.
Türkiye’de çocukların üçte ikisi ‘ciddi maddi yoksulluk’ çekmektedir. Bu oran bölgesel olarak; doğuya gidildikçe %75’lere çıkmakta ve batıya doğru %55’e inmektedir. Yoksulluk istismara açık bir durum yaratmaktadır.
18 yaşın altında yani “çocuk evliliği” resmi verilere göre%22 dir. Ancak bu rakam dini nikahla kayıtdışı evlilik yaşayan genişçe bir kesimi içermemektedir.Resmi verileri bile kabul etsek Türkiye “çocuk evliliğinde” Avrupa ikincisidir.
Küresel Kölelik Endeksine göre modern kölelik olarak çocuk fuhuşu ve erken evlilikte Türkiye Avrupa’da köleliğin birincisidir.(İstanbul- Aksaray, çocukların yaşlarına göre pazarlandıkları bir merkezdir)
Türkiye’de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun sunduğu fotoğraflarla bugüne kadar 36 binin üzerinde çocuğun pornografi amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu çocukların %77’si 9 yaşın altındadır. (1)
Gerçek suçluları yaratan, kollayan, onlara imkanlar sunan, cezasızlığın kural haline geldiği bir ülkede, Zümrüt Apartmanı örneğinde olduğu gibi basılı kitap yoluyla yayılan çocuk pornografisi devede kulak bile değildir.
Dahası devede kulak bile olmayan bu örnekte, toplumun “kurban isteme” arzuları hızlıca tatmin edilmekte, jet hızıyla yazar ve yayıncı gözaltına alınabilmektedir.
Devlet, sosyal medya başta olmak üzere toplumun nabzını tutup, hızlı refleksler göstererek çerçevenin bütünündeki suçlarından kendini aklayabilmektedir. Aladağ da aileleri susturan, Ensar’da tek fail dışında herkesi aklayan, cemaat yurtlarında yoksul çocukları zorbalara teslim eden devlet aynı devlet değil midir?
Üstüne denetim, sansür, ceza isteklerinin bu gibi vakıalarda kışkırtılması, AKP rejimine yeni bir sopa bahşetmek anlamına gelebilir. Nitekim bu fırsatı kaçırmak istemeyen gerici tayfa “Elif Şafak’ta da var, onda da var bunda da var” şeklinde hızlıca taarruza geçmiş ve devletin denetim ve sansürünü savunmaya yönelmiştir.
Pekala bu zemine ayak basan AKP rejimi, faşist sansürcülüğünü daha da meşru hale getirebilir. Edebiyattan sanata, filmden operaya baleye, sansürcülük sıradanlaşabilir, nitekim çeşitli örneklerini halihazırda görüyoruz.
Peki Zümrüt Apartmanı meselesi bu işin neresindedir?
Kitabın alıntılanan sayfasını temel alırsak, karşımızdakinin edebi bir metin olmadığı açıktır. Karşımızdaki çocuk pornografisidir. Zira anlatıcı, büyük bir hazla çocuğa, henüz dişleri bile olmayan bir bebeğe, üstelik oyun oynar gibi fantezisini gerçekleştiren bir karakteri güzellemektedir. Yazar bu sahnede ne “kurbanı” anlamak ne suçluyu sorgulatmak derdinde değildir.
“Kötülüğü”, işkenceyi, barbarlığı, cinsel saldırıyı, ırkçılığı vs güzellemek ile tüm bunları toplumdaki karşılıklarıyla sanatında “aynalamak” arasındaki çizgi evrensel normları ihlal edemez.
Ortada bir suç olduğu ve yaptırımı olması gerektiği de açıktır. Ötesinde ise yukarıda anlatılanlardan hareketle, AKP rejiminin “evrensel normları” savunma ehliyetinin olmadığı görülmelidir. Devletin “çizgiyi çekme ehliyeti” yoktur.
Öfkeyle kalkıp, faşizme göz kırpmanın tehlikeli eşiği buradadır.
Kaynak
1-https://ilerihaber.org/icerik/bir-akp-mucizesi-olarak-cocuk-seks-koleligi-ve-pornosu-53083.html