Phil Neel’in Hinterland’ı ve ‘Geçinemiyoruz'u örgütlemek

Geçen ay, barınma sorunuyla ilgili bir dizi yazıyı yazdığım günlerde karşıma çıkan bir söyleşi ve onunla ilgili yapılan yayınlar konuyu başka bir boyutuyla düşünmeme yardımcı oldu. Bu yüzden de Barınma Sorununa Kiralık Sosyal Konut Çözümü başlıklı makalemi; “Arayı soğutmadan bu konuya metropol bütünü içinde saçaklanmış merkezlerin lojistik, depolama, montaj, tamir, fason üretim işlerinin yapıldığı, ucuz emek havuzunu oluşturan iç-periferilere dönüşmüş mahallelerinde barınma sorunu üzerinden yeni örgütlenme potasiyellerini, e-komite siyasi haber sitesindeki Phil Neel söyleşisi vesilesiyle tartışan bir yazıyla döneceğim” diyerek sonlandırmıştım.  

Neel’in 2018’de basılan Hinterland kitabında, günümüz kapitalizminin işleyişinde ve işçi sınıfının olumsuz çalışma ve yaşam koşulları ve sınıf mücadelesi açısından ihmal edilen, büyük kent merkezleri dışındaki alanların önemine dikkat çekilmektedir. Çoğu zaman otoban-hızlı tren güzergahı yakınlarındaki, kırsal-tarımsal özelliklerini de yitirerek daha da çoraklaşmış, ağırlıkla metropol ekonomisine dönük depolama, taşıma, paketleme, montaj türü lojistik işlerin yapıldığı prefabrike tesislerin serpiştiği alanlardır Hinterland... Kitapta, Chloé Zhao’nun geçen yılın çok konuşulan filmi Nomadland’da Amazon gibi firmaların uçsuz bucaksız çöllerdeki tesisleri arasında mülksüzün mülksüzü proleterlerin günü kurtarmak için güvencesiz çalışma ve eğreti barınma koşullarında verdikleri yaşam mücadelesi anlatılıyor. Fakat, 2020 en iyi filmi ödülünü alan Nomadland’ın aksine Hinterland’da bu sefalet tablosuna bir güzelleme yok. Kitapta hikayesi anlatılan proleterlerin, mülksüzleşmişlerin, kafası karışık (yer yer sağa eğilimli) olmakla birlikte, gözünü karartmış öfkesinden, dayanışmacı gruplaşmalarından yeni bir komünist siyasal söylem ve mücadele coğrafyası türetebilir miyiz kaygısı söz konusu. Kitapta dikkat çekilen bir husus da 2010’lardaki ırkçı polis şiddetine karşı günlerce süren ve gençlerin başını çektiği isyanların yaşandığı (Ferguson, Missouri, Baton Rouge, Luisiana) yerlerle lojistik endüstrisinin yayıldığı coğrafyaların kesiştiği. Hinterland’ın sadece ABD değil, dünyanın her yerine yayıldığını ortaya koyduğu kitapta Neel, ¨polis cinayetlerine isyan eden bir grup gencin başlattığı hareketler kent çeperlerinde ve kent dışı alanlarda odaklanırken, bu isyanların lojistik altyapı alanları ile kesişmesi ve etkileşime nasıl girebilir; buralardaki istihdam ve ücretleri vuracak sonraki büyük kriz bu etkileşimi hangi yönde etkiler¨ gibi soruları tartışıyor.

BURJUVA TEMSİL SİYASETİ YERİNE PROLETER GÜÇ SİYASETİ

Kitapta yazılanlardan hareketle şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: Kent merkezlerinde yaşayıp, ağırlıkla temsil siyasetiyle meşgul olan, Hinterland’da ya da kentin çeperlerinde yaşayan emekçileri en fazla Trump’ı, neo-faşist partileri desteklediğinde damgalamak için hatırlayan, Fransız bayraklarıyla akaryakıttan alınacak çevreci vergileri protesto eden “Sarı Yelekliler”i gördüğünde ateş püsküren tuzu kuru solculuk dışında bir bakış geliştirilmeye çalışılıyor. Çoğu zaman burjuva-küçük burjuva normlara çağrı üzerinden işleyen “temsil siyaseti” yerine, yoksullaştırılmış işçi-işsiz ama her şeyden çok mülksüz emekçilerin sokak çeteleri-taraftar grupları vb. içinde devinen toplulukçu öfkelerinin, yeni bir komünist siyasetle örgütlenip, yol kesme, işgal, grev, blokaj gibi etkili eylemlerle hayatın gündelik akışını durduracağı güç siyasetine dönülmesi önerildiği anlaşılıyor.

Neel kendisiyle yapılan söyleşide, on yıllardır etkisiz ve dar çıkarlara odaklı olduğu tekrar tekrar tecrübe edilmiş sendikal mücadele yerine, hinterlandda proleter sınıfları barınma hakkı mücadelelerinden başlayarak örgütlemenin daha fazla devrimci potansiyel taşıdığını şöyle anlatır: “Lojistik iş gücünün belirli sektörleri içinde tabandan ve kendiliğinden örgütlenme eğiliminin güçlü olması dolayısıyla komünist örgütlenme girişimlerinin buralarda daha etkili olma potansiyeli olduğu düşünülebilir. Diğer yandan The Bessemer, Alabama sendikalaşma kampanyası, geleneksel bir sendikacılığın burada iyi bir strateji olmayacağını gösteriyor. Bunun birçok sebebi var. Benim tecrübelerim işçilerin sendikanın haklarını ne kadar koruyabileceğine dair şüpheleri olduğunu gösteriyor ve bunda haklılar da. Çünkü Amerika’daki sendikalar özlerinde etkisizler. Dolayısıyla buralarda örgütlenme fikrinin pratikte denenmesi gerektiğini düşünüyorum. Benim hissiyatım bu bölgelerdeki lojistik işçileri arasında ev kiralarının düzenlenmesi ve [pandemi sürecinde] askıya alınması için oluşturulan kiracı örgütlenmelerinin bahsettiğimiz sendikal örgütlenme çabalarına kıyasla daha başarılı olduğu yönünde. Bu başarı hem eylemlilik sürecinde radikal fikirlere yönelen insanların çokluğu açısından hem de bu eylemler sonucunda elde edilen kazanımlar açısından ortada. Kiracı birlikleri ve mahalle örgütlemeleri toplu şirket kapanmalarında, geniş işsizlik dönemlerinde ve iklimsel kriz anlarında daha fazla altyapısal soruna çare olacağı için stratejik olarak bu kent çeperi alanlarda daha fazla potansiyele sahip olabilir.”[i]

Kent çeperleri ve hinterlandında yaşayan mülksüz proleterlerin barınma hakkı temelinde yüksek kiralardan başlayarak, ancak Saray Rejimi’nin yarattığı “yoksuldan alıp, zengine aktarma” mekanizmasının bütününe karşı “Geçinemiyoruz” diye ayağa kalkan mahalle örgütlenmelerinin taşıdığı potansiyellerin farkında olan gruplar da yok değil. Örneğin “Barınamıyoruz” hareketi içinde bu gruplardan gençlerin olmadığını kim söyleyebilir ki?

‘BARINAMIYORUZ’, ‘GEÇİNEMİYORUZ’LA BİRLEŞİR Mİ?

Az sayıda öğrencinin, “twitter’de hashtaga yüklenmek” yerine, Taksim İstiklal’de ya da parklardaki gözü kara eylemleri fahiş kiralara ve her gün zamlarla katlanılmaz hale gelen hayat pahalılığıyla birleşip, geniş kesimlerce duyuldu. Etkisinin geometrik çarpanlı olduğunuysa bu hafta İTÜ, Van Yüzüncü Yıl, Bahçeşehirdeki KYK yurdunda kalan öğrencilerin binlercesinin geceleri ayakta olmasını getirdi. Saray Rejimi bugün Türkiye kentleriyle kişi başına gelir bakımından 4-5 kat daha zengin olan kentler arasındaki rant farkını kapatarak, ülkeye daha fazla uluslarası gayrimenkul-finans sermayesi çekmek için 15 yıldır yapılanların yeni bir kefaretiyle karşı karşıya.

Şu noktada devrimci sosyalistlerin önüne, “Öğrenci gençliğin yükselttiği barınma mücadelesinin ‘geçinemiyoruz’ şiarıyla geniş proleter kesimleri de kapsaması için ne yapabiliriz” sorusunu koyması gerekiyor. Ümraniye’de depoları yakılan kağıt toplayıcıların “barınamıyoruz” çığlığına katılması ya da Kocaeli Darıca Yenikent Mahallesi’nde “geçinemiyoruz” diye sokağa çıkanlar örnektir. Komünist coğrafyacı Phil Neel’in söyledikleri, Darıca’dan, Gebze’den Sivrihisar’a, Polatlı’ya kadarki hinterland hattında proleter kesimlerin fiziksel müdahilliğine dayanan bir güç siyasetinin yüksek kiralarla, hayat pahalılığını protesto temelinde verilebileceğini düşündürttü.

Türkiye metropollerinin çeperlerine yakından bakıldığında, söz konusu mücadelelerin verileceği yerlerin hinterlandla sınırlı olmadığı da açıktır. İstanbul’da Okmeydanı, Nurtepe, Gazi, Kanarya, 1 Mayıs, Sultangazi, Sarıgazi, Esenler; İzmir’de Bayraklı, Çay Mahallesi, Gültepe, Kemalpaşa’da barınma ve geçim temelli mahalle örgütlenmeleri emekçileri bir araya getirmenin daha kolay ve etkili bir yolu olma potansiyeli taşıyor. Farklı siyasetler ve kişileri kapsayıcı bir yapının ve yaklaşımın nasıl geliştirilebileceği ve kitle çizgisini yitirmeden halkın birliğini güçlendirecek bir sosyal mücadelenin nasıl yürütüleceğiyse bu proleter mahalleler için üzerinden atlanmaması gereken bir husus. Kısacası, devlet destekli ufak-büyük suçlar bataklığında tutularak denetlenen ve kent merkezlerini besledikçe sefilleşen hinterlandlar diyebileceğimiz semtlerde yaşanan iyice giriftleşmiş sorunlara karşı yüksek kiralarla artan hayat pahalılığını, Saray Rejimi’nin yoksuldan alıp, zengine verme politikasıyla birleştirerek protesto üzerinden emekçi halkı mahalle inisiyatiflerinde bir araya getirmek, iktidarı ve muhalefetiyle düzene meydan okuyucu yeni bir çıkış hattı olarak düşünülebilir.

NEOLİBERAL İSLAMCILARI EMEKÇİ EYLEMLİLİĞİYLE DEFETMEK

1980’lerin sonlarında yükselen öğrenci ve işçi mücadelesi neoliberal acı reçetelerin yazarı Turgut Özal iktidarının da sonunu getirmişti. 20 yıllık neoliberal İslamcı iktidar da bugün hayat pahalılığıyla, talancılığıyla, despotizmiyle sarsılırken, onu sandık yoluyla değil, öğrencilerin yükselen mücadelesinin yanına eklenecek işçi-emekçi mücadelesiyle defetmek, Özalizm gibi Erdoğanizmi de bir daha dirilmeyecek şekilde gömmek anlamına gelecektir. Devlet aklının halkı, özellikle proleter sınıfları devlet kamusunun üst katlarında cereyan eden iktidar çatışmalarına bulaştırmama yönünde işlediğini de düşünürsek, mahallelerden yükselecek bir emekçi halk mücadelesinin görünürleşmesinin, iktidarın silah zoruyla direnme seçeneğini de zayıflatacağı öngörülebilir. Öbür türlü, az çok örgütlü biçimde sosyo-ekonomik hak mücadelesi içinde hareketlenmiş proleter kesimlerin varlığı, çatışmalı bir ortamda temsil siyasetinin restorasyonunu da yeni bir otoriter rejimin kurulmasını da güçleştirecektir. Bu anlamda, böylesi tarihi bir rejim-iktidar değişikliği sürecinde güçleri seçimden ziyade, emekçi halk mücadelesini gözle görülür biçimde yükseltmeye özgelemenin daha devrimci bir tutum olacağı aşikardır.

NEEL’İN TUTTUĞU AYNANIN BERRAKLAŞTIRDIĞI

Sonuç olarak, yıllardır metropollerin çeperlerindeki mahallelerin de küresel fabrika ve kentsel rant döngülerinin parçası haline geldiği, buralardaki gündelik hayatın emek süreçleriyle daha entegre hale geldiği, bu yüzden de sınıfın en alt bölüklerini örgütlemek için emek mücadelesini mahalle düzleminde yürütecek örgütlenmelerin gerekliliği 15 yıl önce daha fazla tartışılıyordu. Phil Neel’in kitabı bu tartışmanın halen güncel olduğunu düşündürüyor. Neel global ölçekten tuttuğu aynayla, yıllarca tartışıp, çok fazla pratik adım atamadığımız mülksüz proleteryanın yaşam alanlarındaki sorunlardan doğru örgütlenmeleri fikriyatı için tabloyu biraz daha berraklaştırıyor. Uzun lafın kısası, ben de Neel gibi proleteryayı çeperler ve hinterlanddaki mahalle temelli emek örgütlenmeleriyle birleştirme fikrinin pratikte daha ısrarcı biçimde denenmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

[i] https://e-komite.com/2021/kuresel-hinterlandin-hayaletleri-phil-neel-ile-soylesi/