Ortadoğu ve Doğu Akdeniz rüzgârları-05: MEB ve Kıbrıs…

Geçen yazının genelinden sonra, gelelim Kıbrıs’ın etrafında ne olup bittiğine.

Yine de önceki yazıları okumamış okurlarımız için, bazı hatırlatmalarda bulunarak başlamak yararlı olabilir.

Deniz yetki alanları nelerdir?

Bu alanlar sırasıyla iç sular, karasular, bitişik bölge, açık deniz ve uluslararası sulardır. İç suların belirleyicisi iki topoğrafik alanı ise kıta sahanlığı (KS) ve münhasır ekonomik bölge (MEB) oluşturmaktadır.

***

Doğu Akdeniz’de KS ve MEB ölçütleri

Kıta Sahanlığı (KS) ve münhasır ekonomik bölge (MEB); kavramsal olarak sanki iç içe geçmiş gibi algılanabilir. Ancak hem benzeşen ve hem de birbirinden farklılaşabilen ve bu bakımdan sınırları Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (BMDHS) göre çizilmiş hak ve yetkilerle belirlenen özellikleri bulunmaktadır. Gerek KS ve gerekse MEB'in karşılaştırılması, altı başlıkta yapılabilmektedir. Bunlar: “Limit”, “Egemen haklar”, “İlan ihtiyacı”, “Yapay adalar, tesisler ve yapıları kapsaması” ile “Seyrüsefer ve üst uçuş serbestiyesi” ve son olarak da “Sahili bulunmayan ve coğrafi bakımdan elverişsiz devletlerin hakları” olarak şekillenmektedir.

KS ve MEB için limit 200 deniz milidir (dm). İstisnai olarak KS, kara kıtasının açık denizlere kıyısı olması bakımından 350 dm olabilecek şekilde düzenlenmesine de cevaz vermektedir.

Egemen haklar bakımından, KS, deniz tabanı ve altındaki doğal kaynakların araştırılması ve işletilmesine yönelik hakları kapsamaktadır.

MEB ise hem KS için tanımlanmış hakkı, bunun yanı sıra, su kütlesindeki doğal kaynakların korunması ve işletilmesiyle bu alan içindeki her türlü enerji üretilmesini de kapsamaktadır.

Kısacası KS ve MEB mesafe limiti olarak birbirine eşittir. Ancak, MEB, KS'den farklı olarak, karasularının ötesinde ve bu sulara bitişik bir bölgedir. Bu bitişik bölge de kara kıta devletine, kendi kıyı sınır çizgisinden başlamak üzere 200 dm mesafesi içinde hem su üstü ve hem de su altı olarak her türlü ekonomik faaliyet yetki ve yürütmesini vermektedir.

İlan ihtiyacına bakılacak olursa, KS “ab initio-ipsi facto”, ilan edilme zorunluluğu içermemekte ve buna karşın MEB hukuken ilan edilmek gerekliliğini taşımaktadır.

Dördüncü ölçüt, hem KS ve hem de MEB alanlarına sahip devlete o alanlar içinde “Yapay adalar, tesisler ve yapılar” kurabilme hakkını vermektedir. 

Beşinci ölçüt, KS ve MEB alanlarında, egemen devlete, “Seyrüsefer ve üst uçuş serbestiyesi” hakkını tanımaktadır.

Altıncı ölçüt ise, denize kıyısı olmayan devlete, KS hakkı tanımamakta, MEB için ise hak tanımaktadır.

Kıyı sınır genişliği, kıta sahanlığından biraz farklılaşma gösterir. Buna karasuyu genişliği de denmektedir. Bu genişlik 6-12 dm olarak değişiklik gösterir ve kıyı devletinin sahillerinden başlamak üzere kara kıtasının denizdeki doğal uzantısı olarak kabul edilir. Ege’de Türkiye’nin burnunun dibindeki adalar, karasuyu sınırlarına iyi örnektir. Yunanistan bunu 12 mil olarak kabul etmekte, buna karşın Türkiye bu adaların konumlanışı nedeniyle, Ege’de kendisine uluslararası sularda seyir edebilme bakımından, nefes alma alanı açmak istemekte bu sınırı 6 dm olarak kabul etmektedir. O nedenle de özellikle Ege’de her iki devlete ait sahil koruma gemileri ve donanmaları birbiriyle zaman zaman karşılaşabilmektedir. 1982 Türk Karasuları Kanunu’na göre Ege Denizi’ndeki karasuları 6 mil, Karadeniz ve Akdeniz’deki karasuları ise 12 mildir.

***

Doğu Akdeniz’de sınırlar ve sorunlar

Doğu Akdeniz, Tunus ve İtalya’nın Sicilya adası düşeyinde, onun doğusunda kalan deniz coğrafyasını içermektedir. Buna göre Doğu Akdeniz’e kıyısı olan başlıca devletler Libya, Mısır, Lübnan, İsrail, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs adasıdır. Kıbrıs iki toplumlu GKRY ve KKTC’yi içermektedir. Ayrıca Kıbrıs adası üzerinde, İngiltere’nin egemenlik alanı olarak Agratur ve Dikelya tesis ve toprakları bulunmaktadır. İsrail coğrafyasında da Gazze bölgesi bulunmakta ve bu coğrafya tanınmayan Filistin devletini de barındırmaktadır. Kuşkusuz GKRY, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak temsiliyeti ve AB üyeliği ile KKTC’yi de tanımamaktadır. Kısaca de facto 10 devletin varlığından söz edilebilir.  

Başlıca sorunlar ise kısaca şunlardır:

“Karasuyu genişliği”, “birbiriyle çakışan deniz yetki alanları iddia ve ihtilafları”, “Kıbrıs, Ortadoğu ve Suriye sorunları”, “İsrail, Filistin, Gazze sorunları”, Lübnan sorunu”, “enerji sorunları”.

Bu sorunlar, şimdi ortaya çıkmış olmayıp, önemle Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ve I. Dünya Savaşı'nın doğu cephesi sorunları olarak halen sürekliliğini devam ettirmekte ve bölge her bakımdan bir Gordion düğümü görüntüsünü de halen korumaktadır.

***

Doğu Akdeniz’de KB/MEB sınırları ve verili koşullar

Daha önceki yazılarda, MEB ilanı ve Türkiye’nin pozisyonu ile ilgili kimi kısmi bilgiler verilmişti. Burada bunlar tekrar edilmeden, şimdilerde devam eden ve Güney Kıbrıs’ın girişimiyle yaratılmış MEB sınır çakışma sorunlarını özetlemeye çalışacağım.

Öncelikle, karşılıklı deniz mesafesi olarak Türkiye ve Mısır seçili coğrafyalar olarak alınırsa, aradaki uzaklık sadece 280 deniz milidir. Eğer iki kıyıdaş ülke olarak Türkiye ve Mısır arasından bir ortay hat çizgisi çizilmeyecek olursa, bir ülkeden diğerine hakkaniyet olmaksızın 200’e 80 gibi orantısız bir MEB bölgesinden bahsetmek gerekir. Bu da siyasi-askeri karşılıklı sorundan başka bir şey değildir. Yani bir gerçekliği bulunamaz.

Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de, MEB ilanı yapmamış olmasını fırsat sayan AB, üye ülkelerinden olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın pozisyonlarından yararlanarak ve ortay hat çizgisini dikkate almayan pek çok harita yayımlamıştır. 

AB Kıta Sahanlığı haritalarındaki sınırları esas alan Yunanistan da sürekli olarak Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı sınırlarını gösteren haritaları yayınlıyor. Yunanistan, Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığını belirlerken ana kıtası ile Girit, Kerpe, Rodos ve Meis adalarından geçirdiği hattın güneyini esas alıyor. Oysa örneğin Lozan Antlaşması'na göre, halen Girit Adası'nın sadece batı ucunda bulunan dörtte birlik alanı Yunanistan’a, geri kalan büyük alan ise Türkiye’ye verilmiş görünmektedir. Oysa bugünkü fiili durum Lozan’la uyumlu değildir.

Bu hususla ilgili ayrıntıyı hatırlamakta yarar vardır:

30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması Md. 4, 5 ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması Md. 12’ye göre Yunanistan’a Girit Adası’nın sadece dörtte biri verilmiş, Girit Adası’nın etrafındaki 14 ada ile adacık ve kayalıklar Türk egemenliğinde kalmıştır. Lozan Antlaşması’ndan sonraki süreçte Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Girit Adası üzerindeki haklarından fiili olarak feragat etmiş ve böylece Girit Adası’nın dörtte üçü aslına rücu ederek Türk toprağı olmuştur. Anılan Antlaşmalar ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi Md.76 ve Md.121’e göre Doğu Akdeniz’de, Türk Kıta Sahanlığının batı sınırı 33° 45’ 00’’ K enlemi ve  023° 20’ 00’’ D boylamından, doğu sınırı ise 33° 40’ 00’’ K enlemi ve  032° 16’ 18’’ D boylamından geçmektedir. Bu itibarla, Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı yaklaşık olarak 238.814 km2'dir.

Yine belirtilmesi gereken diğer husus da şudur: Özellikle GKRY, Türkiye kıyılarına sadece 2 km, yani 1,25 dm uzaklıktaki Meis adasının varlığı ile Türkiye’nin KS içinde olan MEB alanlarını da gasp etme girişimlerinde bulunmuş durumdadır. Böylece Yunanistan’ın da yayınladığı haritalara bakılırsa, Türkiye, Akdeniz’deki kıyı şeridinde dar bir alana hapsediliyor. Kuşkusuz “Mavi Vatan” stratejisi de bu tecavüz girişimlerine karşı ve Ege’de olduğu gibi bir de güneyden Türkiye’nin kuşatılmasına engel olmak adına geliştirilmiştir. 

Yunanistan’dan bağımsız olmayarak, Güney Kıbrıs, AB dayanaklı bu haritalar eşliğinde ve tarih sırasıyla 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail ile MEB Anlaşması imzalamıştır. Ayrıca, GKRY, Meis Adası’nı da gerekçe göstererek, Türk Kıta Sahanlığını yok saymaktadır ve ada çevresinde kuzey bölgesi, yani KKTC KS dâhil varlığı saptanmış kimi denizaltı hidrokarbon yataklarını işletmek üzere MEB ilan ve ihale işlemlerine devam etmektedir.

Kıbrıs adasının kuzey kıyıları ile Türkiye arası 65 km veya 40,6 dm’dir. Bu alanda A-G diye işaretlenen alanlar bulunmaktadır. Bunlar KKTC tarafından kendi ruhsat alanları olarak sayılmış ve KKTC ile Türkiye arasında yapılan anlaşma ile sondaj ve işletme yetkisi TPAO’ya (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) verilmiştir. Güneyde ise toplamda 13 parsel bulunmaktadır. 

Diğer hususlara gelince,

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yataklarının zenginliği ne kadardır?

“ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi verilerine göre, Doğu Akdeniz’in 'Levant' adı verilen ve Suriye kıyılarını da içinde barındıran bölgesinde yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil civarında petrol rezervi bulunuyor veya bulunduğu tahmin ediliyor”.

Bundan sonraki soruları da Anadolu Ajansı verilerinden, özetler olarak vurgulayalım:

“Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren başlıca şirketler neler?”

Bunlar arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO); ABD'li Exxon Mobil ve Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner firmaları yer alıyor.

“Doğal gaz ve petrol arama faaliyetlerinin gerçekleştirildiği bölgeler hangi parseller?"

Bölge, GKRY tarafından tek taraflı olarak ilan edilen 13 parselden oluşuyor. Kuzeyde sırasıyla 1. 2. ve 3. parsel, ortada 4. 5. 6. 7. 8. 9. ve 13. parsel ve güneyde ise 10. 11. ve 12. parsel yer alıyor.

“Doğu Akdeniz'de hangi parsellerde MEB sorunu yaşanıyor?”

Türkiye ve KKTC'nin hak iddia ettiği bölgede, yalnızca sözde 10. ve 11. parsellerde çakışma bulunmuyor. Diğer parsellerin hepsinde MEB tartışmaları devam ediyor.

“GKRY’nin kendi MEB alanı olarak ilan ettiği 13 parselde hangi şirketler faaliyet yürütüyor?”

Bölgede 2. 3. ve 9. parsellerde İtalyan Eni ve Güney Koreli Kogas şirketlerinin müşterek lisansı bulunuyor.  Fransız Total ve İtalyan Eni 6. ve 11. Parsellerde, 8. parselde ise Eni tek başına ruhsat sahibi konumunda yer alıyor. 12. parsel ise ABD'li Noble, İngiliz BG ve İsrailli Delek Drilling Group şirketleri bulunuyor. 10. parselde ABD'li Exxon Mobil ve Katar Petroleum ortaklığı ruhsatları elinde bulunduruyor. Geriye kalan 1., 4., 5., 7. ve 13. parseller için görüşmeler devam ediyor.

“Türkiye, Doğu Akdeniz'de nasıl bir politika izliyor?”

Türkiye Kıbrıs'ta, KKTC’nin Rumlarla eşit haklara sahip olduğunu ve adanın zenginliklerinden ortak faydalanılması gerektiğini savunuyor. Türkiye her fırsatta bölgede faaliyet yürüten enerji şirketleri ile ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelere GKRY'nin tek taraflı olarak ilan ettiği MEB’i tanımadığını ve Türkiye'nin deniz yetki alanlarıyla çakışan bölgelerde arama ve üretim çalışmalarına izin vermeyeceğini belirtiyor. Ayrıca Türkiye, GKRY'nin adanın tamamını temsil eden bir devlet olmadığı için MEB oluşturma ve ihale etme hakkı da bulunmadığını muhataplarına iletiyor.

Öte yandan, adanın çakışma olmayan kuzey, doğu ve güney kısımlarında Rum tarafının fiili durum yaratma olasılığına karşı, KKTC tarafından TPAO'ya ruhsat sahaları verilmiş durumda. Böylece GKRY'nin adanın tamamını temsil etmemesine rağmen bloklar oluşturarak münhasır ekonomik bölge ilan etmesine de stratejik olarak karşılık verilmiş oluyor.

“Türkiye bölgede hangi arama-sondaj faaliyetleri yürütüyor?”

Türkiye, bölgede aktif olarak Fatih ve Yavuz sondaj gemileriyle KKTC’nin ruhsat verdiği A,B,C,D,E,F,G olarak adlandırılan alanlarda, sondaj ve arama faaliyetlerini yürütüyor. 

“GKRY, buna karşılık bölgede nasıl bir politika izliyor?”

Doğu Akdeniz'deki kaynaklardan azami pay alma arayışına giren enerji şirketleri ve bu şirketlerin direkt veya dolaylı yoldan sahibi olan ABD, Fransa ve İtalya gibi ülkeler, GKRY'yi adanın tamamında egemen gibi gördükleri için ihalelerle aldıkları lisansların hukuki olduğunu iddia ediyor.

GKRY de enerji arama ve çıkarma faaliyetlerinde ABD, İtalya ve Fransa gibi bölge dışındaki aktörlerle, enerji iletimi için ise İsrail, Mısır ve Yunanistan gibi bölgedeki aktörlerle iş birliği çalışmaları yapıyor.

“East-Med boru hattı projesi nedir, ne değildir?”

East-Med boru hattı projesiyle, Akdeniz gazının İsrail, GKRY ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gönderilmesi hedefleniyor.

Bölgenin jeolojik yapısının kırılganlığı ve hat uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda, inşa edilmesi planlanan boru hattının teknik ve ekonomik açıdan yapılabilir olmadığı kabul ediliyor.

Ayrıca Avrupa Birliği'nin de desteklediği projenin öngörülen güzergâhı Türkiye'nin deniz sahalarından geçiyor. Sonuç olarak aktörlerin Türkiye'yi de hesaba katarak hareket etmesi gerekiyor. 

***

Anlaşılan iş buzdağının görünen ucundan daha derin ve devasa. Yani devam edeceğiz…

nuriabaci@gmail.com