Örgütlenemeyenlerden misiniz?

Hoşgeldiniz! Yazının başlığını okuyabiliyorsanız, devam edebilirsiniz, ilk testi geçtiniz.

Örgüt’ün kelime anlamı TDK’da şöyle tarif edilmiş: “Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat”

Bu açıdan bakınca oldukca naif bir anlamı var değil mi?

Ama Türkiye’nin siyasi ve beşeri tarihinde, medyanın da pompalamasıyla bu kelime sakıncalı piyade muamelesi görür ve hep tehlikeyi işaret ediyormuş havası uyandırır.

En son söylenecek şeyi baştan hemen söyleyelim, sonra devam edelim:

Örgütlenmek iyidir, yoksa yaratılan algıda olduğu gibi korkunç bir şey değildir!

İşinizden, okulunuzdan ya da yaşadığınız ülkenin genel gidişatından memnun değilseniz ve sizin gibi düşününler varsa bu insanların bir araya gelip “örgütlenmesi”, ortak amaç aramaları ve bu amacı gerçekleştirmek için çalışmaları kadar mükemmel bir şey yoktur.

  • Çalıştığı iş yerinde haksızlığa uğrayan işçi, örgütlü olursa hakkını koruyabilir; beyaz, gri ya da mavi yaka olması bir şey değiştirmez.

  • Okuduğu okulda yönetimden, derslerden, harçlardan, yemeklerden memnun olmayan öğrenci örgütlü olursa dertlerine çare bulabilir.

  • Yaşadığı köy, arazi, tarla maden şirketlerine verilirse, talan edilirse, ırmakları, ormanları HES’lere kurban edilirse köylü ancak örgütlülüğü ile direnebilir.

  • Emeklinin, vatandaşın her gün yaptığı alışverişe ödediği para artıyor ama geliri artmıyorsa, bu sorunun üstesinden ancak örgütlenerek gelebilir.

  • Vergilerle, kiralarla ezilen esnaf ancak örgütlenirse sesini duyurabilir.

Örnekler daha da çoğaltılabilir. Yani, örgütlenmek yeme, içme ve nefes alma kadar yaşamsaldır, gerekliliktir ve doğal bir haktır.

Kapitalizmin, baskıların ve tüketim toplumunun el ele vermesiyle egosu yüksek, ben merkezli insan modelinin yaratıldığı günümüzde, bireyselleşen insanlarla bu işler biraz daha zor olsa bile imkansız değildir.

Ne yazık ki Türkiye’de, örgüt kelimesi ile terör hep aynı cümle içinde kullanıldığından, insanların çoğu, “örgüt” kelimesini duyunca haklı olarak sinmiş, sindirilmiştir ve korkarlar. İşte, yaratılan bu korku iklimini ortadan kaldırmak için de insanların inadına daha çok örgütlenmesi, kenetlenmesi gerekmektedir.

Hak aramanın temel aracı örgütlü hareket olduğundan, bu gerekliliğe inandıklarında, o doğaya vardıklarında bireylerin ilk yapması gereken şey “Nerede örgütlenmeli?” sorusunu sormaktır.

Bazı meslekler için bu sorunun yanıtı kolaydır. Doktor, mühendis, eczacı, esnaf vs bir meslektenseniz adresler bellidir: meslek odalarıdır; işçiyseniz sendikalardır, vb…

Fakat, asıl önemli olan, esas olan, siyasi örgütlenmedir. Yani tabandan, meslek örgütlerinden, sendikalardan, öğrencilerden, esnaf odalarından gelen değişim isteklerinin, hak koruma taleplerinin siyaset içinde şekillenmesi, kurumsallaşması, kanunlaşması ve yürürlüğe girmesi için gereken araçlar ise siyasi öznelerdir.

Dolayısıyla Türkiye’de yaşayan her bireyin, yukarıdaki örgüt tanımında da ifade edildiği gibi, ortak bir amaç uğruna bir araya gelen siyasi öznelerde örgütlenmesi, bu konuda herkesin “nefer” gibi çalışması, edilgen değil etkin olması, sözünü söylemesi, mücadele etmesi şarttır. Başka da çıkış yolu yoktur.

Bu yazıyı özetleyecek, ana fikir, meydanlarda sıklıkla haykrlan şu cümlede saklıdır:

“Kurtuluş yok tek başına - ya hep beraber ya hiçbirimiz!”