Amiral gemisinin kaptan köşkünde...
Tahta ayaklı ve hasır oturaklı iskemlesinde...
Kamburunu çıkarmış...
Sağ kolu dirsekten dizinde ve sol eli nargilesinde...
Şöyle derin bir iç çekişle buyurdu Bay Ahmet, "O profesörün yaptığı iş pek onurlu bir iş değildi" diye...
BAY AHMET'İN İŞİ VE İSKEMLEYE YÜKSELİŞİ
Bay Ahmet, ilginç adam. Gemide herkes tanır ama bu şöhret öyle kolayca yakalanmamıştır.
Geminin istikametiyle ilgili fikrim değişti dedi önce... Gemidekiler buna epey şaşırdı.
Sonra...
Radikal değişimlerin ve aksiyonun bünyesine zarar vereceğini fark etti. Son radikal işini yaparak, büyük büyük meselelere dair küçük küçük sözler söylemeye karar verdi. Başarı, küçük sözleri büyükmüş gibi göstermekten geçecekti, biliyordu Bay Ahmet. Bu yeni bir üslup demekti. Denedi, denedi, denedi...
En sonunda bir noktaya geldi. İki formül üretti:
1) Öznesi, nesnesi ve yüklemi olan bir cümlede ögelerin yerlerini kaç farklı şekilde değiştirebileceğini düşündü. "3! (üç faktöriyel)" o an aklına gelmedi, parmak hesabıyla 6 rakamına ulaştı.
Örnek cümleler üzerinde yaptığı denemelerde, farklı kombinasyonların iki-üç tanesinin çok manasız olacağına, bu durumda, ögelerdeki kelimelerin yerine eş anlamlılarını koyarak yeni cümleler kurmaya karar verdi.
Üzerinde en çok durduğu örnek cümle ve kombinasyonları şunlardı:
"Siyasetçi halkla kavga etmesin, hizmet etsin."
"Hizmet etsin siyasetçi, halkla kavga etmesin."
"Halkla kavga etmesin siyasetçi, hizmet etsin."
"Siyasetçi halkla dalaşmasın, ona hizmet götürsün."
"Politikacı dediğin halkla kavgaya tutuşmaz, ona hizmet götürür."
Ve Bay Ahmet, bunlardan iki üçünü alt alta yazmanın, etkiyi çok arttırdığını keşfetti.
2) Bay Ahmet radikal değişimlerin adamı olmayacaktı belki ama küçük sürprizlerin, şaşırtmacaların, oynaşmaların adamı olmasının önünde pek bir engel yoktu.
"Ama", "fakat" ve "ancak" sözcükleri bu işe pek uygundu...
En meşakkatli konularda, birbirine zıt iki tezin uçlarını törpüleyip alt alta yazmak, ortalarına da ikinci a'sı uzun bir "ancak" yahut "fakat" veya "ama" koymak çok işe yarıyordu.
Örnek çalışmalarda şöyle bir sorunla karşılaştığı oldu: Birbirine zıt görünen iki tezi alt alta yazıp araya "Ancaaaak..." koyunca sanki Bay Ahmet'in tezi, alttakiymiş gibi anlaşılabiliyordu. Bunu da şu formülle çözdü yazarımız:
"TEZ
Ancaaak...
ANTİTEZ
***
ANTİTEZ (cümlede ögelerin yerleriyle oynanarak veya sözcükler eş anlamlılarıyla değiştirilerek)
Amaaaa...
TEZ (cümlede ögelerin yerleriyle oynanarak veya sözcükler eş anlamlılarıyla değiştirilerek)"
İşte, kaptan köşkündeki o iskemle ve o nargile öyle kolay kazanılmadı... Ancak radikalizmin ve aksiyonerliğin tavan yaptığı bir dönemde, radikal bir aksiyon adamı olmama kararının bir maliyeti oldu. Bay Ahmet çok istemesine rağmen ne iskemlesinin boyunu uzatabildi, ne de yerini bir santim öne çekebildi.
BAY AHMET'İN "KENDİ"Sİ VE "ONUR"U
Bir de şöyle bakalım...
Reaksiyonerliğin (gericiliğin) radikal çıkışına imza atan iktidar sahipleri için aksiyondan ve radikalizmden kaçışla yükselen, küçük sözlerini büyükmüş gibi göstermeye mahir Bay Ahmet ve benzerleri çok işe yaradı.
Bunlar her "amaaa..." dediğinde yürekler pırpır etti.
Bir sonraki "fakaaat..." ile sakinleşildi, makul olana gelindi.
Bay Ahmet ve diğerlerinde...
Biraz öyle biraz böyle oldu. Hem öyle hem böyle oldu.
Doğrultu olmadı, netlik olmadı, şahsiyet olmadı, kişilik olmadı.
"Onur" insanın kendine karşı duyduğu saygı diye tanımlanıyor ya, "kendi" olmayınca "onur"a da gerek kalmadı.
***
Bay Ahmet, üniversitede başörtüsüne karşı çıktığı için AKP zindanına gönderilmekte olan Prof. Dr Rennan Pekünlü'nün cezasının başladığı gün, hocanın onuru hakkında yazmış.
Kaptan köşkü, iskemle ve nargileyle sonuçlanan yukarıdaki kısa hayat hikayesi; profesörün yaptığı işle Bay Ahmet'in yaptığı işi, "üniversitede başörtüsüne karşı çıktım, bugün olsa yine yaparım" diyen profesörle Bay Ahmet'in onurunu kıyaslayalım diye yazıldı.
Rennan Hoca'nın işini ve onurunu konuşuruz, savunuruz, onu bayrağımız yaparız, bunlar ayrı...
Gerekirse derin felsefi, siyasi, ideolojik tartışmalar da yaparız, bunlar da ayrı...
Küçük tartışmaların insanı Bay Ahmet'e ise şu iki soruyu sorar, Rennan Hoca konusunu kapatırız:
Ne iş yaparsınız Ahmet Bey?
Onur mu dediniz Ahmet Bey?