On binlerce kentli, genç, eğitimli ama örgütsüz emekçinin sektörü: 10’uncu iş kolu

Sosyal-İş’te çalışma alanımıza dair komisyonumuzu kurmalı, sorunlarımıza dair çözüm için sendikanın olanca gücünü kullanmalıyız.

Baran Doğan

Uçsuz bucaksız yüz binler, hatta milyonlar… Kentli, eğitimli, uzun ve yoğun çalışma saatleri altında neredeyse asgari ücrete yakın bir ücret alan, genel itibarıyla hizmet sektörü diyebileceğimiz alanda çalışan yüz binler. Örgütlülük düzeyleri düşük olan bu kesim, var olan sendikal yapılar tarafından da kapsanamamakta veya kapsanmak istenmemekte! Bu uçsuz bucaksız alanda net bir hedefle örgütlenmeye koyulmak ise kriz içinde yoksulluğa sürüklenen ülkemizde bir zorunluluk. Bugüne kadar her yerel ölçekte “dayanışma-mücadele ağı” olarak örgütlenmeye başlayan yüzlerce işçi, dokundukları her alandan ciddi kazanım ve birikimlerle yol almaya başladılar. Türkiye İşçi Partisi (TİP) uzun zamandır tartışıyor, karar altına alıyor ve şimdi de uygulamaya koyuyor. TİP İşçi Konferansı metinlerinde kapsamlı bir şekilde altı çizildiği ve tartışıldığı üzere İşçiler adına konuşan bir sendika yerine; işçilerin konuşmasına, işçilerin çalışma alanlarına dair kendi taleplerini üretmesine olanak tanıyan yeni bir sendikal anlayış” gerekiyor.

İşte bu bakış açısının ilk adımlarından birisi de DİSK’e bağlı Sosyal-İş’te  oldu. Geçtiğimiz günlerde Sosyal-İş Sendikası’nın İstanbul Şubesi onuncu iş kolunda bulunan çalışanları davet ederek bir işçi forumu gerçekleştirdi. Sendikal tarihte önemli eşiklerden biri olma potansiyelini barındıran bu forumu hep birlikte incelemeli ve tartışmalıyız.

Sosyal İş Sendikası’nın faaliyet yürüttüğü alanda 3 milyon 809 bin 188 kişi çalışırken herhangi bir sendika üyesi olmayan sayı 3 milyon 546 bin 975 kişi (Ocak, 2021). Türkiye’deki çalışanların en büyük yüzdesini oluşturan 10’uncu iş kolu, sendikalaşma oranına geldiğimizde sondan ikinci sırada. Ülkenin en büyük işçi sayısına sahip olunan alanda sendikalaşmanın bu kadar az olması hızlı bir şekilde yeni çözümler bulmak zorunda olduğumuzu; yeni örgütlenme kanallarına ya da yöntemlerine ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor.

Sosyal-İş İstanbul Şubesi bu arayışın sonucu olarak yeni bir süreci örgütleme çabası içerisinde olduğunu dışa açık toplantısında (2 Ekim 2021) duyurmuş ve sendika üyelerinin de karar mekanizmasına dâhil olabilmesini, sorumluluk alabilmesini sağlayan “Örgütlenme Komisyonu, Kadın Komisyonu, Eğitim Komisyonu ve Sosyal Medya Komisyonu”nu kurmuştu. 11 Aralık tarihinde ise Sosyal-İş üyesi olsun olmasın iş kolundaki bütün çalışanların kendi alanına dair sözlerini söyleyebilmeleri ve taleplerini doğrudan üretebilecekleri komisyonlarını kurmaları için bir forum gerçekleştirdi. Foruma; Bilişim Emekçileri Dayanışması, Toplumcu Mimar ve Mühendisler Meclisi, Çevirmenler Dayanışması, Plaza Eylem Platformu, DAP Yapı İşçileri, Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi, İşçi Avukatlar Dayanışması, Öğretmen Dayanışması, Öğrenci Sendikası, Kaç Bize Gel Platformu, STÖ Çalışanları, kültür-sanat emekçileri, gazeteciler ve Sosyal-İş üyeleri katıldı.

Farklı çalışma alanlarından katılan emekçiler sorunlarını ve çözüm yollarını serbest kürsüden dile getirdiler. Aynı zamanda katılımcı grupların bir kısmı Sosyal-İş bünyesinde çalışma alanlarına dair komisyon kurmak istediklerini ve kurulacak komisyonda aktif sorumluluk almak istediklerini belirtti.

İki yüzden fazla çalışma alanının olduğu 10’uncu iş kolunda bütün alanlara dair çalışma yapmak, söz söylemek pek mümkün olmadığı gibi işçiler adına konuşan bir sendika yerine işçilerin konuşmasına, işçilerin çalışma alanlarına dair kendi taleplerini üretmesine olanak tanıyan yeni bir sendikal anlayışın ilk adımı Sosyal-İş’te atılmış oldu.

Sosyal- İş’e başlattığı bu yeni süreci başarıya ulaştırmak için çok iş düşüyor. Fakat “Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar” çalışanı olan bizlere daha fazla sorumluluk düşmekte. Sadece sendika üyesi olup “Türkiye’de sendikalaşma yok” ya da “Sendikalar çalışmıyor” diyemeyiz. Çalışanlar biziz, dolayısıyla nasıl çalışacağına karar vermesi gerekenler de bunun mücadelesini vermesi gerekenler de biziz ve Sosyal-İş kapılarını bize sonuna kadar açarak bu olanağı sunmuşken bu fırsatı değerlendirmek zorundayız. Sosyal-İş’te çalışma alanımıza dair komisyonumuzu kurmalı, sorunlarımıza dair çözüm için sendikanın olanca gücünü kullanmalıyız. Yıllarca dilimizden düşürmedik: Birleşince yenilmeyiz. Şimdi Sosyal-İş çatısı altında birleşme zamanı!