Mutlu ve sağlıklı bir yıl olsun
Borçla yatan, borçla kalkan bir ülkede sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirilir mi? Sorunun yanıtı hayır ise 2023’ü sağlık ve mutlulukla tamamlamanın yolu belli: Üzerinize düşeni, demokratik hakkınızı kullanarak yapınız.
Öncelikle 2023’ün sağlık ve mutluluk dolu bir yıl olmasını diliyorum. Doğaldır ki bu yılın sağlık ve mutluluk dolu geçmesinin bazı ön koşulları var. Bir kere ülke herkes için yaşanabilir bir ülke olmalıdır. Herkesin milli gelirden eşit pay aldığı; demokrasi ve insan hakları sorunlarının olmadığı, kimsenin etnik kökeni, dini ve cinsel tercihinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulmadığı bir ülke olmalıdır. Kardeşçe bir arada yaşama arzusu taşıyan, özeleştiri kültürü olan, sorumluluk bilincine sahip; paylaşmayı, başkalarına katlanmayı ve nihayet kendi yanlış ve hatalarını hep başkalarının yanlış ve hatası olarak görmeyen yurttaşlara gereksinim vardır. Tabi bu arada böyle bir ortamın oluşmasına katkı sağlayacak, oluşması için kararlılık gösterecek, yurttaşları arasında ayrım yapmayacak ve en önemlisi de bu değerlere inanacak bir siyasi iktidara gereksinim vardır.
Enflasyon ve artan hayat pahalılığı en büyük engellerin başında geliyor.
Bilimsel olmayan, sadece “kişisel hislere” dayalı olarak alınan yanlış iktisadi politika kararları, finans-kapitalle zorunlu kader birliği çerçevesinde indirtilen politika faizleri, deneme-yanılma politikaları ile yönlendirilen ve temel amacı 2023 seçimlerine kadar ekonomide günü kurtarmak olan anlayışla hortlatılan manşet (tüketici) enflasyon, Kasım 2022’de “baz etkisiyle” çok az da olsa artış hızını yavaşlattı. Baz etkisinin temel rol oynadığı benzer yavaşlamayı izleyen aylarda da göreceğiz. Ama bu enflasyon artış hızındaki yavaşlama fiyatların azalacağı anlamına gelmediği gibi, gelirleri enflasyon oranında artmayan herkes için hayat pahalılığı, daha fazla yoksullaşma anlamına gelecektir. Bir ay önce aldığı mal ve hizmeti, bir ay sonra alamayacağı anlamına gelecektir. Öyle görünüyor ki 2023 birçok kesim için böyle bir yıl olacaktır. Asgari ücrete yapılan zam, kamu çalışanlarının ve emeklilerin maaşlarında yapılacak yılın ilk yarısı için artışlar ancak ve ancak bir iki ay için geçici pansuman etkisi yaratacaktır. Sonra tekrar başa dönülecektir. Hele artan ve mevcut koşullarda kontrol edilmesi biraz zor görünen halkın (gıda) enflasyonu, toplumun geniş kesimlerinin daha da yoksullaşmasına neden olacaktır. Tarım sektörünü göz ardı ederek, tarım alanlarını “inşaatla bir an önce kalkınalım” -siz bunu bir an önce köşeyi dönelim diye okuyun- diyerek yok eden, Türkiye’yi tarımsal ürün ithalatçısı durumuna düşüren bir anlayışla halkın daha da yoksullaşmasının önüne geçilmesi mümkün olmayacaktır.
Yavaşlayan büyüme hem sağlığımızı hem de mutluğumuzu bozma potansiyeline sahip.
Türkiye ekonomisi 2022’nin ilk üç çeyreğinde ortalama olarak yüzde 6,37 oranında büyüdü. Yılı da yüzde 5’in üzerinde bir büyüme oranı ile bitirmesi beklenmektedir. Her şeyden önce, yaşam koşullarının geniş halk kesimleri için giderek kötüleştiği bir ortamda gelen bu büyüme bir başarı değil, başarısızlık olarak görülmelidir. Büyüyorsunuz ama halkınız daha da yoksullaşıyor. Büyüyorsunuz ama gelir dağılımı daha da bozuluyor. Büyüyorsunuz ama işsizliği azaltamıyorsunuz. Dahası, büyümenin iki önemli pınarı olması gereken yatırım harcamaları (Gayrisafi sabit sermaye oluşumu) ile ihracat artışları kurumuş durumda. Çeyreklik bazda yatırım harcamaları 2022’nin üçüncü çeyreğinde (Temmuz-Eylül) yüzde 2,3 daralırken mal ve hizmet ihracatı da yüzde 1,1 azalmıştır. Üstelik bu iki büyüme pınarı, büyümeyi sürdürülebilir, kapsayıcı kılabilmenin olmazsa olmazlarıdır. Geriye bir tek yurttaşların tüketim harcamaları ile devletin bütçesi kalıyor. Temelde kredilerle yönlendirilen vatandaşların tüketim harcamaları da son açıklanan verilere göre hız kesmiş durumda. Bu nedenle, 2023’te yurttaşımızın “mutluluğu” yine açılacak kredi musluklarına ve bol keseden dağıtılacak kamu kaynaklarına (seçim ekonomisine) kaldı anlaşılan. Zaten artan yoksullaşma ile gelen bu büyümenin de kimseye mutluluk getirmeyeceği gibi sağlık da getirmeyeceği; aksine herkesin sağlığını, özellikle akıl sağlığını, bozma potansiyeli olduğunu söylemek gerekir.
Dış denge gelişmeleri de yurttaşlarımızda ne mutluluk ne de sağlık bırakacak cinsten!
Türkiye ekonomisinin en önemli aşil topuğu cari açık ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak biriken dış borçlar. Bunun temelinde de 1980’den beri uygulanan ve AKP’nin de kaymağını yediği neoliberal politikalarla, Türkiye’nin gelinen noktada net girdi ithalatçısı ve ihracatçısı ülke konumuna indirgenmiş olması vardır. Cari açık vermeden -siz bunu el parası olmadan diye okuyun- büyüyemeyen bir ülkedir Türkiye artık. Sanayi tamamen dışa bağımlı hale getirilmiştir. En büyük ihracatçı sektörümüz imalat sanayi, girdi ithal etmeden üretemez durumdadır. Bu nedenle 2022’nin 11 ayında dış ticaret açığı 100 milyar dolara dayanmıştır. Revizyonlara rağmen Ekim 2022 itibarıyla yıllıklandırılmış cari işlemler açığı 43,4 milyar dolar düzeyindedir. Bütün bunların aynadaki yansıması olan brüt dış borç stokumuz ise Eylül 2022 sonunda 442,9 milyar dolar olmuştur. Yıl ortası kur değeri ile hesaplanan 2022 GSYH’nin 865 milyar dolar olduğunu varsaysanız bile, ki doğrusu bunu Eylül 2022 sonundaki kur ile hesaplamak, bu dış borç stokunun ne kadar ürkütücü, korkutucu, can sıkıcı ve hatta uykuları kaçırıcı bir boyuta ulaştığını ve Türkiye’nin elini kolunu birçok konuda nasıl bağladığını ve bağlayacağını anlayabilirsiniz. Dahası iç borç stokunun ve özellikle de döviz cinsi iç borçların da artmasıdır. Yani anlayacağınız Türkiye borçla yatan borçla kalkan bir ülke oldu. Borçla yatan, borçla kalkan bir ülkede sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirilir mi? Sorunun yanıtı hayır ise 2023’ü sağlık ve mutlulukla tamamlamanın yolu belli: Üzerinize düşeni, demokratik hakkınızı kullanarak yapınız.