Mutlaka bir yerini açmıştır, mutlaka kırıtmıştır...

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister.

Kadın olmak; tek bir durum veya durumlar bileşeni değildir. Binlerce durumun peş peşe ya da iç içe yaşandığı bir süreçtir. Aile tarafından öğretilen cinsiyet rolleri ile biçimlenmeye başlar. Misal erkek çocukları misafirlere pipisini göstermekle yükümlüyken, kız çocuklarının hanım hanımcık davranış biçimlerini sergilemesi gerekmektedir. Kadın olmak; ergenlik çağı geldiğinde bedeninden utanmaktır. Ota boka tahrik olan, baskıcı ataerkil zihniyetin altında ezilmektir.

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Salt bir beden ve bu bedenin teslimiyetini sorgulamayacak bir itaatkar olarak hayata iştirak ettirilen kadının bedeni üzerinde koruma, sahiplenme, terbiye etme saikiyle uygulanan her türden şiddet ataerkil yapının meşruiyetini pekiştirmeye yöneliktir. Hatta devletin resmi kurumları bile dayatmacı bir üslup takınıp kadının kanıyla, canıyla, anneliğiyle, bekaretiyle, bedeniyle uğraşır, çünkü eril tahakküme göre kadın fikir üretmek için değil, süt ve göz yaşı dökmek için doğmuştur.

"Yokluğumdan Aklımda Kalanlar" adlı kitabında Rebecca Solnit, kadınların sessiz kalmasını tercih eden bir toplumda kadın bir yazarın kendi sesini bulma öyküsünü anlatır. 1980’lerin San Francisco’sunda, kadına yönelik şiddetin hem sokakta hem de toplumun tüm tabakalarında yaygın olduğu, kadınların kültür - sanat dünyasından dışlandığı bir ortamda kendini nasıl var ettiğini ve görünür kıldığını gözler önüne serer. Kentteki savruluşlarının, yoksunluğunun, yoksulluğunun ve umudunun onu nasıl eğittiğinden dem vurur. Kadınları hor gören, önemsemeyen otorite figürlerinden bahseden Solnit, tüm bunları kadınların olağan durumu olan sessizleştirilmişliğin / susturulmuşluğun sonuçları olarak görür ve yazarlığa, kadın hakları savunucusu olmaya giden yolda bununla nasıl mücadele ettiğinin öyküsünü aktarır.

Solnit, "Kaybolma Kılavuzu" adlı kitabında ise kaybolma olgusuyla ilgili olumlu bir bakış açısı geliştirir. Zira bazen yolunu değiştirmek, sınırların dışına çıkmak, eve farklı yollardan dönmek, kısacası kaybolmak keşfetme imkanı sunar. Yazar; edebiyatta, sinemada, haritalarda, doğada, renklerde, resimde, fotoğrafta, şarkılarda, yollarda ve anılarda dolanır. Ailesinin göçmen coğrafyasında kaybolur; kaplumbağalarla, vaşaklarla, yılanlarla, papazlarla, punkçılarla karşılaşır; dağlarla, çöllerle hesaplaşır, Hitchcock'un filminden, Keats'in şiirinden, Woolf'un günlüklerinden, Dinesen'in öykülerinden, Benjamin'in denemelerinden izleri takip eder. "Hiç kaybolmamak, aslında yaşamamaktır." derken bir kadın olarak, bir göçmen olarak, bir yazar olarak kendini nasıl bulduğunu açıklar.

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Sevgilinden / eşinden ayrılmaya çekinirsin, ayrıldığında başına bir iş gelecek diye daha çok çekinirsin. Geceleri sokakta yürürken biri arkandan geliyorsa adımlarını hızlandırırsın. Taciz edilmekten korkarsın, toplum yüzünden taciz edildiğinde baskılanırsın. Tecavüze uğramaktan korkarsın, kime güveneceğini bilemezsin. Her yerde seni eleştirecek kişiler bulunur.

Sanatçı: Raaof Haghighi

Kısa giyinmek istersin "yollu" derler, uzun giyinmek istersin "Sanki ona bakan var!" derler; makyaj yaptığında "boya kutusu", makyaj yapmadığında "çirkin" olursun. Bir gece sokakta biri sana tecavüz etse insanlar tecavüzcüyü savunabilir; erkek arkadaşın / boşandığın eşin seni öldürse insanlar arkandan "O nasıl giyinmek, hak etmiş." diyebilir. İş yerinde aynı işi yaptığın erkek çalışan, sen o işi daha iyi yaptığın halde, senden daha çok övgü ve maaş alabilir.

Kadın olmak; "Mutlaka bir yerini açmıştır, mutlaka göz süzmüştür, mutlaka kırıtmıştır, mutlaka kuyruk sallamıştır, mutlaka aranmıştır." zihniyetiyle yılmadan mücadele etmek, cinsiyetinden ötürü her adımda hesap vermeye mecbur bırakılmak demektir. Çünkü kadının özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık sayılır. Halbuki seks, evlilik, çalışma, eğitim, vb. kadının kendisine yapılan / bahşedilen edimler veya erkek istediği ve / veya kabul ettiği için yerine getirilen görevler değildir. İşte bu yüzden sessiz kalmamızı isteyen bir toplumda yapacağımız ilk şey sesimizi bulup yükseltmektir.


Künye:

- Yokluğumdan Aklımda Kalanlar, Rebecca Solnit, Cev: Seda Çıngay Mellor, Minotor Kitap, 2021.

- Kaybolma Kılavuzu, Rebecca Solnit, Çev: Gökçe Gülniç, Minotor Kitap, 2022.