'Müjde' kof mu çıktı?

Cumhurbaşkanı’nın önceden duyurduğu ve Kıbrıs’ta açıkladığı müjdeyi muhalefet partileri alay ederek karşıladılar, küçümsediler. Neydi müjde? Kıbrıs’ta yeni ve ihtişamlı bir Meclis binası ile yine ihtişamlı bir Başkanlık konutunun yapılması. Gerçekten de böyle müjde mi olur? Böylece sık sık yapıldığı gibi AKP politikalarını küçümseme alay etme yöntemiyle eleştirme alışkanlığını sürdüren muhalefet öndeki muhteşem yapıları görüp arkadaki tüm Kıbrıs politikasını kökten değiştiren gerçek müjdeyi göremedi.

Gerçek müjde, Kıbrıs politikasının kökten değiştirilmesi ise demek ki bundan böyle Kıbrıs’ta “federe devlet” tezi bir yana bırakılacak, bir Kıbrıs Türk Devletinden söz edilecektir. Kısaca 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda Annan Planı ile Türk kesiminin yüzde 65’lik bir oranla onay verdiği Rum kesiminin  reddettiği birleşme, iki toplumlu federe devlet tezi artık geçersizdir. Peki bunun anlamı nedir?

***

Bunun anlamı kısaca Avrupa Birliği üyesi Güney Kıbrıs’ı “de Jure” tüm Kıbrıs’ta egemen devlet sayan ama yine de “de facto” egemen Kuzey Kıbrıs ile görüşmelerle sonuç alınasını öngören, kapıyı kapatmayan Birleşmiş Milletler kararlarının hiç sayılması, iki toplum arasındaki görüşmelerin tümüyle kesilmesi, AB ile diğer ülkeler tarafından Kuzey Kıbrıs ve Türkiye’nin işgalci olarak nitelenmesinin kapısının açılmasıdır. İyi bir durum mudur bu? Ya da şöyle söyleyelim, Kıbrıs Türk toplumu böyle bir durumu müjde olarak görüyor mu? Kıbrıslı Türk toplumunun müjde konusundaki tutumunu öğrenmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müjdeyi açıkladığı özel oturumu ülkenin ana muhalefet partisi CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) ile eski koalisyon ortağı TDP’nin (Toplumcu Demokrasi Partisi) boykot ettiğini sanırım bilmekte yarar var. Önümüzdeki günlerde hızla geliştirilen yeni politika konusunda Türk toplumunun ne düşündüğü daha açık olarak göreceğiz herhalde…

***

Bu durumun ikinci bir anlamı da Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin askıya alınması değil tümden kesilmesi gibi bir sonuç doğuracak olmasıdır, çünkü AB işgalci olarak nitelediği bir devletle üyelik görüşmeleri sürdürmez. Ama bu durum her iki taraf için hem AB hem de AKP için neden müjde olmasın ki? Bugüne kadar 2002’den sonra bir süre yani AKP’nin yerleşme döneminde işe yaramış, sonra da kör topal, metazori sürdürülmüş, AKP’nin doğunun yani İslam aleminin yıldızı olma projesi gereği bir an önce bitirmek istediği bu görüşmeler de işte nihayet sona ermiş olacaktır. AKP yönetiminin ve AB’nin de “oh nihayet kurtulduk” diyebileceği böyle bir sonuç Türkiye için ne anlam ifade eder. İşgalci devlet pozisyonu iyi bir pozisyon değildir. Pek çok olumsuz sonucu beraberinde getirir; emperyal batının baskısını artırır; buna karşılık Türkiye’yi de anti-emperyalist yapmaz. Tam tersine olmadık pazarlıkların içine sürükler, uluslararası sermayenin, emperyalist metropollerin,  jandarma devletin, AB’nin şantajlarına açık hale getirir.

***

Sonuç olarak Türkiye’nin Kıbrıs politikasında köklü bir değişimin kapısı açılmıştır; bu değişim AKP’nin ısrarla, azalan kamu desteğine karşın vazgeçmediği laik cumhuriyetin ortadan kaldırılması hedefiyle uyumlu daha da ötesi onu hızlandıran bir gelişme olmuştur. Bu yeni durumun müjde olarak nitelenmesi gerçeklere uygundur. Gerçeklere uygun olmayan ise bu gelişmenin şakayla karışık geçiştirilmesi ihtişamlı yapıların arkasındaki gerçek müjdenin muhalefet tarafından fark edilmemiş olmasıdır.

Ama bilemiyorum ki, belki de fark etmişlerdir de suskunlukla geçiştirmeyi tercih ediyorlardır, neden olmasın…